“Dolunay Zamanı”, yönetmenliğini Narges Ayber’in yaptığı 2019 yapımı bir İran filmi. Tahran, İran Belucistan’ı, Pakistan ve Afganistan’da geçiyor. Başlangıçta El Kaide üyesi, sonradan Cundullah örgütünün lideri olan İran Belucistan’ından Abdülmalik Rigi, filmin başlıca karakterlerinden.
Ama en önemlisi filmde, bugünün Afganistan’ının çarpıcı bir resminin görünmesidir. Kendisinden olmayan herkesi düşman olarak gören, gözünü kırpmadan kameralar önünde insan boğazlayan, liderin emrini tartışmasız olarak boyun eğen, lider istedi diye çocuklarının anasını, çok sevdiği karısını öldüren insan manzaraları… Liderin kendileri dışındaki herkese yönelik ajitatif nefret konuşmasını, hep beraber ağlayarak dinleyen “savaşçılar!”
Cundullah, bir yol kontrolünde üniversitede mühendislik okuduğunu söyleyen genci ve diğer yolcuları başlarına naylon geçirip boğarak öldürüyor. 1980’li yıllardan itibaren kontrol ettikleri bölgelerdeki medreselerde, Amerika’da basılıp getirilen kitaplardan öğretilen “İslam”, işte böyle bir “İslam!” Yani “Amerikan İslam’ı.” Bu kurumlarda yetişen nesil, şimdi Taleban’ın, El Kaide’nin, Cundullah’ın insan malzemesini oluşturuyor. Baş düşmanları, ülkelerinde, kendileriyle birlikte olmayan, kendileri gibi düşünmeyen kendi insanları.
İşte bu tür insanların bugün sözünün geçtiği ülke, aynı zamanda dünyanın en yoksul birkaç ülkesinden biri. En önemli gelir kaynağı uyuşturucu üretimi ve ticareti. Afganistan, özellikle Batı ülkelerinde piyasaya sürülen uyuşturucunun imal edildiği en önemli ülke durumunda. Ama üretilen uyuşturucudan elde edilen gelirin aslan payı, CIA başta olmak üzere Batılı gizli servislerin kontrol ettiği gizli örgütlere ve onların patronlarına gidiyor. Yıllık yüz milyarlarca doları bulan bu yasadışı ve insanlık düşmanı pastadan yoksul Afganlıya düşen ise karın tokluğuna çalışmak.
Afganistan, Birleşmiş Milletlerin 2019 yılı verilerine göre, kişi başına düşen gelir sıralamasında 192 ülke arasında 181. sırada. Oysa her şeyi bir yana bırakalım, Çin, Hindistan, Orta Asya, Rusya –Avrupa ve İran’dan başlayarak tüm Batı Asya arasında gerçekleşecek ticaretin keşişim noktasında bulunuyor olmak bile, tarihte olduğu gibi bugün de Afganistan’ı yeniden ayağa kaldırmak için yeter.
Nereden nereye
Nitekim, daha 500 yıl kadar öncesine kadar bugünkü Afganistan; refah düzeyi, bilimsel gelişme, kültür ve sanatın her alanında dünyanın en önde olan ülkelerinden biriydi.
Afganistan, güneyinde insanlığın uygarlığa ilk olarak geçtiği dört nehir boyu bölgeden biri olan İndüs havzasıyla, kuzeyinde Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin can damarlarını oluşturduğu tarihi Horasan’ın arasındadır. Seyhun ve Ceyhun nehirleri havzası, kimi tarihçilere göre insanlığın uygarlığa ilk olarak geçtiği Dicle-Fırat, Nil, İndüs, Sarı Irmak gibi nehir uygarlıklarından biriydi. Afganistan’ın Herat, Belh gibi şehirleri, merkezini Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin oluşturduğu tarihi Horasan bölgesinin içindeydi. Bölge, Tunç çağı zamanından beri önemli yerleşimlere sahne olmuş bir coğrafyaydı. MÖ 64 – MS 24 yıllarında yaşamış olan Yunan coğrafyacı Strabon, bölgenin “bin kentli ülke” olduğunu söyler.
