Stanley Noah Kramer’in ünlü eseri “ Tarih Sümer’de başlar”, MÖ 3 binden önceki iki bin yılda Mezopotamya’da yaşanan büyük tarihsel ilerlemeyi işler. Tekerlek, saban, mühür, mayalama, bakır üretimi, hayvanın koşum takımları, tuğla, kemer, sırlama keşfedilmiş; yapay sulama, bahçecilik ve meyvecilik ise geliştirilmiştir. Bütün bunlarla birlikte 3 bin yılı ortalarında keşfedilen güneş takvimi, rakam, yazı ve bronz; insanlığı tarih öncesinden tarihe taşıyan büyük adımlardı.
Gordon Childe ise daha öncesinde, yaklaşık 10-15 bin yılı kapsayan Neolitik dönemde olan gelişmeleri de insanlık tarihi açısından aynı önemde bir “Devrim” olarak değerlendirir. Bu dönemde, köpekten sonra koyun, keçi, domuz, eşek, at, deve, tavuk, hindi evcilleştirilmiş, buğday ve arpadan başlayarak çeşitli bitkilerin de yetiştiriciliğine geçilmiştir. İnsanlığın avcılık ve toplayıcılıktan; tarımsal üretime ve hayvancılığa geçmesi, adım adım tarih öncesinden tarih çağlarına geçişin koşullarını olgunlaştırmıştır.
Neolitik Devrim’in ve sonrasındaki Uygarlık Devrimi’nin vatanı Batı Asya’dır. Filistin’den başlayarak Suriye üzerinden Anadolu’ya, oradan da Irak’ın kuzeyine ve İran’ın Güneybatısına uzanan “Bereketli Hilal” Neolitik Devrimin gerçekleştiği topraklar oldu. Son yirmi yıl içinde Urfa Göbeklitepe ve Mardin-Dargeçit Boncuklu Tarla’da gün ışığına çıkarılan buluntular, Neolitik Devrim’in tarihini 12 bin yıl öncesine götürdü. Bölgede hala günışığına çıkarılmayı bekleyen başka yerleşimlerin varlığı da biliniyor. Ama sadece bu iki yerdeki buluntuların ortaya koyduğu kültürel veriler bilgi birikimi, “mühendislik becerisi” vb. insanlığın söz konusu düzeye gelmesinin arkasında, ayrıca binlerce yıllık bir gelişmenin olduğunu göstermeye yeter.
Kısacası Batı Asya, İnsanlığın kabaca son 20 bin yılının 18 bin yılında tartışmasız olarak tarih içindeki yürüyüşte başı çekti. Son ikibin yılda ise bu uzun tarih yürüyüşünde, liderliği zaman zaman dünyanın başka bölgeleriyle paylaştı (Çin, Orta Asya, Hindistan, Atlantik uygarlığı). Bu büyük tarihsel miras, Batı Asya halklarının “Devrim” yapma potansiyelini besleyen eşsiz bir arka plandır.
İnsanlık şimdi 15 bin veya 5 bin yıl öncesinde olduğu gibi büyük bir tarihsel devrimin eşiğinden içeriye adımını atıyor. Batı Asya halkları bu yeni tarihsel devrim döneminde de en öndeki yerlerini alıyorlar.
Aslında daha geniş bir perspektifle ele alındığında 20. Yüzyılda yaşanan devrimleri, bu büyük tarihsel değişimin öncülleri olarak ele alabiliriz. Ekim Devrimi, Türk Kurtuluş Savaşı ile başlayan Milli Kurtuluş Savaşları, Faşizmin yenilgiye uğratılması, Çin, Kore, Hindiçini ve Küba Devrimleri; insanlığın sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya yolunda attığı ilk adımlardı.
Ama 2 binli yıllarla birlikte yaşanan gelişmeler, insanoğlunun tarih içindeki yürüyüşünde tıpkı 15 bin yıl önce ve 5 bin yıl önce gerçekleşen Devrimler benzeri tarihsel bir durumu yaşamaya başladığını gösteriyor. Beş bin yıldır yaşanan sınıflı toplum döneminin ardından insanlığın, “sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya” uğruna verdiği mücadelede bu kadim medeniyet coğrafyası yeniden öncü roller üstleniyor.
