Milli Eğitim Bakanlığı, 2020 – 21 ders yılı itibariyle okullarda zorunlu ve seçmeli olacak dersleri açıkladı.
Buna göre 9. sınıftan itibaren Türk Dili ve Edebiyatı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve Bilgi Kuramı dışındaki bütün dersler seçmeli olacak.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredat önerisi birçok bakımdan bilimsel gerçekler ve Türkiye’nin ihtiyaçları ile çelişmektedir.
Birincisi, insanoğlunun belli bir program dahilinde eğitim ve öğretim faaliyetine başladığı en eski çağlardan bu yana eğitim kurumlarında zorunlu olarak ilgilendiği tarih ve matematik gibi bilim dallarını müfredatın dışında tutmak istemesi, diğer yandan hiçbir çağdaş ülkede eğitim programları içinde zorunlu olmayan din dersini zorunlu dersler arasında göstermesi bakımından.
Tarih ve matematik derslerini zorunlu olmaktan çıkaran anlayış ile din derslerini zorunlu kılan anlayış aynıdır, kendi içinde tutarlıdır. Bu anlayışın en karakteristik özelliği bilime karşı olmasıdır.
Zorunlu din dersleri
Önce din derslerinin zorunlu olması üzerinde duralım:
Siyasal sistemi ne olursa olsun, dünyanın eğitimde önde gelen ülkelerinin hiç birisinde din dersleri zorunlu değildir. Hatta bu ülkelerin çoğunluğunda din dersleri normal eğitim programının içinde bile yoktur.
Çocuğuna din dersi aldırmak isteyen yurttaş normal ders saatleri dışında kendisine sağlanan olanaklardan yararlanarak çocuğunun din öğretimi görmesini sağlayabilir.
Gerek PISA (Uluslararası Eğitim Değerlendirme testi) sıralamasında, Gerekse Dünya Ekonomik Forumu Rekabet Raporu’nda, eğitimde en önde yer alan ülkelerin hiçbirisinde zorunlu din dersi gibi bir uygulamanın olmadığı gerçeği yeterince aydınlatıcıdır.
PISA sıralamasında ilk beş sırada yer alan ülkeler; Singapur, Japonya, Estonya, Finlandiya ve Tayvan olarak sıralanıyorlar.
Hiçbirinde din dersi zorunlu değil.
Dünya Ekonomik Forumu küresel rekabet sıralamasında en başta yer alan ülkeler ise şöyle: ABD, Singapur, Almanya, İsviçre, Japonya…
Bu ülkelerde de din dersi zorunlu değil.
Din dersini eğitimde zorunlu kılan ülkeler ise gerek eğitimde gerekse küresel rekabette en sonlarda bulunuyorlar.
İslam ülkeleri içinde bu açılardan en iyi durumda olan Türkiye ise PISA sıralamasında 70 ülke arasında 52. sırada; Dünya ekonomik Forumu Rekabet Raporunda eğitim alanında 140 ülke arasında 103. sırada bulunuyor.
Bu veriler yeterince aydınlatıcıdır.
Emperyalizme bağımlılığın sonucu
Türkiye, Cumhuriyetle birlikte eğitim alanında da büyük bir devrim yaptı. “Tevhidi Tedrisat kanunu” (Eğitimin Birliği Kanunu) ile birlikte Osmanlının medrese eğitimine son verdi ve Milli Eğitim Bakanlığına bağlı tek eğitim sistemine geçildi. Hayatta en gerçek rehberin bilim olduğu anlayışı her alanda uygulandı.
Okullada din dersi ise önce seçmeli hale getirildi, 1933 yılından itibaren ise tamamen kaldırıldı.
Okullarda din dersinin olmadığı yıllarda, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik kalkınmasının gerçekleştirilmesi üzerinde düşünmeye değer bir olgudur. Savaş sonrası dünyanın şekillendiği toplantılara ABD, Sovyetler Birliği ve İngiltere’nin yanı sıra Türkiye’nin de katılması üzerinde düşünmeye değer bir başka gerçekliktir.
İkinci Dünya savaşının ardından Türkiye Atlantik kampına dahil oldu ve din dersi politikası da bu tercihine bağlı olarak adım adım değişti.
Din dersinin ilk önce CHP iktidarı döneminde isteğe bağlı olarak eğitim programına dahil olması, sonra DP iktidarında isteğe bağlılığın tersine çevrilmesi – yani artık din dersi almak istemeyenler dilekçe verecekti – daha sonra da zorunlu hale getirilmesi, Amerikancı 12 Eylül yönetiminde ise zorunlu din derslerinin bütün orta öğretime yayılması, Türkiye’nin Atlantik kampına bağımlılığının artması ile doğru orantılıdır.
Antidemokratik ve bilime karşı uygulama
Bütün bu gelişmelerin sonucu Türkiye’deki eğitimin kalitesinin düşmesi olmuştur.
Eğitim ve öğretimde din dersini zorunlu kılmak demek bilimsel eğitimden vazgeçmek demektir.
Ayrıca böyle bir zorunluluk demokratik de değildir.
Hiçbir çağdaş demokraside öğrenciler belli bir dini veya bir dinin belli bir yorumunu öğrenmeye zorlanamaz. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları arasında değişik dinlere inananlar olduğu gibi, İslamiyetin değişik mezheplerine mensup olan yurttaşlar da vardır. Veya herhangi bir dine inanmayan yurttaşların oranı da artık bütün dünya ülkelerinde oldukça yüksek oranlardadır.
Bu durumda zorunlu din dersleri, insanlara inanmadığı bir dinsel inancı zorla öğretmeye kalkmaktan başka bir anlama gelmez.Ama üzerinde durulması gereken nokta çocuğun benimsemediği bir inancın ona zorla öğretilmeye kalkılmasının, onun zihinsel gelişimi ve psikolojisi üzerinde yapacağı etkidir.
Bunun da olumlu olmadığını söylemek için uzman olmak gerekmiyor.