Aztekler 1487 yılında Mayor tapınağının açılışında 20 bin insanı, tam dört gün süren bir törenle kurban ettiler. Rahipler dört gün boyunca kurbanların kalplerini çıkardılar ve Güneş tanrısı Huitzilopochtli’ye sundular.
Güney Amerika’da 1475 yılında İnkalar tarafından ortalan kaldırılan Chimu uygarlığının son dönemine tarihlendirilen, yaklaşık 140 kadar çocuğun toplu olarak kurban edildiğini gösteren kalıntıların Peru’da gün ışığına çıkarıldığını yeni öğrendik.
Orta Amerika’daki Azteklerden önceki Maya uygarlığında da yaygın bir şekilde çocuk kurban edildiğini biliyoruz. Meksika’daki mağara buluntularının ardından Benin’de keşfedilen “Geceyarısı Dehşet Mağarası”nda kurban edilen beş – ondört yaşları arasındaki yüzlerce çocuğun kalıntılarına ulaşıldı.
Kurban, insanlığın sınıflı topluma geçişiyle birlikte ortaya çıkmış olan bir dinsel uygulamadır. Temelinde, kontrol edilemeyen ve kendi hayatlarını doğrudan etkilediği düşünülen bir “gücü”, hediyeler sunarak yatıştırma düşüncesi yatar. Çünkü gerçek hayatlarında da, sınıflaşmayla birlikte kendilerinden daha üstün duruma geçen yöneticilerin hışmından, ancak onlara bir şeyler sunarak (vererek) kurtulabiliyorlardı.
İnsan kurban etme uygulaması sadece Amerikan yerlilerinde değil, hemen hemen bütün toplumların geçmişlerinde belli ölçülerde yer almıştır.
Amerika’da bu kadar yaygın olmasının nedeni, insan yerine kurban edilecek hayvanın bulunmamasıdır. Kurban edilmeye uygun hayvan olarak sadece Lama vardı ve o da Güney Amerika’da bulunuyordu. Nitekim son Güney Amerika uygarlığı olan İnkalar, insan yerine lama kurban etmeye başlamışlardı.
Eski Dünyada kurban
Eski Dünya toplumlarında da insan kurban etme uygulaması, Amerika yerlilerinde görülen boyutlarda hiçbir zaman olmasa da, hemen hemen her yerde (Asya, Avrupa ve Afrika) değişen ölçülerde de vardı. Bizde hala devam eden erkek çocuklara “kurban” adının verilmesi geleneği veya halk içinde hala çok yaygın olarak kullanılan “kurban olayım” deyimi, bu çok eski uygulamanın günümüze olan yansımasıdır.
Batı Asya toplumlarında ilk doğan erkek çocukların tanrıya kurban edilmesi oldukça yaygın bir uygulama olmuştur. Kutsal kitaplar bu uygulamanın İbrahim Peygamberin oğlunu kurban etmek istemesi ama tanrının bunun üzerine koç göndermesiyle son bulduğunu söylerler.
Bununla birlikte ilk çocuğu kurban etme geleneğinin İbranilerde İbrahim peygamberden çok sonra da devam ettiğini gene Kitabı Mukaddes’in sayfalarından okuyoruz:
“Moab lideri kral Meşa, başkenti Kırhareşeth şehrini kuşatan İsrail ordusunun gözü önünde büyük oğlunu kale duvarının üzerine çıkararak kurban etti.” (MÖ 9. Yüzyıl)
“Kıral Manasseh oğlunu ateş tanrısı Molek’e yakarak kurban etti.” (MÖ 7. Yüzyıl)
“Ammonoğulları ile yapılan savaşta İsrailoğulları Yiftah adlı savaş beyini ordu komutanı olarak seçtiler. Yiftah, Ammonoğullarını yendi ve tanrısına olan minnettarlığını göstermek için küçük kızını Yehova’ya kurban etti.” (Hakimler kitabı, 10:6-9)
“Ahab’ın 23 yıllık hükümdarlığı sırasında Bethelli Hiel, Eriha’nın kalıntıları üzerinde kendi şehrini inşa etti. Şehir kapısının altına temel taşı olarak en büyük ve en küçük oğullarını –Abiram ve Segup – törenle kurban etti. Böylece Yeşu’nun beşyüz yıl önceki kehaneti gerçekleşmiş oldu.” (Yeşu 6:26) (Bilgiler “David Rohl, Beşbin Yıllık Yolculuk, Cennet’ten Sürgüne, Yurt kitap yayın”dan alınmıştır.)
Truva seferi öncesinde Miken kralı Agamemnon’un, kızı İphigenia’yı, ters rüzgarlar estirip donanmanın hareket etmesini engelleyen Artemis’i yatıştırmak için kurban ettiğini İlyada’dan okuyoruz.
Gene de bütün bu örnekler, eski doğu toplumlarında istisnadır. Tanrılara çok değerli bir varlık sunulmak istendiği olağanüstü durumlarda başvurulmuştur. Kurbanlar genellikle kralların çocuklarıdır. Hatta kimi örneklerde toplumlar, tanrıların öfkesini yatıştırmak için krallarını kurban etmişlerdir.
Uzun ömürlü gelenek
Ama eski dünyada insan kurban eylemi hiçbir zaman Amerikan yerlilerinde olan boyuta ulaşmadı. Çünkü yeni dünyada olmayan ve kurban edilmeye uygun evcil hayvanlar eski dünyada vardı.
İnsanlık sınıflı topluma ve uygarlığa Batı Asya’da geçti. Koyun, keçi, sığır, deve, domuz gibi kurban edilmeye uygun, evcilleştirilmiş hayvanların anayurdu da Batı Asya idi. Neolitik Devrim ile birlikte insanoğlu tarım ve hayvancılığa başladı. İnsan toplumu içinde sınıfsal farklılaşma, dinsel inançların ortaya çıkması, kendi hayatları üzerinde etkili olabilecek güçleri memnun etme ve bunun sonucu olarak kurban törenlerinin başlaması bu gelişmelerle birlikte oldu.
Sonraki bin yıllarda; kralların çocuklarını kurban etme uygulamasına, tanrılara çok değerli bir kurban sunmak gerektiği zaman başvuruldu. Ama yaygın kurban uygulamasında insanın yerini koyun, keçi ve diğer evcil hayvanlar aldı.
Yani eski dünyada insanoğlu evcilleştirdiği hayvanlara çok şey borçludur. Etini yedi, sütünü içti, süt ürünü diğer yiyecekler – yağ, yoğurt, peynir vd. – sofrasında önemli bir yer tuttu, yününden kendisine elbise dokudu.
Ama en önemlisi Azteklerde olduğu gibi onbinlere varan sayılarla kurban olmaktan kurtuldu.
Ama elbette, kurban geleneğinin binlerce yıldır devam etmesinin altında, toplum içinde bir dayanışma; komşuyu ve yoksulu kurban etinden yararlandırma gibi pratik sonuçlarının olması ve bu uygulamanın toplumsal yaşama olan olumlu etkilerinin bulunduğu gerçeği tartışmasızdır.
Bütün okuyucuların Kurban Bayramını, Millet olarak bizi bir arada tutan bağları daha da güçlendireceğine olan inancımla kutluyorum.