31 Mart seçimleri, sonuçları itibariyle bir yanıyla büyük derslerle dolu, bir yanıyla da Türk milletinin siyasi olgunluğunu, büyük sağduyusunu ortaya koyan seçimler olarak tarihteki yerini aldı.
Milletimiz bir yandan önemli büyük şehirlerin neredeyse tamamını Ak Parti’den alarak iktidara, özellikle izlenen ekonomi politikası konusunda önemli bir uyarı yaptı. Öte yandan İstanbul ve Ankara gibi Türkiye’nin en büyük iki ilinin ilçe belediyelerini ise çoğunlukla muhalefete vermeyerek, bu Partilerin milli güvenlik konusunda izlediği politikalara güvenmediğini, seçimde yaptığı ittifaklara karşı olduğunu gösterdi.
Yani milletimiz sandıkta yaptığı tercihlerle iktidara da muhalefete de önemli mesajlar verdi, yol gösterdi…
Ama 1 Nisan’dan bu yana yaşanan gelişmeler, ilgili Partilerin bu mesajları almaktan uzak olduğunu gösterdi.
Neler Oldu?
31 Mart seçimlerinden çıkarılabilecek tek bir sonuç vardı: O da Türkiye’nin ekonomiden milli güvenliğe kadar ağırlaşan sorunlarının bir Milli Birlik Hükümetini zorunlu kıldığı idi.
Seçimlerin hemen sonrasında Vatan Partisi bu tespiti yaptı ve Ak Parti başta olmak üzere HDP hariç bütün Partilere bir araya gelmek konusunda bir çağrı yaptı.
Çağrı ilk elde Ak Parti cenahından olumlu yankılar buldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçim sonuçlarını kabul eden açıklamalarından sonra “Kızgın demiri soğutalım” dedi. Ve daha önemlisi “Türkiye İttifakı”nın gerekli olduğunu söyledi.
Sonra işler tersine döndü. Devlet Bahçeli, “Türkiye İttifakı”nı tanımadığını belirtti ve “İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi Türkiye için beka sorunudur” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, hem İstanbul seçimleri hem de Türkiye İttifakı konusunda Bahçeli’nin durduğu yere geldi ve sonra bilinen gelişmeler yaşandı.
İktidar açısından durum
Şimdi durum şudur: İktidar tarafından bakarsak:
– Ekonomik kriz kontrolden çıkmıştır. Döviz fiyatlarında önlenemez bir yükseliş başlamıştır. İktidarın ise bu durum karşısında Batı merkezlerinde sıcak para arayışı ve krizin yükünü emekçilerin sırtına daha fazla yıkma dışında elle tutulur bir “çözümü”nün olmadığı ortaya çıkmıştır.
Öte yanda bir yandan Doğu Akdeniz’den Türkiye yönelen yeni tehdit büyürken ve ABD’nin PKK’ya kurdurmak istediği 2. İsrail’e tahkimatı son hız devam ederken, İktidar hala Beşar Esad’a saldırmaya devam etmektedir. Bu tutum Türkiye’nin komşularına ve Avrasya’da kader birliği etmek zorunda kaldığı dostlarına güven vermemektedir.
Bütün bunların üstüne daha 25 gün önce “kızgın demiri soğutmak” gerekir diyen iktidar şimdi İstanbul seçimlerini yenileme kararı ile toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmekte, yani “kızgın demirin” altındaki ateşi körüklemektedir.
Şimdi ABD’sinden İsrail ve Yunanistan’ına, PKK’sından FETÖ’süne kadar Türkiye üzerine hesapları olan herkesin ellerini keyifle ovuşturdukları bir durum ortaya çıkmıştır.
Muhalefetin konumu
CHP’ye gelince; Bu Parti 31 Mart seçimlerinin verdiği mesajı tam tersinden anlamış görünüyor. 1 Nisandan bu yana geçen sürede yaşanan gelişmeler, CHP ve İyi Parti’nin seçim başarılarının ABD ve PKK desteği sayesinde olduğunu düşündüklerini ve bu desteği sağlama almayı en önemli seçim politikası olarak benimsediklerini gösteriyor.
