Atinalı ünlü düşünür ve tragedya yazarı Euripides’in sözüdür: “Tanrı kimi yok etmek isterse önce onun aklını alır.”
ABD’nin son beş yıl içindeki hemen hemen bütün eylemleri Euripides’in bu çok bilinen sözünü hatırlatıyor.
Trump’ın son olarak, Venezuela’nın meşru Devlet Başkanı Nicholas Maduro yerine muhalefet lideri Juan Guadio’yu devlet başkanı olarak tanıdığını açıklaması, her türlü akıl ölçüsünün dışındadır. Bilindiği üzere Venezuela’da daha yeni, 20 Mayıs 2018’de devlet başkanlığı seçimleri yapılmış, Maduro büyük bir çoğunlukla (yüzde 68) seçimi kazanmış ve ardından10 Ocak günü 80 ülkeden temsilcilerin hazır bulunduğu törende yemin ederek görevine başlamıştı.
Bu durumda ABD yanız başına Nicolas Maduro’yu hedef almamış, aralarında Rusya, Çin, Türkiye, İran ve Meksika gibi ülkelerin de bulunduğu dünyanın büyük çoğunluğunu karşısına almıştır.
Yani aklını kaybettiğinin son bir örneğini daha sergilemiştir.
Başka örnekler
ABD’nin son Venezuela hamlesi tekil bir örnek değildir. Son beş yıl içinde benzer çok sayıda eyleme imza attı ABD yönetimi.
2014 sonrasında FETÖ’yü harekete geçirerek Türkiye’de yönetim değişikliği operasyonu yürütmesi de benzer bir örnektir. 15 Temmuz darbesi bir girişimin son hamlesiydi.
ABD, Batı Asya’da planlarını uygulayabilmek için İsrail ve Suudiler dışında IŞİD, PKK ve FETÖ gibi örgütlere bel bağlamış durumda.
Çin ürünlerine uyguladığı gümrük vergilerini yükseltmesi de aynı şekilde değerlendirilebilir.
Avrupa ülkelerinin son yıllarda ABD’den bağımsız hareket etmeye başlamalarına ABD’nin gösterdiği tepki de bu açıdan ibret vericidir. Avrupa Ordusu’nun kurulmasını isteyen Macron’a Trump’ın söylediği; “ABD Ordusu olmasaydı Nazilerden Almanca öğreniyor olacaktınız” şeklindeki sözlerinde de aklın zerresi bulunmuyor.
Ama ABD’nin bu yaklaşımının AB Ordusu’nun kuruluşunu hızlandırdığı, dolaysıyla Avrupa Birliği’nin ABD’nin askeri vesayetinden kurtulmasını hızlandırdığını söyleyebiliriz.
Doğa’nın ve tarihin yasası
Neden böyledir?
Tanrı istediği için değil ama ABD hegemonyacı emperyalist bir devlet olarak ömrünün sonuna gelmiş bulunuyor. Her varlık doğar, büyür ve ölür. Emperyalist bir devlet olarak ABD de bu yasanın dışında değildir.
Artık dünyanın en büyük ekonomisi değil, Çin 2014 yılında ABD ekonomisini geride bıraktı. Şimdi aradaki mesafe her geçen gün büyüyor.
Askeri bakımdan ABD’nin kapışmayı göze alamayacağı bir güç ortaya çıkmış durumda. Rusya, Çin, İran ve Türkiye’nin oluşturduğu fiili askeri blok, son yıllarda bir çok gelişmede ABD’ye geri adım attırdı.
Barzani’nin 2017 yılında yapmaya kalktığı “bağımsızlık referandumu” da aslında, ABD’nin akıl yoksunu eylemleri arasında sayılabilir.
Ve ABD çöküşe giden her gücün yaşadığı kaderi paylaşıyor şimdi. Yalnız kalmıştır. Koca dünyada İsrail, Suudiler, BAE ile PKK ve FETÖ’den başka dostu kalmadı.
Bu duruma düşen bir güç ne yaparsa yapsın kaybetmeye mahkûmdur.
Attığı her adım döner ve kendisini vurur.
ABD’nin çöküşü
Trump’ın Maduro’ya yönelik olarak başlattığı saldırının sonucunu şimdiden söyleyebiliriz. ABD, bir kez daha altında kalacağı bir hamle yapmıştır.
Nicholas Maduro, ABD’nin hamlesine cevap olarak ABD ile diplomatik ilişkilerini kestiklerini ve bütün ABD’li diplomatların 72 saat içinde ülkeyi terk etmelerini istedi.
Elbette Maduro, ABD karşısında bu dik duruşu sergilerken, hem ABD’nin içine düştüğü acziyeti, hem de dünyanın büyük bir kısmının yanında olduğunu bilmektedir.
Tarih, ABD’nin Venezuela’nın meşru yönetimini darbeyle devirme girişimini, bu emperyalist devletin çöküşünü hızlandıran olay olarak kayda geçecektir.