(Dördüncü dönem devam)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; G-20 zirvesine katılmak için gittiği Japonya’da, Mugakawa Kadın Üniversitesindeki Fahri Doktora töreninde, “Japonya’da kreşten başlayarak üniversiteye kadar sadece kızları gittiği eğitim kurumları olduğunu söyledi ve 800 üniversitenin yüzde 10’una, yani 80 tanesine sadece kız öğrencilerin devam ettiğine” değinerek, “Türkiye’de de benzer üniversitelerin açılabileceğini” söyledi. Erdoğan Türkiye’ye döndükten sonra, 8. Uluslararası Öğrenciler Mezuniyet töreninde konuya tekrar değindi, “Bizde de bir zamanlar kız liseleri, erkek liseleri vardı” dedi ve YÖK’e gerekli hazırlıkların yapılması için talimat verdi:
Elbette Japonya’da “Kadın Üniversiteleri”nin olması bu uygulamanın doğru olduğu anlamına gelmiyor. Kadınların üniversiteye gitme olanağının bulunmadığı 1900’lü yılların başında, kız öğrencilerin okuyabilmesi için bir çözüm olarak düşünülmüş bu uygulamanın hala devam ettiriliyor olması, doğru olduğunu göstermez.
Gerek Japonya’da, gerekse kadın üniversitelerine eğitim sistemleri içinde yer veren ülkelerin hiçbirinde bu eğitim kurumları vasıtasıyla elde edilmiş bir başarı yoktur. Olması da mümkün değil, çünkü kadın üniversiteleri daha çok geleneksel olarak kadınlara atfedilen konularda eğitim veriyorlar. Yani bu “üniversiteler”in de asli amacı kadını erkeğin yardımcısı, “evinin kadını” olarak yetiştirmektir. Onun için bu üniversitelere halkın da, kadınların da itibar etmesi düşünülemez. Nitekim ABD’de 1960’larda sayıları 280 olan kadın üniversitelerinin bugün 34’e inmiş olması da bir gösterge olarak alınabilir.
Bizde bir zaman var olan kız ve erkek liseleri uygulamaları da, geçmişten kalan kız-erkek ayrımının kalıntılarıydı. Önemli olumsuz sonuçları olan bu uygulamalar sonradan çok doğru bir kararla terk edildi.
Türkiye’de karma eğitime karşı çıkmanın ve bu yönde uygulamalara girmenin sonucunun ne olacağı, Siyasal İslamcıların etkin olduğu ülkelerdeki duruma bakılarak anlaşılabilir. Vatan Partisi Öncü Kadın Başkanı Meltem Ayvalı konu ile ilgili olarak düzenlediği basın toplantısında haklı olarak sordu:
“Ayrı üniversitede fen bilimleri eğitimi almış kadınlar için kadın laboratuvarları mı yapacaksınız?
“Ayrı üniversitede hukuk eğitimi almış kadınlar için kadın mahkemeleri mi kuracaksınız?
“Ayrı üniversitelerde mühendislik eğitimi almış kadınlar için kadın fabrikaları mı açacaksınız?
“Bunlar da yetmeyecek, kadın kentleri mi inşa edeceksiniz? İsteyen kadınlar gidip sadece kadınların yaşadığı kentlerde yaşasınlar diyebilecek misiniz?
“Kadın siyasetçiler için ayrı partiler, kadın yöneticiler için ayrı devlet mekanizmaları mı oluşturacaksınız?”
Bunlar çok önemli sorulardır. Kız çocuğunu kreşten başlayarak erkeklerden ayrı tutacaksınız ve üniversiteden mezun edip içinde erkeklerin de olduğu bir dünyanın içine salacaksınız. Bu durumdaki kadın, deyim yerindeyse sudan çıkmış balığa dönecektir.