ABD’nin devlet olarak İmamoğlu’na sunduğu destek, CHP açısından uyarıcı olmak şöyle dursun memnuniyet yaratmış durumda.
PKK’nın Kandil’deki yöneticileri birbiri peşisıra destek açıklamaları yaptılar ve CHP’den beklentilerini açıkladılar, CHP sessiz onay modunda… Aynı Parti’nin Denizli Honaz ilçesinde yenilenecek Belediye Başkanlığı seçiminde Vatan Partisi’nin ittifak için HDP ile yan yana gelinmeyecek şartını reddetmesi durduğu yeri gösteriyor.
FETÖ, 1 Nisan’dan bu yana adeta bayram ediyor ve örgütün bayram havası, seçimlerin yenilenmesi kararından sonra daha da yoğunlaşmış vaziyette ama bu da CHP için bir şey ifade etmiyor.
Kısacası CHP, bugün Türkiye’ye yönelen tehditlerin yanında konumlanmış vaziyette. Erdoğan düşmanlığı gözlerini kör etmiş durumda…
Tarihi fırsatı değerlendirmek
İşte 23 Haziran seçimleri bu koşullarda yapılıyor. Bu durumda önümüzdeki yakıcı soru şudur:
Türkiye, bu olumsuz tabloyu nasıl tersine çevirecektir?
Seçime, Ak Parti ve CHP’nin yanı sıra Vatan Partisi de katılıyor. Vatan Partisi seçime katılma gerekçesini özetle; “Ak Parti Türkiye’yi yönetemiyor, ekonomik krize bir çözümü yok. 31 Mart seçimlerinin iptal edilmesi de bu Partinin, bir seçim bile yapamaz duruma düştüğünü gösterdi. Onun için Ak Parti iktidarı Türkiye için çıkmazdır;
CHP ise Türkiye’nin en temel sorunlarına elle tutulur bir çözümünün olmaması bir yana, Türkiye’ye yönelen tehditlerin yanında yer almaktadır. Bugün izlediği politika dolaysıyla bir çıkmazı temsil etmesinin ötesinde, ülkeye yönelen tehditleri büyüten bir rol oynamaktır. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı CHP’nin de, bulunduğu yerden Türkiye Cephesi içine çekilmesini gerektirir. Bütün bunlardan dolayı, Türkiye için biricik çözüm seçeneği olan Vatan Partisi’nin seçime kendi adayıyla katılması gerekir” şeklinde açıkladı.
Yani iktidar ve muhalefetiyle sistemin partileri Türkiye için “Çatal çıkmaz”ı temsil ediyorlar. Çözümsüzlüğün karşısına çözümü koymak tarihi bir görevdir.
Dolaysıyla Vatan Partisi’nin seçime kendi adayıyla katılması bir zorunluluktur.
Zorunluluktur ve aynı zamanda Vatan Partisi’nin seçimdeki varlığıyla, 23 Haziran Türkiye açısından tarihi bir fırsata çevrilebilir…
Çünkü İstanbul seçimlerinde Vatan Partisi’ne verilecek her oy,
– Krize çözüm olarak üretim ekonomisine yönelmeye,
– Toplumsal kutuplaşmaya son vermeye,
– Ak Parti, CHP, MHP, İyi Parti ve Vatan Partisi ile Vatan’ın birliği ve milli egemenlikten yana olan bütün Partileri birleştirecek “Türkiye İttifakı”nı gerçekleştirmeye,
– Vakit geçirmeden Şam ile el sıkışmaya,
– Doğu Akdeniz’den ve Suriye’nin kuzeyinden milli güvenliğimize ve toprak bütünlüğümüze yönelen tehditlere karşı birleşmeye,
-Ve Türkiye’nin, bütün bu işleri yapmayı mümkün kılacak bir Milli Hükümet’e kavuşmasına hizmet edecektir.
Ve işte bu, 23 Haziran seçimlerinin tarihi bir fırsata çevrilmesi anlamına gelecektir.