Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın seçimden sonra yeni bir Parti kurma hazırlığında oldukları artık herkesin malumu.
Adı geçen şahıslar AKP-FETÖ ittifakının bozulması ve AKP’nin ABD ile çatışmaya başlamasının sonunda tasfiye edildiler.
Bu tasfiyeyle birlikte arkalarında bir kitle desteğinin olmadığı da görüldü. Aynı şekilde AKP örgütü içinde de sözü edilmeye değer bir rahatsızlık yaşanmadı.
2015 yılından bu yana Bölgemizde ve Ülkemizde son derece önemli gelişmeler yaşandı. PKK’ya yönelik hendek savaşları, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonları, Astana Süreci, Barzani’nin bağımsızlık referandumu ve 15 Temmuz darbe girişimi gibi…
Abdullah Güller, bütün bu önemli olaylarda hep sütre gerisindeydiler. Abdullah Gül’ün adı sadece, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak düşündüğü isimler arasında geçti. Ama orada da hiçbir zaman kendisi öne çıkmadı.
Adı, ortaya atıldıktan sonra sessizce gelişmeleri izledi. CHP’nin bütün kitlesi başta olmak üzere, diğer muhalefet partilerinin de etrafında birleşmesini bekledi. Olmayınca da “ben zaten yoktum” dedi.
Yani Abdullah Gül başta olmak üzere söz konusu isimlerin, kendi başlarına bir ağırlıkları , dolaysıyla da kıymeti harbiyeleri yok!
“Himmete muhtaç dede”
İşte ABD şimdi seçimden sonra bu Abdullah Gül’e (Davutoğlu ya da Babacan da diyebilirsiniz, fark etmez) parti kurdurmak için harekete geçmiş bulunuyor.
Burada üzerinde düşünülmesi gereken en önemli nokta Abdullah Gül’ün Parti kurup kurmayacağı değil, ABD’nin içine düştüğü durumdur.
Aslında basit bir Parti kuruluşu imiş gibi görünen bu olayın gözler önüne serdiği gerçek, 25 yıl öncesinin dünyası ile bugünün dünyası arasındaki farkı çarpıcı bir şekilde ortaya koymasıdır.
25 yıl öncesinin dünyasında ABD, başında olacağı tek kutuplu dünya hayali ile her tarafa saldırı halindeydi. Hükümetler kuruyor, hükümetler yıkıyor, ülkeleri işgal ediyor, 700’ün üzerindeki askeri üssü ile “Dünyanın jandarması benim” diyordu.
İşte böyle bir Dünyada 24 Eylül 1996 tarihli Aydınlık dergisi, “Abramovitz Tayyip Erdoğan’ı geleceğin Başbakanı, Abdullah Gül’ü geleceğin Dışişleri Bakanı olarak hazırlıyor” manşetini atmıştı.
Ve hayat bu manşeti doğruladı.
İşte o günlerin ABD’sinden 2014 yılından bu yana Türkiye’de attığı her adımı ters tepen, sürekli olarak geri adım atmak zorunda kalan, kısacası Türkiye’yi kaybetmiş olan ve kaybettiklerini geri kazanmak için Abdullah Güllerden medet uman ABD’ye geldik.
Kısacası ABD, “kendisi himmete muhtaç dede, gayrıya nasıl himmet ede” konumundadır.
Umutsuz yalnızlık
Abdullah Güllerin parti kurma hazırlığının ne kadar ciddi olduğundan daha önemli olan, ABD’nin gözler önüne serilen işte bu çaresizliğidir.
ABD, Türkiye’de artık ciddi hiçbir gücü kontrol edememektedir.
Bu tespitimize itiraz olarak CHP, İyi Parti ve HDP’nin bugün fiilen ABD cephesinde yer almaları söylenebilir.
Ama öte yandan üzerinde tartışma olmayan gerçekler şunlardır: HDP, PKK ile birlikte hendeklere gömülmüştür ve geleceği yoktur.
İyi Parti’nin nefesinin bir dahaki seçimlere yetip yetmeyeceği tartışmalıdır.
CHP ise son aday belirleme çalışmalarında sergilediği görüntü ile gerçekte bir Parti olma özelliğini kaybettiğini göstermiştir.
CHP içinde çok sayıda grupçuğun daha şimdiden 31 Mart sonrasında yeni Parti kurma hazırlığı içinde olması, iddiamızın doğruluğunu kanıtlıyor. Bu Parti’de merkez kaç eğilimi harekete geçmiştir.
ABD’nin de, bu Partiler dururken Abdullah Gülleri yeni Parti kurdurmak için harekete geçirmesi de, söz konusu partiler ile ilgili tespitlerimizin doğru olduğunun bir başka cepheden kanıtıdır.
Doğmadan ölüme mahkûm
Kısacası Abdullah Güllerin parti projesi doğmadan ölüme mahkûmdur. Çünkü dayanağını Türkiye’den, Türkiye’nin ihtiyaçlarından ve Türkiye’nin yöneliminden almıyor.
Tam tersine Abdullah Güller, daha en başından beri Türkiye’ye karşı ve ABD’nin yanında konumlandılar ve hâlâ aynı konumdadırlar.
Öte yandan Türkiye gerçekten büyük bir arayış içindedir. Türkiye, Atlantik ittifakından kopuyor ve Asya’nın ekonomik, siyasi ve askeri açıdan başat rol oynadığı, Avrupa’yı da yanına çektiği Yeni Dünya’da yerini alıyor.
Türkiye bu tarihsel tercihini, devlet aklından yoksun, Türkiye’nin ihtiyaçlarını görmeyen, içine girdiği yeni yoldaki müttefiklerine güven vermeyen politika sahipleriyle yapamaz.
Aklına estikçe Suriye’ye, Mısır’a ve Çin’e saldıran, bu ülkelerin yöneticilerine hakaret etmeyi alışkanlık haline getiren iktidarlarla Türkiye güvenle geleceğe yürüyemez.
Onun için önümüzdeki yakın dönemin Türkiye’sinde kaçınılmaz olarak sahne alacak Siyasal Parti, kurulmakta olan Yeni Dünya’da Türkiye’nin onurlu yerini almasına önderlik eden Parti olacaktır.