Suriye’deki PKK varlığına karşı birkaç gün içinde askeri harekâta başlanacağı açıklanmıştı. Türkiye’nin teröre karşı mücadelede kararlılık göstermesi, ABD’ye geri adım atmaktan başka yol bırakmadı ve Trump, en kısa sürede askerlerini Suriye’den çekeceklerini açıkladı.
Tayyip Erdoğan, bunun üzerine hemen yapılması düşünülen askeri harekâtı, bir müddet ertelediklerini söyledi.
Bu arada ABD cephesinde yeni gelişmeler yaşandı. Önce, Cumhuriyetçi Parti Güney Karolina Senatörü Lindsey Graham; “Türkiye’ye, Suriye’de istediği tampon bölgeyi vereceğiz.” dedi. Ardından Trump’tan, ‘Suriye’den asker çekmenin zamana yayılabileceği’ açıklaması geldi.
Bütün bu gelişmeleri nasıl açıklamak gerekiyor?
Veya en doğrusu, soruyu şu şekilde sormaktır: ABD, Türkiye’nin en hayati sorununda bu kadar kısa süre içinde birbirinin tamamen farklı politikaları neye dayanarak dillendirebilmektedir?
Esad ile el sıkışmamanın bedeli
ABD’ye bu olanağı sağlayan AKP iktidarının, Esad yönetimine karşı hala ısrarla sürdürmeye devam ettiği “tanımama” politikasıdır.
Yaşanan bunca gelişmeden sonra bile AKP iktidarı Suriye’de, Esad’sız bir çözümün olabileceğini hala düşünebiliyor.
Örneğin Tayyip Erdoğan, son yurtdışı gezisi dönüşü uçakta gazetecilere; ‘Şam’da birilerinin iktidarda kalma hesapları yaptığını” söyleyebiliyor’ ve ‘Bazıları Esad’ı iktidarda tutma hesapları yapıyor’ diyerek İran ve Rusya’yı hedef alabiliyor.
Suriye’de PKK varlığının bu kadar uzun sürmesi, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt varlığı, oradaki Arap ve diğer etnik kökenli Suriyelilerden çok daha az olmasına rağmen, PKK’nın ABD desteği ile bu kadar geniş alanı kontrol etmesi; AKP iktidarının Esat yönetimi ile birlikte hareket etmemesinin sonucudur.
Şam ile el sıkışmamada inat, AKP iktidarının deyim yerindeyse dış politikadaki yumuşak karnıdır. ABD emperyalizmi ve İsrail, bu “yumuşak karın”a çalışarak Suriye’de uğradığı bozgunu erteleme çabası içine girmişlerdir.
Esad, vatan savaşını kazandı
Oysa görülmesi gereken ve Türkiye’nin de çıkarları için unutulmaması gereken gerçek şudur:
Esad, ABD emperyalizminin, dünyanın 84 ülkesinden 80 bin teröristi Türkiye, Ürdün ve Lübnan üzerinden ülkesine yığarak başlattığı saldırıya direnmiş, tam sekiz yıl boyunca kahramanca vatanını savunmuş ve şimdi artık bu savaşı kazanmış durumdadır.
Bu gerçek artık bütün dünya tarafından kabul edilmektedir.
Son olarak Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletlerin bile temsilciliklerini açmak için harekete geçmeleri, İngiltere’nin yıllardır kapalı olan Şam’daki Büyükelçilik binasında tadilata başlaması; Suriye’nin yıllardan sonra yeniden Arap Birliği’ne davet edilmesi, kazanılan zafer’e ilişkin son haberlerdir.
İran ve Rusya neden Esad’ı destekledi?
Öte yandan gene hatırdan çıkarılmaması gereken bir başka gerçek şudur.
İran ve Rusya, aynen Türkiye gibi ABD’nin hedef aldığı ülkelerdir. Bu iki büyük ülke, Suriye sahasında yürütülen savaşı, kendi bekalarına yönelen büyük bir tehdit olarak gördüler. Eğer Suriye düşseydi sıra kendilerine gelecekti.
Onun için Suriye’nin Esat önderliğinde emperyalist terör saldırısına direnmesini kendileri açısından önemli gördüler. İran başından beri, Rusya ise 2014’ten itibaren Suriye savaşına aktif olarak dahil oldular.
Önemli nokta şudur: Suriye devleti ve halkı ortaya koyduğu destansı direniş ile bu ülkelere, eğer kendilerine de yönelen tehdide karşı koyacaklarsa, bunun tek yolunun kendisinin yanında durmak olduğunu göstermiştir.
Türkiye’nin durumu
Arkada kalan yıllarda yaşanan gelişmeler Türkiye’nin; Rusya ve İran’dan daha fazla ABD’nin hedefi olduğunu gösterdi.
Hendek savaşları Rusya veya İran’da değil, Türkiye’de yaşandı. 15 Temmuz FETÖ darbesi Türkiye’de gerçekleşti. Son ekonomik kriz boyutunda bir kriz, ne Rusya’da ne de İran’da var.
Bütün bu olayların ardında ABD’nin olduğu herkesin bildiği bir gerçek. Türkiye, bu saldırılara bugüne kadar başarıyla karşı koyabildi. Bu başarıda, Suriye devletinin direnmesinin yarattığı elverişli koşulların da önemli bir payının olduğunu unutmamak gerekir.
Onun için Suriye mevzisindeki direniş, İran ve Rusya’dan daha çok Türkiye’ye yaramıştır diyebiliriz.
Bütün bu gelişmelerin doğal sonucu, Türkiye’nin vakit geçirmeden Suriye devleti ile işbirliği yapması, Ankara’nın Şam ile el sıkışmasıdır.
Ama AKP iktidarı ise, Esat yönetimi ile doğrudan ilişkiye hala girmemekte inat etmektedir.
Yumuşak karın ve yapılması gereken
Suriye ile anlaşmayan Türkiye’nin, İran ve Rusya ile yaptığı işbirliği yarım bir işbirliğidir. Türkiye bu durumda İran ve Rusya’ya da tam güven vermemektedir.
AKP iktidarının Esat takıntısının Türkiye’ye hiçbir faydası yok ama bu durumun ABD ve İsrail’e hiç beklemedikleri olanaklar ve fırsatlar sunduğu son derece açıktır.
ABD cephesinden duyulan farklı sesleri mümkün kılan Türkiye’nin Suriye politikasındaki bu belirsizliktir.
Bu belirsizlikler, Türkiye’nin ödeyeceği bedeli büyütür ama Türkiye’yi içine girdiği süreçten geri çeviremez.
Veya şöyle de söyleyebiliriz: AKP iktidarının yalpalamaları ve güven vermeyen politikaları, Türkiye’yi komşularıyla girdiği işbirliği yolundan döndüremez. ABD’nin tampon Bölge havucuyla Türkiye’yi yolundan alıkoyması mümkün değildir.
Türkiye, AKP ile ya da AKP’siz; önünde sonunda Şam başta olmak üzere Bölge ülkeleri ile her alanda güçbirliğini daha da ileri götürerek, ABD’yi Batı Asya’nın dışına sürecektir.