Bugüne kadar çeşitli ülkeler, sorunlu sınırlarında güvenliği sağlamak için setler ördüler, duvarlar inşa ettiler. 8800 km uzunluğundaki ünlü Çin Seddi’nin inşasına Milattan Önce 6. yüzyılda başlanmış ve yaklaşık 2000 yıl sürmüştür.
Orta Asya’nın savaşçı göçebe toplumlarının zaman zaman Çin’in içlerine kadar uzanan hakimiyet alanları yaratması, Seddin, işe ne kadar yaradığını tartışma konusu yapmıştır.
Son olarak 1200’lü yıllarda Moğollar Seddi aştılar ve Çin’i egemenlikleri altına aldılar.
Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki sınır boyunca inşa edilen 250 kilometre uzunluğundaki duvar ise ABD’nin Güney’deki hakimiyetinin bir armağanıdır, Kore’yi ikiye bölmüştür. Güven değil, güvensizlik kaynağıdır.
ABD, son dönemde ise, Meksika ile arasındaki 3145 km uzunluğundaki sınırı boydan boya kaplayacak bir duvar örmeye başlamıştır. 2006 ve 2009 yılları arasında, sınırın 1080 km’lik kısmına duvar örüldü. Amaç, kaçak geçişleri ve uyuşturucu trafiğini önlemek…
Ama duvarın fazla işe yaramadığı anlaşılıyor. Trump, şimdi sınırın geri kalan kısmının da duvarla örüleceğini açıkladı.
ABD’den sonra sınırını en uzun duvarla kapatma madalyasını AKP iktidarı alıyor. AKP, 2015 yılında 911 km’lik Suriye sınırını boydan boya duvarla örme işine girişti. 2015 yılında bu işe ayrılan para 203 milyon TL. Şimdilerde duvar tamamlanıyor. Ne kadar para harcandığına dair bir resmi açıklama yok. Ama toplam maliyetin milyarlarca TL’yi bulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Peki, bu kadar masraf yapılarak inşa edilen duvarla, amaçlanan güvenlik sağlanabilecek mi? Veya güvenliği sağlayabilmenin daha emin ve daha az masraflı bir yolu yok mudur?
“Sınır güvensizliği” nasıl yaratıldı?
Önce Türkiye’nin Suriye sınırının, nasıl bu kadar güvensiz hale geldiğini hatırlayalım:
2011 yılında Türkiye, Libya’nın ardından Suriye yönetimini de terör örgütlerini kullanarak devirme stratejisini uygulamaya koyan ABD’nin peşine takıldı. Dünya’nın 84 ülkesinden 80 bin teröristin, büyük çoğunlukla Türkiye üzerinden Suriye’ye geçmesini sağladı.
Suriye sınırı, AKP İktidarı’nın marifetiyle yol geçen hanına döndürüldü.
Türkiye’de iktidar koltuklarında oturanlar, o günlerde, ‘Bayram namazını Şam’da Emeviye Camiinde kılmak’ rüyaları görüyorlardı.
Şam yönetimi, dört bir yandan saldıran terör ordularına karşı vatanını savunabilmek için bazı bölgelerden bilinçli olarak geri çekilmek zorunda kaldı. Türkiye sınırında bazı bölgeleri dinci terör örgütlerine karşı savunmak üzere yerel Kürt örgütlerine bıraktı.
Böylece bütün Türkiye sınırı, boydan boya IŞİD, Nusra ve ÖSO gibi dinci örgütler ile PKK gibi bölücü örgütlerin kontrolüne geçti. AKP Hükümetleri 2011 yılından 2015 yılına kadar bu örgütlerle mücadele bir yana, tam tersine sınırlarını sonuna kadar açarak destek verdiler.
En güvenli tedbir
2015 yılından sonra durum adım adım değişti. Türkiye önce IŞİD, daha sonra PKK ile mücadeleye başlamak zorunda kaldı.
Fırat Kalkanı operasyonuyla terörün arkasındaki esas güç olan ABD ile karşı karşıya geldi ve ayakları suya erdi.
Son bir yıl içinde Türkiye’nin Rusya, İran ve Irak ile doğrudan, Suriye ile ise dolaylı yoldan yaptığı işbirliği ise teröre önemli darbeler vurulmasını sağladı.
Ama güney sınırımızın büyük kısmının Suriye tarafında kontrolü hala PKK’da… Bu durumun devam etmesinin tek nedeni, Ankara’nın Şam ile hala resmen el sıkışmaması, Türk Ordusu’nun Suriye Ordusu ile sahada açık işbirliğine hala başlamamasıdır.
Oysa TSK’nın Suriye Ordusu ile açık işbirliği, PKK terör örgütünün Suriye’deki varlığını altı ay gibi bir süre içinde tamamen bitirir.
Bu durumda ortak sınırımızın Suriye kısmı, Suriye devletinin kontrolüne geçmiş olacaktır. Terör örgütlerinin tasfiye edildiği koşullarda sınır güvenliği de en güvenli şekilde sağlanacaktır.
Bugün, IŞİD’in bittiği, diğer dinci örgütlerle ateşkesin sağlandığı koşullarda sınır güvenliğine yönelik tek tehdit PKK’dan gelmektedir.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın son olarak ‘ABD ile işbirliği yapan PKK’yı vatan haini olarak ilan etmesi’, aslında Türkiye’ye, bir kez daha yapılmış olan açık işbirliği teklifidir.
Türkiye, duvar inşa etmek yerine yaptığı yanlıştan dönüp Suriye’ye dostluk elini uzatsaydı, en az maliyetle en güvenli tedbiri almış olacaktı.
Zararın neresinden dönülse kârdır. Dost bir komşudan daha etkili bir güvenlik tedbiri, sırtımızı yaslayacağımız daha sağlam bir duvar olamaz.
22 Aralık 2017