Gene bugünkü Afganistan sınırları içinde olan tarihi Baktriya, Bizanslılar döneminde “yüzlerce kenti olan ülke” olarak tanınıyordu.
Budizmi yerel bir din olmaktan çıkarıp bir dünya dini haline getiren Büyük Ashoka’nın Maurya imparatorluğu (MÖ 322 – 185) Afganistan’ı da içine alıyordu. Kabil yakınlarında Bamiyan vadisinde dağa oyulmuş 38 ve 55 metre yüksekliklerindeki dev Buda heykelleri 4. ve 5. yüzyıllarda yapılmıştı. (Unesco’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan bu heykeller, 2001 yılında Taleban tarafından dinamitle havaya uçuruldu. Böylece tam 2500 yıldır çeşitli inançlara mensup bölge insanının hoşgörüsüyle ayakta duran Buda anıtları, 21. Yüzyıl’ın başında emperyalizmin besleyip büyüttüğü Ortaçağ bağnazlığının hışmından kurtulamadı.)
İslam aydınlanmasında seçkin konum
Afganistan Horasan bölgesi ile birlikte, o günün bilinen dünyasının en önemli uygarlıkları (Akdeniz, İran, İslam, Hint, Çin ve Avrupa) arasında gerçekleşen ticaretin kesişim noktasındaydı. O günün bütün dünya dinlerinin barış içinde bir arada olduğu nadir bir bölgeydi. Budizm, Zerdüştlük, Yahudilik, Bizansların baskısından kaçan Nasturi Hıristiyanları, Orta Asyalıların Göktanrı inancı, Şamanizm ve daha sonraları İslamiyet; hep bir aradaydı. Bu durum büyük bir fikri zenginliğin ve herkesi kapsayan hoşgörünün önemli nedenlerinden biriydi.
Bölgenin, MS. 8. yüzyılla birlikte İslam imparatorluğu içine dahil olmasının ardından yaşanan büyük bilimsel gelişme ve aydınlanmada, Horasan ve Afganistanlı bilim adamlarının önemli bir yeri olmasının böyle bir arka planı vardır.
İbni Sina, Belh’in önde gelen ailelerinden birine mensuptu. Sina’nın Matematik ve Gökbilimi dersleri aldığı Ebu Nasr Buzcani ile psikolog ve coğrafyacı Ebu Zeyd el-Belhi de Afganistanlıydılar. O dönemin en parlak bilim adamlarından olan Biruni de ömrünün son 31 yılını Gazne’de Sultan Mahmut’un yanında geçirdi. Gazneli Mahmut’un Harezm sultanlığı üzerine yaptığı seferin en önemli gerekçesi, istediği bilim adamlarının gönderilmemesiydi.
Dünyanın güneşin etrafında döndüğünü söyleyen gökbilimci, matematikçi ve astrolog Ebu Said el-Siczi, bugünkü Afganistan-İran sınırında bir şehirde yaşıyordu. Ömer Hayyam, ilk öğrenim hayatına Belh şehrinde başlamıştı.
Anadolu İslam düşüncesinin şekillenmesinde önemli bir payı olan Mevlana Celaleddin Rumi de Belh şehrindendi.
11. yüzyılda bölgenin önemli bir kısmını kontrol altına alan Gazneli Mahmut’un kurduğu devletin ve 16. Yüzyılda Hindistan’ı da alarak burada 19. Yüzyıla kadar hüküm süren Babür imparatorluğunun da Afganistan çıkışlı olduğunu belirtelim. Günümüzün dünya mimari şaheserleri arasında yer alan ve Babür’ün torunu Ekber Şah tarafından yapılan Tac Mahal; Afganistan (Horasan) ve Hindistan’ın mimari birikiminin ürünüdür.
Psikoterapinin doğduğu topraklar
Afganistan’ın nereden nereye gelmiş olduğunu anlatabilmek açısından “Bilişsel Psikoloji ve psikoterapinin kurucusu” olarak kabul edilen Ebu Zeyd el-Belhi’nin çalışmalarından kısaca bahsetmek çarpıcı olacaktır. “Depresyon, asabiyet, anksiyete ve öfkenin belirtilerine dair yaptığı liste bugünkü kent sakinlerine oldukça tanıdık gelebilir. El Belhi bunların hepsini iki alt başlıkta toplamıştı. Bu alt başlıkları, “bedenle ilgili ve ilgisiz” olarak belirlemişti.
