En etkili tedbir: Parasız eğitim, parasız sağlık!

Bundan tam bin yıl kadar önce yaşamış (980-1037) büyük bilgin İbni Sina’nın hayatını anlatan 1957 tarihli Özbek yapımı film bugünlerde gündemde. Filmin fragmanında İbni Sina, yanındaki kişiye, hastalığın (veba salgını), gözle görünmeyen küçük yaratıklar tarafından kişiden kişiye geçirildiğini ve eğer insanlar arası temas en aza indirilir, kişisel temizliğe yeteri kadar önem verilirse hastalığın önü alınabilir, diyor. Önerileri son derece basit ve son günlerde yaşadıklarımızdan dolayı herkesin aşina olduğu tedbirler: “Evinizden çıkmayın, kimse ile yakın temasta bulunmayın ve sirke – o günün dezenfektanı – ile temizlik yapın!”

(Prof. Dr. Gülümser Heper, İbni Sina’nın hayatını romanlaştırdı. Tarihi gerçeklere uygun olarak yazılan ve Boyalıkuş yayınlarından çıkan “Ben İbni Sina” kitabını bütün okuyuculara öneririm.) 

İbni Sina’nın sesi bilimin sesidir. İslam dünyası 7. ve 15. yüzyıllar arasında bilimsel gelişmede en parlak dönemini yaşadı. Daha önceki binyılların bilim ve kültür mirasını devraldı, geliştirdi. İbni Sina, Ömer Hayyam, Farabi, Huneyn bin İshak, El Heysem, Biruni, Er Razi, İbni Rüşd, İbni Haldun vb. gibi büyük bilginler, 15. yüzyıl sonrasında bilimsel gelişmelerde öncü durumuna geçen Avrupa’nın öğretmeni oldular.

İslam Dünyası ise 15. yüzyıldan sonra adım adım Ortaçağ karanlığına teslim oldu. Bilimin yerini hurafeler aldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1924 yılında Samsun’da öğretmenlerle bir toplantıda söylediği, “Efendiler… Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlimden başka mürşit aramak gaflettir, cehalettir…” şeklindeki sözleri, Cumhuriyet Devrimimizin Ortaçağ taassubuna karşı verdiği büyük mücadelenin özetidir.

Şimdi, Koronavirüs dolaysıyla Ortaçağ taassubuna karşı verilen bu tarihi mücadele, yeniden gündeme geldi. Ve bilimin tartışmasız yol gösterici olduğunu bu vesileyle bir kez daha gördük.

Aslında bugünlerde yaşadığımız olay, bu açıdan bakıldığında bilimin, yüzyıllardır süren savaşı dünyanın her tarafında kazandığının kanıtıdır.

Uygulamalar

Bütün dünya ülkeleri ve Türkiye, salgın başladıktan sonra değişik ölçülerde de olsa bilimin gereklerine göre hareket ettiler. Çin, bu mücadelenin en parlak örneğini verdi.

Bir buçuk milyarlık Çin, salgının niteliğini belirledikten sonra bilim ve teknolojinin bütün olanaklarını kullanarak bir ay gibi bir süre içinde kontrolü sağladı ve iki ayın sonrasında ise ülke içinde sıfır vakanın olduğu bir duruma geldi.

Buna karşılık aynı hassasiyeti göstermeyen Avrupa ülkeleri ise şimdi ağır bir fatura ödüyorlar. Elbette faturanın bu kadar ağırlaşmasının esas nedeni neoliberal politikaların uygulanması sonucunda, özelleştirmelerle bu ülkelerdeki sağlık sisteminin tahrip edilmesidir.

Ama örneğin Fransa şimdi, salgının başlangıcında Mulhouse kentindeki Evangelist kilisesinde yapılan büyük bir dini ayine katılanların, hastalığı bütün Avrupa’ya taşıdıklarını kabul ediyor. Türkiye, salgının başlangıcında umreden dönenlerin hiçbir kontrole tabi tutulmadan evlerine gitmelerini seyretti. Sonra uyandı ve son kafileleri karantinaya aldı.

İlk salgın vakalarının görülmesinden sonra Suudi Arabistan Kâbe ziyaretlerini yasakladı. Ardından ülkenin üç büyük şehrine – Mekke, Medine ve Riyad – giriş çıkışları kontrol altına aldı. Papa, Vatikan meydanında binlerce Hıristiyan’ın katılımıyla gerçekleşen Pazar ayinlerini artık tek başına yapıyor. Türkiye’de, Diyanet İşleri Başkanlığı, Cuma namazlarının evlerde vakit namazı olarak kılınmalarını kararlaştırdı. Kandil törenlerini iptal etti, vb. vb.

İnsanlık salgınların, Tanrı’nın yoldan çıkmış kullarını cezalandırması olarak gören anlayışlardan, salgının bir doğa olayı olduğunu anlama noktasına geldi.

Bu tablo bilimin zaferidir. Suudi Arabistan gibi en bağnaz ülkelerde bile bilimin gereklerine göre hareket edilmesi, insanlığın bir bütün olarak Ortaçağ’a karşı mücadelesinde geldiği aşamanın resmidir. Türkiye de daha en başında, içinde bir tane bile din adamının olmadığı 25 kişilik bir bilim kurulu oluşturdu. Ve bu Bilim Kurulu’nun aldığı kararlara göre hareket ediyor.

Kaynakların doğru kullanımı

Türkiye, 2020 bütçesinden Sağlık Bakanlığı’na 58 milyar lira ayırdı. Aynı bütçeden geçmişe ayrılan pay daha fazladır.

Şimdi bütün Türkiye sağlık emekçilerinin hayatları pahasına yaptığı çalışmaları izliyor. Minnettarlığını her vesileyle dile getiriyor. Daha bugünden salgına karşı mücadele ederken hayatını kaybeden sağlık emekçilerini saygıyla anıyor. (4 Nisan itibariyle salgına karşı mücadele ederken hayatını kaybeden doktor ve hemşire sayısı 6, hasta olan toplam sağlık çalışanı ise 601 idi.)

Türkiye’de, genel bütçeden bilimsel araştırma ve gelişmeler için ayrılan pay ise komiktir, milli gelirinin yüzde birinden daha azdır.

Bilimin yol göstericiliği, halkçı devlet ve örgütlü halk! Koronavirüs salgını ile birlikte bütün dünyanın yaşadığı deneyimden, en etkili ve biricik çarenin, bu üç şartın bir arada olmasını zorunlu kıldığını gördük. Parasız eğitim ve parasız sağlık, bu şartların olabilmesinin olmazsa olmazlarıdır. Geçmişe yatırıma, lüks ve israfa ayrılan kaynakların parasız eğitim ve parasız sağlığa ayrılması durumunda, Türkiye’nin bu tip tehlikelerle karşılaştığında ödeyeceği bedel çok daha az olacaktır.