Karma eğitim birey ve toplum sağlığı bakımından son derece önemlidir. Konunun uzmanlarının bu konudaki tespit ve uyarılarına da bakmak gerekir: “Çocuğun dünya ile kurduğu bağın sağlıklı olduğunun önemli işaretlerinden biri cinsiyet farklılığını, bu dünyada kadınlar ve erkekler olduğunu kavramını, her iki cinsiyetin de kendini gerçekleştirme, var olma hakkını tanımadır. Basit gibi görünen bu tanıma o denli köklü, kurucu bir tanımadır ki, bir kez bu tanımayı içselleştiren biri, cinsiyet temelli eşitsizlikleri kabullenmek istemez, daha eşitlikçi bir dünya görüşü edinir ve kadının erkek için var olduğu benzeri görüşlere de vicdanen karşı çıkar. Karma eğitim, toplumsal yaşamın erkeğe göre düzenlenmesinin önündeki en önemli engeldir. (Cemal Dindar, Psikiyatrist, Aydınlık 14.07.2019)
“Karma eğitimin insan gelişimine temel katkısı, karşı cinsi bir öcü olarak görmemekten başlar.… Erkeğin bir kadın görünce insani duygularından arınıp yalnızca hayvani şehvet duygularıyla hareket etmesinin en temel etkenlerinden biri de bu… Bir kadın ve bir erkek seksüel ilişki olmadan da insani ilişkiler kurabilirler. Birbirinin çok yakın arkadaşı, dostu, sırdaşı olabilirler. Temel insani ilişkiler geliştirebilirler. Karma eğitime karşı çıkmak bunun karşısına dikilen çok ciddi bir engeldir.” (Tanzer Yılmaz, Pedagog, Aydınlık, 14.07.2019)
Türkiye gerçeği
Ama bunların hiçbiri olamayacaktır. Aslında “Kadın Üniversiteleri”nden bahsedilirken murat edilen de başkadır. Kadın bu şekilde eve kapatılmak istenmektedir. Aslında kadına bu şekilde olan bakışın ardındaki mantık, cinsiyetçidir. Kadını her şeyden önce düşünen, üreten ve yaratan; her bakımdan erkek ile aynı haklara sahip bir insan olarak değil, kadını bir cinsel obje olarak ele alan anlayış yatmaktadır bu önerinin arkasında. Erkeğin bir kadına, insan olarak yaklaşmasının ötesinde sadece cinsel nedenlerle bakabileceği ön kabulü vardır. Bu bakış açısının, Kapitalizmin kadını cinsel bir meta olarak ele alan anlayışından özde bir farkı yoktur. Kapitalizm, o “cinsel meta”yı açarak teşhir etmekte, Feodal bakış ise, “evet bu örtülerin arkasına sakladığımız cinsel bir objedir” demektedir. Şekil olarak birbirinin tersidir, biri açmakta diğeri kapatmaktadır ama ikisi de kadını insan olarak değil, cinsel bir “mal” olarak görmektedir.
Türkiye, Japonya değildir. Kadını erkeğin hizmetçisi olarak kabul eden Ortaçağ’ın “Geyşa kültürü”nü, emperyalist-kapitalist bir devlet olarak Japonya, kadın üniversiteleri ile bugüne taşımış olabilir. Türkiye ise, 20. yüzyılın başında Hürriyet ve Cumhuriyet Devrimleri ile bütün Dünyaya örnek olan bir pratik yaşadı.
1924 yılında “Tevhidi Tedrisat Kanunu” ile ilk öğretimde karma eğitim gerçekleştirildi. 1927 yılında ise karma eğitim lise düzeyinde yürürlüğe kondu. 1930 yılında kadının seçme ve seçilme hakkını düzenleyen yasa da dünyada ilkler arasındadır. Bütün bu Devrimlere önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk 1925 yılında Kastamonu’da yaptığı bir konuşmada kadın ve erkek arasında neden tam bir eşitliğin olması gerektiğini şöyle açıklıyordu:
“Bir toplum, bir millet; erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmaktadır. Bir kitlenin sadece bir kısmını ilerletmek mümkün müdür? Sadece bir kısmını kayırdığımız durumda kitlenin bütünü ilerleyebilir mi? Bir toplumun yarısı zincirlerle toprağa bağlı kaldıkça, diğer yarısının göklere yükselmesi mümkün olabilir mi? Dediğim gibi ilerleme adımlarının iki cins tarafından beraberce, arkadaşça atılması gerektiğine şüphe yoktur.”(Söylev ve Demeçler II, TİTE yayınları, 2.b. 1959, s. 217. Not: Sadeleştirme tarafımızdan yapılmıştır).
Erdoğan’ın “Kadın Üniversitesi” önerisi, toplumumuzun yarısını yeniden “zincirlerle toprağa bağlamaktan” başka anlama gelmemektedir.