Televizyonlar, Karabağ’dan ve işgal edilen diğer Azeri illerinden kaçan sivil Ermenilerin görüntülerini yayınlıyorlar.
Azerbaycan ordusunun, yaklaşık otuz yıldır işgal altında olan topraklarını kurtarmak amacıyla ilerlemesi, işgal sonrası buralara yerleştirilen Ermeni halkın yoğun bir şekilde daha güvenli yerlere veya daha doğrusu eskiden yaşadıkları yerlere kaçmalarına yol açmış durumda.
Yollara düşenlerden bir Ermeni kadın kameraya aynen şunları söylüyordu: “Erivanlıyım. Bizi; ‘bu evler ve topraklar bundan sonra artık sizin’ diyerek buraya yerleştirdiler. Ama bizi aldatmışlar. Kim kime evini toprağını bırakır. Şimdi evin ve toprağın sahipleri geliyor. Biz de canımızı kurtarmak derdindeyiz.”
Yüzyıl öncesi
Ermeni kadının söyledikleriyle tam 96 yıl önce Bükreş’te toplanan Taşnaksütyun kongresine bir Rapor sunan Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ohannes Kaçaznuni’nin söyledikleri arasında özde hiçbir fark yok.
Kaçaznuni, daha sonra “Taşnaksütyun Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok” adıyla kitap olarak yayınlanan Raporunda özetle şöyle diyordu: “İngiltere ve Rusya’nın ‘denizden denize Büyük Ermenistan kurulacak’ vaadine kandık. Osmanlı ordusunu arkadan vurduk. Türkler bir savaş sırasında yapılması gerekeni yaptılar. Biz hata ettik. Bu ağır hataları yapan Taşnaksütyun Partisi’nin şimdi kendisini feshetmekten başka yapacağı bir şey yok!” (Kaçaznuni’nin sözünü ettiğimiz raporu, Kaynak Yayınları tarafından kitap olarak yayınlandı.)
Kaçaznuni’nin söyledikleri, büyük bir tecrübeden (Birinci Dünya Savaşı, Ermenilerin Rus Ordusu saflarında savaşmaları ve ayrıca cephe gerisinde ayaklanmalar çıkarmaları, tehcir, Savaş sonrasında İngilizlerin desteğiyle kurulan Taşnak Ermenistan’ı, TBMM orduları ve Bolşeviklerle yapılan son savaş ve yenilgi) çıkarılan önemli bir tarihi derstir.
Ama Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ın, bu tarihi tecrübeden gerekli dersi çıkarmadığı anlaşılıyor.
Ermenistan yönetimi ABD’nin desteği ile, bu ülkenin stratejik çıkarları doğrultusunda Türkiye’ye ve Azerbaycan’a karşı konumlanarak, Türkiye ve Rusya’yı karşı karşıya getirme provokasyonlarıyla kazanımlar elde edeceği hayali içindedir. Ama bu hayal, bölgede yaşayan diğer halklarla birlikte Ermeni halkına da yeni acılar yaşatmaktadır.
Etnik çatışmalar tuzağı
20. yüzyılın büyük gerçeklerinden biri, emperyalist devletlerin sömürgeleştirdiği, sömürgeleştirmek istediği veya çeşitli biçimlerde kendisine bağımlı hale getirmek istediği ülkelerde, etnik ve dini farklılıkları kaşıyarak iç çatışmalarla birbirine düşürmesi ve bu şekilde hakimiyetini sürdürmek istemesidir.
Ezilen dünyada çoğunluk durumda olan etnik topluluk, maddi ve manevi olanaklarıyla doğal olarak, emperyalizmden kurtulmak için verilen savaşta başı çeker. Ama aynı zamanda bu kurtuluş hareketlerinde başı çeken milli burjuva önderlikler, sınıf tabiatları gereği, tarihten gelen etnik ve dinsel-mezhepsel eşitsizlikleri belli ölçülerde devam ettirir. İşte bu durum, “böl ve yönet” politikasını sahiplenen emperyalistler için faydalanılacak elverişli bir zeminin varlığı anlamına gelir. Emperyalizm böylece, azınlık etnik yapıları ya da dinsel-mezhepsel toplulukları; çeşitli vaatlerle kendi yanına çeker ve bu halkların yüzyıllardır birlikte, iç içe yaşadığı komşularına karşı harekete geçmelerini sağlar.
20. yüzyılda dünyanın her tarafında ama özellikle Batı Asya’da ve Afrika’da bu türden iç çatışmalar, hemen bütün ülkelerde yoğun olarak örgütlendi. Ermeniler ve Rumlar bu emperyalist politikanın bizim ülkemizdeki kurbanları oldular. Türkler de bu politikanın hedefi olarak büyük acılar çektiler, Birinci Dünya Savaşı’nda en fazla can kaybı veren milletlerin başlarında yer aldılar. Ama Türkler, Milli Kurtuluş Savaşı’nı başarıya ulaştırarak, bir anlamda kayıplarının, bağımsızlığın ve özgürlüğün bedeli olmasını sağladılar.
Ermeni halkı şimdi Batı işbirlikçisi yönetimlerinin elinde yeniden aynı tuzağın içine çekilmiş durumdadır. Oysa bu coğrafyanın kadim halklarından biri olarak Ermeniler, emperyalist planlarda piyon olmayı kabul eden yönetimlerine başkaldırarak Batı Asya’nın diğer halklarıyla kaderlerini birleştirebilirler ve adım adım şekillenmekte olan Batı Asya Birliği içinde yer alarak kendi geleceklerini de güven altına alabilirler.
Yüzyıl önce İngiliz İmparatorluğunun üzerinde güneş batmıyordu. “Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl” sözü, halk arasında, baş emperyalistin ekonomik bakımdan dünya çapında sağlamış olduğu hakimiyetin ironik biçimde dile getirilmesinin ifadesiydi. Ve o günün dünyasında bu durumdaki emperyalist ülkelere dayanarak hedeflerine ulaşabilecekleri hesapları yapanların başarıya ulaşma ihtimalleri hiç de az değildi.
Ama şimdi durum değişti. İngiliz emperyalizminin yerini alan ABD emperyalizmi artık her alanda yeniliyor. 20 yıl önce büyük bir propaganda savaşı eşliğinde Irak’ı işgal edenler, bugün bu ülkedeki büyükelçiliklerini kapatmaktan bahsediyorlar.
ABD Suriye’de, Libya’da, Mısır’da, Afganistan’da da yenildi. İran’a yönelik kuşatma ve teslim alma operasyonları tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Çin ile olan rekabetinde, daha bugünden kaybetmiş vaziyette.
Bu ülkenin son Korona salgını sırasındaki pratiği ise, herşeyden önce bütün dünya nezdinde yaşadığı büyük itibar kaybı olmuştur.
İşte bu koşullarda ABD’nin vaatlerine kanarak komşularının evine toprağına göz dikenlerin, kendi halklarına, yüzyıl önceki acıları bir kez daha yaşatacaklarından şüphe yoktur.
İşgal ettikleri topraklardan, canlarını kurtarmak için apar topar kaçmak durumunda kalanların yollardaki görüntüleri bu gerçeği bir kez daha kanıtlıyor.