“Nevroz’la psikoz arasında önemli bir ayrım ileri sürdükten sonra el-Belhi, her biri için en iyi tedavi yöntemi üzerinde kafa yormuştu. Kişinin çevresine bağlı olarak gelişen düzensizlikler için bir tür “olumlu düşünme” ile bir tür “konuşma terapisini” birlikte önererek bu ikisini de detaylandırmıştı. Psikolojik sebeplerden kaynaklanan akıl bozukluklarının sağlıklı düşüncelerle, tamamen ortadan kaldırılmasalar bile, kısmen giderilebileceklerini fark etmişti. Kronik depresyondan mûzdarip hastalar için el-Belhi ilaç kullanmaktan çekinmemişti.” (S. Frederick Starr, Kayıp Aydınlanma, Kronik kitap, 2.b. Mayıs 2019, s. 278-79-80)
Buda anıtlarını yıkan asıl sorumlu
Buzcani, Siczi, İbni Sina, Biruni, El-Belhi gibi bilim adamları ile Mahmut ve Babür gibi sultanların Afganistan’ının yerinde şimdi yeller esiyor.
Bunun birinci nedeni Gazali, Buhari, İbn Hanbel gibi gene bu ülkenin yetiştirdiği ve İslamiyet’te, 10. Yüzyıldan itibaren yaşanan tutuculaşmanın önde gelen isimlerinin yetiştiği coğrafyanın da aynı yer olmasıdır.
Ama Afganistan’ın bugünkü geriliğinin asıl nedeni 19. Yüzyılın sonundan itibaren bölgeye gelen emperyalizmin sömürgeci politikalarının yol açtığı ekonomik, sosyal ve kültürel yıkımdır.
Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani, Güvenlik Güçleri Günü dolaysıyla Savunma Bakanlığı’nda yaptığı konuşmada “Uluslararası toplum, 40 yıldır büyük bir tarih, parlak bir medeniyet ve dinamik insanları olan Afganistan’ı en temel hakkımız olan barıştan mahrum bıraktı ve bu kabul edilir değildir” diye konuştu. (27 Şubat 2021, gazeteler)
“Uluslararası toplum”! Bütün dünya, özellikle son kırk yıldır bu kavrama oldukça aşina. Emperyalizm, dünyanın dört bir tarafında işbirlikçileriyle birlikte yürüttüğü bütün operasyonları “Uluslararası toplum” etiketiyle gerçekleştirdi.
1970’lerin sonrasında önce Sovyet işgali, ardından ABD’nin önce desteklediği şeriatçı terör örgütlerinin bölgeye hakim olması, 2001 sonrasındaki askeri işgal ile birlikte yol açtığı yıkım Afganistan’ın bugünkü tablosunu açıklıyor. El Kaide, Taleban, Cundullah vb. bunların hepsi Amerikan işgalinin ürünleridir.
ABD emperyalizmi, bir yandan bu sayede bir yandan Asya’nın kalbine yerleşmiş oluyor, diğer yandan 100 milyarlarca dolarlık uyuşturucu üretimi ve ticaretini kontrol altında tutuyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar hiçbir şey, binlerce yıl boyunca uygarlığın gelişiminde önde olmanın; bilimin, aydınlığın ve hoşgörünün merkezinde olmanın yarattığı mirası ortadan kaldıramaz.
Tarihi Herat’ın, Belh’in, Kandahar’ın, Gazne’nin, Kabil’in, Ayhanım’ın ve Bamiyan’ın Afganistan’ı; şimdi yeniden ayağa kalkan büyük Asya uygarlığı içinde hak ettiği yeri, 21. Yüzyılda yeniden alacaktır.
Afganistan’ın antik Ayhanım kentinde bulunan bir heykelin kaidesinde yer alan “Çocukken uslu ol/Gençken terbiyeli ol/Yetişkinken adil ol/Yaşlıyken anlayışlı ol/Sona yaklaşırken dertsiz ol!” sözleri, kadim Afganistan bilgeliğinin özeti gibidir.