Süreci doğru okumanın anahtarı

Emperyalizm çağında yaşıyoruz. Günümüzün temel çelişmesi, emperyalizm ile gelişmekte olan dünya arasındadır. Ülkemizi ele alırsak baş çelişme, emperyalizm ve onunla kader birliği yapmış işbirlikçiler ile bütün millet arasındadır. Ve Devrim, içinde bulunduğumuz çağda, emperyalist cephe zincirinin en zayıf halkasından kırılması olayının adıdır.

Bu yazdıklarımız, günümüzde Devrimin “amentüsü”dür.  20. yüzyılla birlikte herhangi bir ülkede, Bilimsel Sosyalist çevrelerde “Devrim” üzerine konuşmaya başlayan herkesin, deyim yerindeyse ezbere bildiği ve hemen sıraladığı tespitlerdir.

Onun için Ak Parti iktidarının çok çeşitli uygulamalarını peş peşe sıralayıp, Türkiye’nin ne kadar kötüye gittiği üzerine sayfalarca yazı döşendiğiniz uzun makalenizde, bir tek kez olsun emperyalizm sözcüğü geçmiyorsa siz başka bir gezegende yaşıyorsunuz demektir.

“Mecburiyetler”  ya da “Kanuniyetler”

Emperyalizmi görmezseniz “Türkiye’nin mecburiyetleri”ni de anlayamazsınız. Sorun, sizin o mecburiyetlere ne kadar dikkat çektiğiniz sorunu değildir. “Mecburiyetler” dediğimiz toplumsal gelişmenin kanuniyetleri, sizin iradenizin dışında bir nesnelliği ifade eder.

Aslında Devrimci politika, toplumsal gelişme süreçlerindeki “mecburiyetleri”, başka bir ifadeyle “kanuniyetleri” bilme ve ona uygun hareketleri belirleme sanatıdır.

Türkiye’yi; Astana’da Rusya ve İran’la bir araya getirip 200 yıldan beri bölge ülkelerini ilgilendiren sorunların Batılı merkezlerde çözülmesi geleneğini sona erdiren gelişme, görülmesi gereken bir “mecburiyettir.”

Bu gerçek görülmeden 2015 yılında Suriye sınırında Rus uçağı düşürüldükten altı ay sonra Erdoğan’ın Moskova’ya gönderdiği özür mektubu veya 2019 yılında “Yıkılsın İdlip, yansın Suriye” naralarının ardından gene Erdoğan’ın neden Moskova’ya gitmek zorunda kaldığı da anlaşılamaz.

Falanca iktidarın, ya da falanca kişinin kişisel düşüncesinin, ideolojik bağlantılarının bu kanuniyetin hükmünü yürütmesini engellemesi diye bir durum söz konusu olamaz. Son beş yılın pratiği bunu yeterince kanıtladı.

Ankara’nın Şam’la el sıkışması da bir “mecburiyettir”. Bunun alternatifi Türkiye’nin ABD’ye teslim olması, 2. İsrail projesini kabul etmesi, Doğu Akdeniz’de “Mavi Vatan”daki haklarından vazgeçmesi demektir. Bütün bunları kabul edecek bir iktidar Türkiye’nin başında kalamaz.

Bireylerin ya da siyasal partilerin süreç içindeki etkinliği, söz konusu mecburiyetlere uygun şekilde hareket etmelerine bağlıdır. Ama bu durum, basit bir edilginlik ilişkisi olarak değerlendirilemez.

Mecburiyetleri doğru olarak okuyan siyasal akım, sürece tayin edici müdahalelerde bulunabilir, gelişmeleri devrimci sıçrayışlara ulaştırabilir vb.

Görülmeyenler

Türkiye’nin son beş yılını değerlendiriyorsunuz. Değerlendirmenizde Anayasa değişikliğinin gerçekleştirilmesi, yetkilerin tek kişide toplanması, iktidarın ideolojik kabulleri doğrultusunda atılan adımlar vb. vb. var.

Ama sizin gördüğünüz o beş yıl içinde Türkiye ile ABD’nin karşı karşıya gelmesi, 15 Temmuz FETÖ’cü darbenin ezilmesi, PKK’nın üzerine gidilmesi, “barış açılımı”nın bitirilmesi, Suriye’de ABD-İsrail Koridoru’nun kesilmesi, Doğu Akdeniz’de ABD ve İsrail’le karşı karşıya gelme, Ak Parti içinde “Amerika’nın adamları”nın kenarlara itilmesi, Türkiye’nin Rusya ve İran’la birlikte yeni bir saflaşma yolunda attığı adımlar vb. vb. yok.

Bunları görmeden hangi sağlıklı değerlendirme yapılabilir?

Emperyalizmi baş düşman olarak görmediğiniz zaman bütün bunlar önemini kaybeder. Emperyalist tahakküme karşı atılan en önemli adımlar bile birilerinin iktidarlarını sağlamlaştırmak için yaptığı ayak oyunları olarak değerlendirilir.

Nesnellik ve irade

Mecburiyetleri veya başka bir ifadeyle siyasal-sosyal sürecin kanuniyetlerini tespit edip ona göre politika üretmek ayrı, sizin bu süreç içinde ne kadar “söz sahibi” olacağınız ayrıdır.

Mecburiyetleri görmek işin elifbasıdır. Doğru yerde konumlanmanız, buna bağlıdır. Elbette “mecburiyetlere” ülkenin bağımsız olması, halk iktidarının gerçekleşmesi, Ortaçağ ilişkilerinin tasfiyesi gibi temel duruşunuzu belirleyen programınız ışığında bakacaksınız. Ve bu programınız etrafında oluşturacağınız kuvvet ölçüsünde sözünüz “para” eder.

Onun için söylediğiniz sözün, attığınız adımın yukarda esaslarını koyduğumuz program çerçevesinde milletin geniş kesimleri içinde bir kuvvet yaratmaya hizmet edip etmediği önemlidir.

Özetle sıralarsak;

-Doğru bir Emperyalizm tahlilinden hareket edeceksiniz.

-“Tam bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” programına sadık kalacaksınız.

-Politikalarınızın kuvvet toplama ilkesine uygun olması gerektiğini unutmayacaksınız!

İşte o zaman yanlışları en aza indirerek hedefe yürüyebilirsiniz.