Bütün Müslüman ülkelerde Siyasal İslamcı partilerin ya iktidar olduğu, ya da iktidar olmasa da son derece etkin olduğu bir dönemi geride bıraktık. İktidarda olsun, muhalefette olsun Siyasal İslamcılar eylemleriyle, icraatlarıyla bulundukları ülkelere büyük acılar yaşattılar, ekonomik kaynakların heder olmasına yol açtılar, her türlü gelişmeyi baltaladılar ve hatta 40 yıl öncesiyle kıyaslandığında, etkin oldukları ülkelerin daha da geriye gitmesine neden oldular
Elbette bütün bu olumsuzlukları, Siyasal İslamcılar yalnız başlarına yapmadılar. Hatta bütün bu olup bitenlerin esas sorumluları da Siyasal İslamcılar değildi. Başında ABD’nin olduğu dünya emperyalist sistemi, yaşanan yıkımın ve geri gidişin esas sorumlusudur.
Müslüman milletlerin ödediği faturanın ne olduğunu tek tek ülkeler açısından kısaca hatırlayalım:
Suriye: ABD ve İsrail’in planlaması, Suudilerin ve Körfez Emirliklerinin parası, o zaman BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanı olduğunu söyleyen Türk yöneticilerinin cephe gerisi hizmetleri ile Suriye’ye karşı başlatılan yıkım savaşının sonucu 500 bini aşkın insan öldü, bir milyondan fazla insan yaralandı ve kalıcı sakatlıklarla malül oldu. 5.5 milyon Suriyeli yurt dışına göçmen olarak gitmek zorunda kaldı ve ülke baştan aşağı yıkıldı. İnsanlık tarihinin kültür mirası içinde yer alan Palmira başta olmak üzere Suriye’nin dünyaca ünlü Ebla, Apemea, Busra, Dura-Europos, Mari, Aleppo (eski Halep) ve Hospilatier Şövalyeleri Kalesi gibi tarihi ve antik yerleşim yerleri tahrip edildi. (National Geographic, 15.3.2015)
Afganistan:Sovyet işgali 1989 yılında sona erdi. 1992 yılında ise Siyasal İslamcılar iktidarı tamamen ele geçirdiler. Sonraki on yıl boyunca İslamcı örgütler arasında iç savaş yaşandı. Taleban, 1995 yılında iktidarı ele geçirdiyse de hiçbir zaman ülkenin tamamına hakim olamadı. 2001 sonrasındaki ABD işgali döneminde de Afganistan, şeriatla yönetilmeye devam edildi. Siyasal İslamcı örgütlerin 1990’lardaki iktidar kavgalarında 40 bin insan öldü. 40 yıllık ABD–Siyasal İslamcı ortaklığı sonucu gelinen yer; devletin yok olduğu, aşiretler dünyasının canlandığı, eğitim, sağlık gibi en temel hizmetlerin yapılamadığı, kadının tarihte bir örneği olmayan bir aşağılamaya tabi tutulduğu ve uyuşturucunun ekonominin esasını oluşturduğu bir ülkedir.
Taleban, Bamiyan vadisinde bulunan UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası içinde gösterilen dağa oyulmuş 1500 yıllık Buda heykellerini patlayıcılarla havaya uçurdu.
Cezayir:1991’den başlayarak Cezayir yaklaşık 10 yıl şeriatçı terör örgütleriyle mücadele etti. FIS ve GIA sivillere yönelik sayısız katliam gerçekleştirdiler. Bilanço 200 bin ölü. “Terör yılları boyunca fabrikalar, demiryolu şebekesi, okullar, kültür merkezleri sistematik olarak yıkıldı, yakıldı ve yaklaşık 20 milyar dolar zarara uğratıldı. Bu sayıya 120’ye yakın yabancının öldürülmesinden ürkerek ülke dışına kaçan yabancı semayeden oluşan kayıplar dahil değildir.” (osmansoysal.com, Gezi notları, 15 Temmuz 2010)
Libya: 2011 yılı Şubat ayından itibaren NATO uçaklarının koruması altında harekete geçen İslamcı terör örgütlerinin başlattığı savaşın ilk altı aylık bilançosu 30 bin ölü, dört bin kişi kayıp, (8 Eylül 2011 Sabah gazetesi). Kaddafi yönetiminin yıkılmasının ardından devlet mekanizması çökertildi. Ülke, Ortaçağ koşullarına geri döndürüldü. 2015 yılında birbiriyle mücadele halinde olan 1700 grup vardı (Melahat Kemal, Timeturk, 5.10.2015).
Yemen:2018 yılına ait BM verilerine göre 2015 yılında başlayan iç savaşta 6.800 sivil hayatını kaybetti. 84.700 çocuk öldü. 1.2 milyon kişi koleradan etkilendi. Ülke mezhep ayrılığı temelinde bölündü. İç savaştan dolayı üretim yapılamayan ülkede 14 milyon kişi açlıkla karşı karşıya.
