Batı Asya kaynaklı üç büyük tek tanrılı dinde, insanlık tarihinin sonuna doğru iyilerle (Tanrı’nın güçleri) kötüler (yanlış yola sapmış dünyevi yönetimler) arasında son bir savaşın olacağına inanılır. Kitabı Mukaddes’te ve İncil’de bu savaş “Armageddon” olarak adlandırılır.
İnanışa göre, “Deccal” ortaya çıkacak, bütün dünyayı dolaşarak kendisine taraftar toplayacak. Sonunda Armageddon denilen yerde (Megiddo tepesi), “Deccal”in başında olduğu yeryüzü krallıklarının kötülük orduları ile “Rab”bin bizzat komuta ettiği semavi güçler karşı karşıya gelecekler. Hristiyan inanışında semavi güçlere İsa Mesih komuta etmektedir. Sonunda Mesih, Deccal’i öldürür ve yeryüzü krallıklarının kötü orduları yok edilir ve Dünya, bin yıl sürecek olan barış dönemine girer. Kıyamet ondan sonra kopacaktır.
Hitler de İkinci Dünya Savaşı’nı başlatırken, Savaş’ın ardından bin yıl sürecek barış döneminin geleceğini iddia ediyordu.
Kuran’da Armageddon’dan bahsedilmez. Ama hadislerde benzer bir “son savaş”ın olacağının hikâyesi vardır. Son savaş Melhame-i Kübra’dır. Halep’in kuzeyine düşen “Dabık”ta (Dabık şimdi Fırat Kalkanı bölgesi içinde kaldı, Yavuz ile Memlukler arasındaki ilk savaş burada –Mercidabık- oldu) ve Amik Ovası’nda, Rum Orduları ile İslam Orduları arasında gerçekleşecektir.
IŞİD bu inançla yayın organının adını “Dabık” koymuştu. Bütün dünya ülkelerinin kendileri karşısında birleşeceğini, Dabık’ta Melhame-i Kübra’nın olacağını, ve Allah’ın da melekleriyle birlikte bu son savaşta kendilerinin yanında olacağına inanıyorlardı.
Son 40 yıldır ABD yönetimine egemen olan Muhafazakâr Evangelist çete de, ABD’nin özellikle Batı Asya’da Müslüman coğrafyasında giriştiği savaşı “Armageddon” olarak niteledi ve bunun propagandasını yaptı. Reagan, 1981 yılında yaptığı bir konuşmada, ‘Kutsal Kitapta yazılan Armageddon’un kendi döneminde gerçekleşeceği gibi bir his içinde olduğunu’ söylüyordu.
Bush ve Trump da çok sayıda İslam ülkesini kana ve ateşe veren pratiklerini “Armageddon” savunusu ile haklı göstermeye çalıştılar.
Büyük bir “son savaş”la kötülüğün güçlerinin yok edileceği beklentisi ve umudu, çağlar boyunca bir yandan ezilenlere yaşadıkları bütün olumsuzluklara katlanma gücü vermiştir. Ama öte yandan bu beklenti ve umudun; çağımızın zalimlerine, kendi saldırganlıklarını gizledikleri bir örtü olarak kullanma olanağını verdiği de bir başka gerçektir.
“Kaybolan Cennet”ten sınıflı dünyanın Cehennemine
Bütün bu söylediklerimizi göz önüne alarak dünyamızın ve bölgemizin son otuz yılda yaşadıklarına farklı bir bakış açısı getirebiliriz.
İnsanlık, Neolitik Çağ’ın sonlarına doğru, bu dünyada yaşadığı “Cennet”i kaybetti. Sonrası beş-altı bin yıllık sınıflı toplum tarihidir. İnsanlık, sınıflara bölünerek aynı zamanda kendi içinde baskı, zulüm, eşitsizlik, sömürü ve savaşla tanıştı.
Kapitalist emperyalizm, insanlık tarihinde savaş, baskı, eşitsizlik ve sömürü ile nitelenen bu tarihi parantezin son dönemidir. Ama artık bütün belirtiler bu dönemin de sonuna geldiğimizi gösteriyor.
Afganistan, Irak ve Suriye’deki gelişmelerin de kanıtladığı üzere Dünya emperyalizminin başı ABD, askeri bakımdan yeniliyor. Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Asya’ya kaydı. Bütün kapitalist ekonomiler çaresi olmayan bir kriz içinde debeleniyor. Dünyanın geleceği Atlantik uygarlığında değil, Asya’nın başını çektiği gelişen ülkeler dünyasında…
Bu açıdan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile özellikle son 20 yılda Müslüman ülkeler coğrafyasında yürüttüğü savaşı, Kitab-ı Mukaddes’te yazılanlar açısından bakarsak “Armageddon”, İslam kaynaklarındaki ifadelerden hareket edersek “Melhame-i Kübra” olarak nitelemek çok da yanlış bir benzetme olmayacaktır.
ABD, İkiz Kuleler provokasyonunun ardından dünyanın çok önemli bir kısmını ardına takarak önce Afganistan’ı, sonra Irak’ı işgal etti. Ve o zamandan beri bütün Müslüman ülkeler kan ve ateş içinde…
2011 sonrasında dünyanın 84 ülkesinden 80 bin teröristin ABD tarafından örgütlenerek Suriye ve Irak sahalarında savaşa sürülmeleri, “Armageddon” söylencesinde sözü edilen “Deccal”in bütün dünyayı dolaşıp “kötülüğün ordularını” Megiddo tepesinde toplamasına ne kadar da benziyor!
“Megiddo tepesi” günümüzün Suriye’sidir.
Suriye Hükümeti ve halkı başta olmak üzere bölgenin Müslüman halkları bu süre içinde milyonlarca evlatlarını, o “Megiddo tepesi”nde veya hadis diliyle konuşacak olursak “Dabık”ta şehit vererek kötülük ordularına karşı savaştılar.
Evet, bu savaşta en büyük onur, Suriye’nin kahraman evlatlarına aittir. Ama Afganistan’dan Fas ve Moritanya’ya kadar bütün Müslüman halklar bu mücadelede yerlerini aldılar. Türkiye ise 2014 sonrasındaki yönelimi ile bu savaşta, kötülüğün karşısında iyilerin yanında “savaşa” girmiştir.
Son beş yılda ise Rusya ve Çin başta olmak üzere gelişmekte olan bütün dünya ülkeleri, Müslüman halkların yanında yer alarak sürmekte olan savaşın sonucunun belirlenmesinde tayin edici bir rol oynadılar.
“Bin yıl sürecek” barışa doğru
ABD ve müttefiklerinin bu savaşı kaybedecekleri belli olmuştur. ABD emperyalizminin Batı Asya’dan kovulmasının ardından kurulacak yeni dünya düzeni, hiç kimsenin şüphesi olmasın, daha barışçı ve daha eşitlikçi bir dünya olacaktır.
Dünyamız böylece “bin yıl sürecek” barış ve refah dönemine adım atacaktır.
Esas olan budur. İdlip’te son bir aydır yaşanan akıl dışı gidiş, bu temel yönelişi durdurmayacaktır.