İnsanlık, “kaybedilen Cennet”ini bulma yolunda tarihi bir dönemeçten geçiyor.
Son büyük savaş
Başlıklar halinde bazı verileri bakacak olursak;
Arkada kalan 5 bin yıllık sınıflı toplum dünyasının sömürücü ve zalimlerinin temsilcisi ABD emperyalizmi ve müttefikleri, saltanatlarını sürdürebilmek için son büyük savaşı Batı Asya’nın kadim uygarlık coğrafyasında verdiler. 22 Müslüman ülkenin sınırlarını ve rejimlerini değiştirmek amacıyla başlatılan saldırı, işte bu “son büyük savaş”tır.
Batı Asya halkları saldırıya bugüne kadar yaklaşık dört milyon insanını feda ederek karşılık verdiler. Cezayir, Irak, Afganistan, Suriye, Türkiye, Libya, Filistin, Lübnan, Somali ve Yemen başta olmak üzere bütün bölge ülkeleri ve halkları bu saldırıdan derece derece paylarını aldılar.
Suriye halkının ve devletinin direnişini bu mücadelede en başa koymak gerekir. Suriye’nin kahramanca direnişi, İran ve Lübnan’ın bu direnişe başından beri verdiği destek, 2015 yılıyla birlikte Rusya’yı da harekete geçirdi. ABD ve yönlendirdiği terör çetelerinin yenilgisi başladı.
ABD, işgal ettiği, yakıp yıktığı Irak ve Afganistan’a da diz çöktüremedi. Irak Meclisi, Kasım Süleymani’nin şehit edilmesinin ardından ABD askerlerinin ülkeyi terk etmesi kararını aldı. Afganistan’da ülkenin önemli bir kısmında kontrol Taleban’ın elinde ve ABD, bu ülkeden nasıl çıkacağını düşünüyor.
8 Ocak 2020 günü Irak’taki ABD üslerini vuran İran füzeleri, 40 yıldan beri ambargo ve kuşatmalarla diz çöktürülmeye çalışılan İran’ın, bu savaşı kazandığını bütün dünyaya duyurdu.
Türkiye’nin 2014 yılı ile birlikte adım adım Atlantik ittifakından kopma ve Bölge ülkeleri ile birleşme yolunda attığı adımlar (FETÖ ve PKK’nın üzerine yürüme, ABD-İsrail koridoruna yapılan üç askeri müdahale, 15 Temmuz askeri darbe girişimini ezme) Atlantik uygarlığının bölgedeki en önemli müttefikini kaybetmesi anlamına geldi.
Türkiye artık Rusya, İran ve Çin ile birlikte yeni bir eksen oluşturmaktadır. 2016 yılında başlayan Astana Süreci ile birlikte, sorunların çözümünde yaklaşık 200 yıldır adres olan Batılı merkezlerin yerini; Astana, Moskova, Ankara ve Tahran gibi merkezler aldı.
İnisiyatif artık Bölge ülkelerindedir. Elbette bu büyük gelişmenin arka planında, Dünya ekonomisinin ağırlık merkezinin Asya’ya kaymasını, Çin’in yeniden dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmesini ve “Kuşak-Yol İnisiyatifi” ile Avrasya’nın bütün ülkelerinin karşılıklı yarar temelinde güçlerini birleştirmelerini anmak gerekir. ABD’nin başını çektiği “son büyük saldırı” bu “inisiyatifi” can damarından vurmak amacını taşıyor.
Beşbin yıllık parantezi kapatma sürecine girdik. ABD’nin kaybedeceği belli olmuştur. Bundan sonrası Bölge ülkelerinin bir araya gelerek, dünyanın en büyük ekonomik, siyasi ve askeri gücünü ortaya çıkarması olacaktır.Batı Asya Birliği’nin kurulması, insanlığın tarih içindeki yürüyüşünde baskı, zulüm ve sömürünün olmadığı bir dünyanın yaratılmasında en önemli adımlardan biri olacaktır.