Irak:ABD işgali sonrasında kabul edilen Şeriat düzeni içinde ülke mezhep ayrılıkları temelinde bölündü. Mezhep çatışmalarında ve IŞİD saldırıları sonucunda ölen Iraklı sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Ninova, Horsabad, Hatra gibi tarihi antik kentler yerle bir edildi.
Somali:1991 yılında Siad Barre yönetimi yıkıldı. Somali tam 28 yıldır dinci örgütlerin neden olduğu iç savaş ve terörle boğuşuyor. Bugün Somali de, devletin olmadığı bir ülkedir. Her etnik grup, kendi bölgesinde özerklik veya bağımsızlık ilan etmiş vaziyette. 1992 ve 2011 yılında yaşanan açlıktan toplam 500 bin kişi öldü. Hala sürmekte olan iç savaştan dolayı doğru dürüst üretim yapılamıyor ve açlık hala ülkenin en büyük sorunu.
Sudan:Ülke 1989 yılından 2009 Mayıs ayına kadar Siyasal İslamcılar tarafından yönetildi. Güney Sudan 2012 yılında ayrılarak bağımsız bir devlet oldu. Sudan bu yönüyle Siyasal İslamcıların günümüzde, bir ülkeyi birlik halinde tutamayacağının örneği oldu. Mayıs 2019 yılında 30 yıllık El Beşir yönetimi yıkıldı. Halkın temel talebi kötü ekonomik koşulların düzeltilmesi, laiklik ve demokratik haklardı.
Mısır: Müslüman Kardeşler’in merkez ülkesi olan Mısır’da 1980 sonrasında şiddet eylemleri yoğunlaştı. Terörü tek mücadele yöntemi olarak benimseyen örgütler ortaya çıktı (El Tekfir ve’l Hicre, İslami Cihat vd). 1986-1992 yılları arasında toplam beş İçişleri Bakanına suikast yapıldı. Yabancı turistlere yönelik şiddet eylemleri yoğunlaştı. 2004 Taba (Sina), 2005 (Kahire), 2005 Şarm el-Şeyh, 2006 Sina (Dahap ve Zehep); İslamcı terör örgütlerin saldırı gerçekleştirdikleri yerler.
2011 yılındaki “Arap Baharı”nın ardından Müslüman Kardeşler iktidara geldi. Bir yıllık (2012 -2013) iktidar döneminde bütün muhaliflere yönelik saldırılar yoğunlaştı. Özellikle Şiiler ve Hıristiyanlar hedef alındı. “Kiliseleri yakıyorlar. (Bugüne kadar 80) Hıristiyanları öldürüyorlar ve cesetlerini parçalayıp sokaklarda sürüklüyorlar. Askeri okul öğrencilerini linç ediyorlar. Onları yere yatırıp ellerini arkadan bağlıyorlar ve sonra başlarının arkasından, 20 santimetre uzaktan vuruyorlar. Çocukları binaların tepesinden aşağı atıyorlar. Beş altı yaşındaki yetim çocukları kalkan olarak kullanıyorlar.” (F.W. Engdahl, Tanrıların gazabı – Kaybolan Hegemonya, kaynak y. 1.b. Kasım 2017, s.280) Sonuç; bir yıllık Müslüman Kardeşler iktidarının Mısır’da vardığı yer iç savaşın eşiğidir.
Nijerya:Boko Haram, (Selefi örgüt, 2015 yılında IŞİD’e biat ettiğini açıkladı) 2009 yılında terör eylemlerine başladı. 4000 kişi hayatını kaybetti. İki milyon kişi göç etti. Özellikle okulları basıp kız öğrencileri kaçırması ile “ün” yaptı. Kaçırılan kızlar köle ve cariye olarak kullanıldı. (Abdürrahim Sıradağ, SETA Analiz, 2015, sayı 125) Terör eylemlerini Nijerya’ya komşu Nijer, Çad ve Kamerun’a yaydı.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri: Bu ülkeler, demokratik hakları kullanma açısından dünya ülkeleri sıralamasında en sonlarda bulunuyorlar. Suudi Arabistan, 1947 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni imzalamayan tek ülkedir. Beyannamede “İnsanların istediği dini seçme hakkı vardır” ibaresi olduğu için. Kadınların seçme ve seçilme hakları hala yoktur, kadın yasal olarak “ikinci sınıf vatandaştır”. Vb vb., bu liste çok uzatılabilir.
Ama Suudiler ve Körfez emirlikleri için konumuz açısından daha önemli icraatları, üzerlerinde oturdukları Petrol denizinden elde ettikleri devasa gelirleri diğer Müslüman ülkelerde Selefi-Vahhabi dinci örgütleri desteklemek için harcamalarıdır. Bu konuda da ABD’nin işaret parmağına bakmışlar ve ABD’nin İslam Dünyası’na hakimiyeti için verilen “vekalet savaşlarını” (Afganistan, Bosna, Çeçenistan, Suriye vb.) finanse etmişlerdir.
Şüphesiz ki bu döküm; Siyasal İslam’ın, Müslüman ülkelere çıkardığı faturanın sadece küçük bir kısmıdır.