Dr. Mehmet Perinçek, Rusya Devleti içinde, “Ortadoğu ve Kuzey Afrika” için hazırlanan ve henüz “taslak” aşamasında olan bir “planı”, 19 – 20 Eylül tarihlerinde Aydınlık gazetesinde yayınlanan bir dizi yazıyla Türk okuyucunun bilgisine sundu.
Henüz “taslak” aşamasında olan bir çalışmanın Türkiye’de yayınlanmasının sağlanması, “Plan” üzerinde çalışmakta olanların; önerilerinin, bölgenin en önemli ülkesinde nasıl karşılanacağı konusunda bir “yoklama” çabası olarak değerlendirilebilir.
Plan özetle, ABD’nin Büyük Ortadoğu Planı’nın iflas ettiğini, ideolojik olarak Vahhabilikten beslenen ve Atlantik ötesinden yönlendirilen İslamcı terör örgütlerine karşı, İslam’ın geleneksel yorumunun öne çıkarılarak mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor.
Plan, bugün en şiddetli mücadelelerin yaşanmakta olduğu Batı Asya’yı ayrıntılı olarak ele almış. Yayınlanan haritada mevcut devlet sınırlarının yerini, Sünni ve Şii inançtan halkların yaşadığı yerleri belirleyen yeni sınırlar almış.
Bir zamanlar, sonradan ABD Dışişleri Bakanı olacak olan Condolezza Rice, “Fas ve Moritanya’dan Orta Asya’ya kadar 22 ülkenin rejimleri ve sınırları değişecek” demişti. Rusya’nın taslağında ise Batı Asya’da bulunan bütün ülkelerin sınırları değişmiş.
Milli devletler gerçeği
Öncelikle şunu belirtelim: Çağımız, “milli devletler” çağıdır. Bu gerçeği görmeyen ve esas almayan hiçbir “plan”ın başarı şansı yoktur.
Bu çağ, 1648 İngiliz ve esas olarak da 17. yüzyıldaki Amerikan ve Fransız Devrimleri ile başlamıştır. İslam Dünyası da, 19. yüzyılla birlikte başlayan kapitalist-emperyalist sömürgeci saldırıya, Çağ’ın gerçekliğine uygun olarak 20 yüzyılda “milli devletlerini” kurarak cevap verdi. Türk Kurtuluş Savaşı ve laik Türkiye Cumhuriyeti ile biz; bu mücadeleyi kendi ülkemizde başarıya ulaştırdık ve diğer bütün Müslüman ülkelere de örnek olduk.
Hala “Milli Devletler” çağındayız. Bütün dünya milletlerinin, 20. yüzyılın son çeyreğinde başlayan neo-liberal ve sömürgeci emperyalist saldırıya “milli devletleriyle” karşı koyması bu nesnelliğin sonucudur.
Bu “milli devletler”, İslam’ın sufi yorumunun ürünü değildir. Büyük Fransız devriminin ardından bütün dünyaya yayılan ve Rusya’daki Ekim Devrimi’yle Türk Devrimi’nin güç verdiği milli demokratik ideolojik ve siyasi dalganın sonuçlarıydı.
Yakın geçmişte Suriye başta olmak üzere Türkiye, Mısır, Tunus ve diğer İslam ülkelerinde ABD destekli İslamcı şiddet dalgasına direnen de “İslamın sufi yorumu” değil, bu ülkelerin “milli devletleri” oldu.
Aynı durumu İran için de söyleyebiliriz. 1989 yılında İran’da yaşanan meşhur tartışmayı İmam Humeyni; ‘Esas olan İran devletinin ve İran halkının çıkarlarıdır. İran devletinin ve halkının çıkarları ile İslam’ın daha önceden vazettikleri arasında bir çelişme olursa, devletin ve halkın çıkarları esas alınır’ diyerek bitirmişti.
Yani İran’da da kazanan “milli devlet”tir.
Bölgesel Birlikler
“Milli devletler” henüz tarihsel rollerini oynayıp tamamlamış değiller. Ama milli devletler verdikleri mücadele ile geleceğin dünyasının temellerini de atıyorlar. Geleceğin Dünyası, milli devletler zemininde yükselen bölgesel birliklerden oluşacaktır.
Bizzat Rusya’nın daha bugünden içinde yer aldığı iki Bölgesel Birlik; Rusya, Belorusya ve Kazakistan’ın oluşturduğu Avrasya Birliği ile artık neredeyse bütün Asya’yı birleştiren Şanghay İşbirliği Örgütü, dinsel inançların herhangi bir yorumu temelinde değil, tamamen laik birlikler olarak vücut bulmuşlardır.
Dünyamız Bölgesel Birlikler Çağı’na adım atmıştır. Bölgesel Birlikler; milli devletleri yıkarak değil, bizzat milli devletler eliyle tarih sahnesine çıkmaktadır.
İslam dünyasında ise ilk elde Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin bel kemiğini oluşturacakları Batı Asya Birliği artık gündemdedir. Kuzey Afrika’da ise 1960 ve 70’li yıllarda ilk denemelerini yaşadığımız birleşme denemelerinin, önümüzde dönemde yeniden ve çok daha güçlü ve kalıcı bir şekilde yaşanacağını söylemek kehanet olmayacaktır.
Çözümün yolu
Rusya’da, “Ortadoğu ve Kuzey Afrika Planı”nı hazırlayanlar, daha en baştan yanlış bir zeminden hareket etmeye kalkmaktadırlar. Onun için de “planları”nın gerçekleşme şansının olmadığını söyleyebiliriz.
Müslüman olsun ya da olmasın bütün bölge ülkelerini birleştirecek zemin, İslamiyetin veya Hıristiyanlığın şu veya bu yorumu değil, Ekim Devrimi ve Türk devriminin üzerinde gerçekleştiği anti emperyalist, anti feodal zemindir.
Rusya’da “Ortadoğu ve Mağrip için Avrasya Planı”nı hazırlayanların; bölgeyi, İslamiyetin geleneksel yorumları temelinde esas olarak iki ayrı bölgeye ayırarak ABD’ye ve Vahhabici terör örgütlerine karşı mücadele etme düşüncesi; barışı ve birliği getirmek bir yana, tam tersine yeni çatışmalara yol açma potansiyelini içinde taşımaktadır.
Çözüme, geleneksel İslam’a sarılarak değil, Rus, Türk, İran ve Çin devrimlerinin açtığı yolda ve yarattığı zeminde daha ileri gidilerek ulaşılacaktır.