Bir süredir daha çok sosyal medya platformlarında AKP taraftarı bazı isimler tarafından sürdürülen Türkiye’nin sınırları tartışması var. Bunlara göre Lozan antlaşmasıyla “hapsedildiğimiz” sınırlar, Türkiye’nin sınırları değildir. Türkiye son yıllarda yaptığı hamlelerle kendi doğal sınırlarına doğru büyüme yoluna girmiştir.(!)
Türkiye’nin, 2016 yılından bu yana gerçekleştirdiği bir dizi operasyonla Resulayn’dan İdlib’e kadar Türkiye sınırı boyunca birçok bölgeyi kontrolüne alması, Doğu Akdeniz, Libya ve Kafkasya’da gösterdiği inisiyatif ve kazandığı başarılar, bazı kesimlere “Yeni Osmanlıcılık” rüyaları gördürüyor.
AKP iktidarının Suriye’de, Türkiye’nin kontrolü altında olan il ve ilçelere yöneticiler ataması, Türkiye’deki kurumların uzantısı olarak posta vb. hizmetleri üstlenmesi, Türk lirası kullanımına yönelik uygulamalar ve son olarak bölgede Türkiye üniversitelerine bağlı fakülte ve yüksekokulların açılması gibi adımlar, Türkiye’yi yönetenlerin en azından bir kesiminin zihinlerinin arka planında bu tür niyetlerin var olduğunun kanıtı olarak da alınabilir.
Başarıyı doğru okumak
Bu tür hesaplar yapanlar, birinci olarak son beş yıl içinde Türkiye’nin attığı adımların hangi gelişmelerin sonunda mümkün hale geldiğini göz ardı ediyorlar.
Arkamızda kalan beş yılda neler yaşandığını kısaca hatırlayalım:
24 Kasım 2015’te Hatay’da Suriye sınırında Rus uçağı düşürüldü. Sonrasında Türkiye’nin Suriye sınırının yakınında bile uçak uçuramadığı bir altı ay geçti. Tayyip Erdoğan’ın Putin’e gönderdiği özür mektubundan sonra iki ülke ortak hareket etmeye başladı. Türkiye’nin 24 Temmuz 2016 yılında Suriye’de gerçekleştirdiği “Fırat Kalkanı Operasyonu” bu mutabakatın sonucuydu.
Bu gelişmeyle eş zamanlı olarak Astana süreci de başladı. 2017 Ocak ayında ilk toplantısı gerçekleştirilen Astana toplantıları ile yeni bir dönem açıldı. Türkiye, Rusya ve İran’ın oluşturduğu birliktelik, Bölgede 200 yıldan bu yana hakim olan kapitalist sömürgeci ve emperyalist inisiyatifi kırdı. Bölge ülkeleri 200 yılın ardından ilk defa Batılı ülkeleri devre dışı bırakarak, önemli bir sorunu (Kuzey Irak’tan Akdeniz’e uzanacak terör koridoru), ortak hareket ederek çözdüler.
Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Operasyonları Türkiye’nin Rusya ve İran ve dolaylı olarak da Suriye ile gerçekleştirdiği mutabakatın sonunda mümkün olmuştur.
Her şeyden önce bu gerçeği görmek gerekir.
Batı emperyalizminin böl, parçala ve yönet politikasının hedefi olan Türkiye, Rusya ve İran başta olmak üzere komşularıyla anlaşarak bu oyunu bozmuştur.
Ve Türkiye’nin hiçbir komşusu, sınırları yeniden çizme rüyası gören bir Türkiye ile yan yana olamaz. Ve yalnızlaşmış bir Türkiye, kendisini hedef almış olan emperyalist saldırganlığa direnemez.
Ders alınması gereken ikinci olay Şubat 2020’de İdlip’te yaşandı. ABD’nin dolduruşuna gelerek İdlip’te Suriye’ye karşı harekete geçen Türkiye, Rusya’nın çatışmaya dahil olması sonucunda 34 şehit vererek geri çekildi. Ardından Tayip Erdoğan Moskova’ya giderek Putin ile daha önce varılan mutabakat temelinde yeniden el sıkışmak durumunda kaldı.
Komşularımızla çatışarak “sınırları yeniden çizeriz” diyenlerin 2015 uçak krizi ile Şubat 2020 İdlip krizinde yaşananlar üzerinde tekrar tekrar düşünmelerinde fayda vardır.
Asıl büyük kazanç
İkinci olarak üzerinde durulması gereken asıl nokta ise “sınırları değiştirmek” rüyalarını görenlerin gerçekte Türkiye’nin önündeki büyük olanağı görememeleridir.
Atlantik Çağı geride kalıyor ve dünyamız Bölgesel Birlikler Çağı’na adım atmış vaziyette. Dünyanın hiçbir bölgesi bu küresel eğilimin dışında değil.
Batı Asya, emperyalist emellerin hedefinde olduğu için bu bölgede bölgesel birlik çabaları bugüne kadar hep engellendi. Ama Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin merkezinde olduğu bölge ülkeleri, Sümerlerden bu yana yaklaşık beş bin yıldır birbirleriyle yakın ilişki içinde ve aynı kültür havzasını oluşturuyorlar.
Batı Asya, insanlığın tarih içindeki yürüyüşünde hep en önde oldu. Bugünde en ön safta yer almasını sağlayacak herşeye sahip. Yetişmiş insan gücü, zengin doğal kaynaklar, sanayi alt yapısı, zengin tarımsal topraklar ve insanlığın 12 bin yıllık tarihinin eşsiz zengin mirası vb. vb.
Bütün bu olanaklara sahip ülkeler bir araya geldiği zaman dünyanın en önemli güçlerinden biri ortaya çıkar. Türkiye ve Türkler bu birleşmede önemli bir rol oynayacaklardır.
Birinci olarak, yaklaşık bin yıldır bu coğrafyayı yönettikleri için,
İkinci olarak, bölgedeki üç Türk devletine (Türkiye, Azerbaycan ve KKTC) ek olarak başta İran olmak üzere bütün ülkelerde hatırı sayılır bir Türk nüfus olduğu için,
Üçüncü olarak son yüzyıl içinde tarihin ilk kurtuluş savaşını başarıya ulaştırarak ezilen milletlere örnek olan Cumhuriyet Devrimi’ne ev sahipliği yaptıkları için,
Ve dördüncü olarak Batı Asya Birliği’nin öncülü olan Sadabad Paktı’nın kuruluşuna önderlik ederek tarihsel olarak da bu misyonu üstlenmeye en uygun devlet olduğu için, Batı Asya Birliği’nin oluşumunda Türkiye özel bir yere sahip olacaktır.
İşte o zaman Kafkaslardan Basra Körfezine, Balkanlardan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan bir coğrafyada tarihin tanık olduğu, ender ve hayatın her alanında büyük zenginliklere sahip bir siyasal birlik ortaya çıkacaktır.
İşte “sınırları değiştirme” rüyaları görenlerin görmediği asıl büyük kazanç budur.