Halkımızın güzel özdeyişlerindendir: “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.”
Talkın; öğüt, telkin demek. Bir başka anlamı ise ölü gömüldükten sonra imamın mezar başında yaptığı konuşma. O da bir nevi öğüt veya telkin…
“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” özdeyişi; başkalarına çeşitli öğütlerde bulunan kişinin, kendisine gelince söylediklerinin tam tersini yapmasını anlatır.
Tam da iktidarın, Korona’ya karşı milletçe verdiğimiz mücadelede yaptığı gibi.
İktidarın sorumluluğu
Günlük vaka sayısı 30 Mart günü 37 bin rakamını geçti. İlk başlarda Korona^ya karşı mücadelede dünyadaki iyi örneklerden biri olan Türkiye’deki son durum endişe verici. Salgının ilk ortaya çıktığı Çin, kamucu bir sisteme sahip olmanın avantajlarını iyi kullandı. Salgını iki ay içinde kontrol altına aldı ve dört ay içinde vaka sayısını sıfırladı. Dünyayı kasıp kavuran Salgın, Çin’in aldığı tedbirleri aşamadı.
150 milyonluk Rusya’da günlük vaka sayısı sekiz binlerde. 83 milyonluk Türkiye’de ise şimdi üçüncü kapanma dönemine giriyoruz ve vaka sayısı 40 binlere dayanmış durumda.
Hiç şüphe yok bu tablonun sorumluluğu tamamen AKP iktidarına aittir.
Talkın ve salkım politikası
Sayın Sağlık Bakanı’nın, her akşam televizyonda döne döne “temizlik, maske, mesafe” diye diye dilinde tüy bitti.
Başlangıçta salgına karşı verilen büyük mücadelenin ardından iktidar, siyasi rant devşirme hesaplarıyla Türkiye’nin dört bir yanından 350 bin vatandaşı Ayasofya’ya topladı. Ardından salgının ikinci dalgasını yaşadık.
Yeniden kapanma, yeniden hafta sonu yasakları, yeniden şehirlerarası seyahatlere gelen kısıtlamalar… Sonuç; vaka ve ölüm sayısı düştü. Kontrollü olarak normal hayat geçiş süreci başladı.
Bu arada başta Sağlık Bakanı ve ilgililer ; “temizlik, maske, mesafe” demeye devam ettiler.
Derken AKP’nin “lebalep” kongreleri başladı. 17 Mart’taki Büyük Kongre ise salonun içinde ve dışında kelimenin gerçek anlamıyla “lebaleb” oldu.
Türkiye’nin dört bir yanından taşınan partililer, “temizlik, maske ve mesafe”yi bir kenara bırakarak AKP’nin siyasi geleceği açısından önemli gördüğü görüntüyü Türkiye’ye vermek için ellerinden geleni yaptılar.
Burada AKP’nin salgına karşı mücadelede uyulması gereken kuralları hiçe sayarak gerçekleştirdiği etkinliklerin olumsuz etkilerinden daha önemli olan, bu etkinlikler ile vatandaşlara verilen mesajdır.
Vatandaş, iktidarda olan Partinin kuralları hiçe sayan eylemlerini görünce, doğal olarak tedbirlerin de o kadar da önemli olmadığı sonucunu çıkaracaktır.
Sonuç: Türkiye’nin yüzde 80’i kırmızı oldu. Yeniden kapanma kaçınılmaz hale geldi.
Kısacası AKP, “ele veriyor talkını kendi yiyor salkımı!”
Halkın güvenini kaybetmek!
Ülke yönetiminde “güven”, her şeyin başında gelir…
Bir yandan tasarruf deyip, diğer yandan “itibardan tasarruf olmaz” deyip, kişisel kullanım için uçak filosu kurarsanız,
Ve hoşunuza giden her yerde bir “saray” kondurursanız,
Bir yandan Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız deyip öte yandan o ülkenin meşru yönetimini ikide bir “katil” olmakla suçlarsanız,
Suriye’de Rusya’yla birlikte olup Kırım’da Rusya’nın karşısında ABD’nin yanında durursanız,
Bir yandan “milli birlik” deyip öte yandan milletin yarısını diğer yarının karşısına koyma politikasını iktidarınızın devamının şartı olarak görürseniz,
Neredeyse her yıl yeni bir ekonomik reform paketi açıklayıp, gerçekte kriz mağduru olan yurttaşlara boş vaatlerde bulunmaya devam ederseniz,
Milyonlarca emekçi asgari ücretle yaşamaya mahkumken ve milyonlarcası da işsiz gezerken ülke kaynaklarını üretim ve yatırım yerine belli kesimlere aktarmaya devam ederseniz,
Ve durmadan halka “temizlik, maske, mesafe” deyip; siyasi hesaplarla bu kuralı ikide bir ihlal ederseniz ;
Halka güven veremezsiniz.
Halkın güvenini kaybettikten sonra da Korona gibi “milli seferberlik” gerektiren mücadelelerde büyük bedeller ödemeye mahkum olursunuz!
Şimdi olduğu gibi…