Önce Avusturya ve Fransa, ülkelerinde faaliyet gösteren ülkücü dernekleri yasaklama kararı aldılar. Ardından Almanya’da, Federal Meclis’te, bütün Partilerin katıldığı bir kararla benzer bir karar alındı. Şimdi de Hollanda harekete geçmiş durumda…
Diğer AB üyesi Batı Avrupa ülkelerinde de benzer yönde hareketlenmelerin olduğunu da gazete sayfalarına yansıyan haberlerden biliyoruz.
Açıklanan gerekçe; ülkücü derneklerin halklar arasında düşmanlığı kışkırtan faaliyetlerinin olduğu yönünde…
Avrupa ülkeleri bu gerekçelerinde samimi midirler?
İkiyüzlülük
Avrupa samimi değildir.
Ülkücü derneklerin, şiddet yolunu seçen bazı sol örgütlerle birlikte terör eylemlerinde taraf olduğu, Türkiye’yi 12 Eylül darbesine götüren CIA planında rol aldığı yıllarda, hiçbir Avrupa ülkesinin sesi çıkmamıştı.
Ama öte yandan, 1980’lerden bu yana geçen 40 yıla yakın süre içinde, ülkücü derneklerin hiçbir terör eyleminde yer almadığı da bir başka gerçektir.
Bu gerçekliğin yaşanmasında yaşanan tecrübelerden çıkarılan dersler kadar, Türkiye’ye ilişkin hedeflerine ulaşmak için 1980 yılına kadar kimi Sol Örgütlerle Ülkücü Hareketi kullanan ABD’nin, 90’lı yıllarla birlikte FETÖ ve benzeri tarikat ve cemaat yapılanmalarını kullanmaya yönelmesi de etkili oldu.
Gerçeklik böyleyken, Avrupa ülkelerinin, ülkücü derneklere karşı harekete geçmesini nasıl açıklamak gerekiyor?
Asıl neden
Avrupa’nın bu davranışının gerçek nedenini anlamak için, söz konusu ülkelerin liderlerinin peşpeşe, Türkiye’ye karşı yaptırım uygulamak yönündeki açıklamalarına bakmak gerekir.
Gerçek şudur: Türkiye’nin son yıllarda Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Libya’da, Kıbrıs’ta, Kuzey Irak’ta ve Kafkasya’da emperyalistlerin oyunlarını bozması, Rusya başta olmak üzere bölge ülkeleriyle birlikte hareket etmesi, onları çileden çıkarmıştır. Türkiye’ye karşı harekete geçilmesinin birinci nedeni budur.
Eğer Türkiye bütün bu alanlardaki girişimlerinde sonuç elde etmeseydi, gene Türkiye’ye karşı harekete geçmek ihtiyacı duymazlardı.
Ama Türkiye, Suriye’de ABD-İsrail koridoru oyununu bozdu. Libya’da savaşın kaderini değiştirdi. Doğu Akdeniz’de donanmasıyla fiilen “Mavi Vatanını” savunacağını bütün dünyaya ilan etti. Kıbrıs’ta Batı’nın Cumhurbaşkanı adayı, seçimleri kaybetti ve son olarak Kafkasya’da Azerbaycan’ın, 30 yıldır işgal altında olan topraklarını kurtarmasında çok önemli bir rol oynadı.
İşte bütün bu gelişmeler. ABD başta olmak üzere bütün emperyalist ülkelerin öfkelerinin nedenlerini açıklıyor. Ülkücü dernekler, saldırının bahanesi olmuştur. Asıl hedef Türkiye’dir.
Nitekim gerek AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrel’in açıklamaları, gerekse Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, 10 Aralıkta toplanacak olan AB zirvesinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinin ve uygulanacak yaptırımların ele alınacağını söylemesi, asıl amacın ne olduğunu gösteriyor.
İkinci neden ise Avrupa’da yaşayan Türklerin ezici çoğunluğunun, Türkiye’yle aidiyet bağlarını hâlâ muhafaza etmeleridir. Yarım yüzyılı aşkın bir sürenin ardından bile bu bağın mevcudiyeti Avrupa’yı rahatsız ediyor. “Avrupa İslamı”, “Avrupa Aleviliği” vb imalatların nedeni bu “rahatsızlıktı”. Türkiye’nin, bu ülkelerde oturan Türkler açısından “birinci vatan” olma durumunun hâlâ devam ediyor olması, “endişe” nedenidir ve saldırıyı açıklar.
Tuzak
Bütün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, Avrupa’nın neden ülkücü dernekleri hedef aldığı üzerinde iyi düşünmelidir.
Köprülerin altından çok sular aktı ve bugünün Türkiye’sindeki saflaşma artık 1980 öncesinin saflaşması değildir.
Bununla birlikte birçok vatandaşın kafasının, hala 1980 öncesinin saflaşmasında kaldığı da bir gerçektir. Emperyalistler, ülkücüleri hedef alarak aynı zamanda, o 1980 öncesi saflaşmasında kalan TC yurttaşlarını kendi yanlarına çekmek istiyorlar.
Yani AB ülkeleri, söz konusu eylemleriyle aynı zamanda, Türk milleti içinde geçmişte kalan düşmanlıkları yeniden hatırlatarak, gelebilecek tepkilerin en aza indirmek ve yapabilirlerse o düşmanlıkların yeniden canlandırılmayı amaçlamaktadırlar.
Kısacası olup biten, Türkiye’ye yönelik emperyalist saldırının bir parçasıdır. Bütün yapılanlar, değişen dünyada gerçek yerine yönelen Türkiye’ye verilen bir gözdağından ibarettir.
Günün görevi, emperyalist merkezlerden Müslümanların ibadet merkezlerine ve kimi milliyetçi yapılanmalara karşı olan saldırıların karşısında millet olarak hep beraber durmaktır.
Bu da bir cephedir. Fırat’ın doğusu gibi, Doğu Akdeniz gibi, Kıbrıs gibi, Karabağ gibi…
26 Kasım 2020