“Türk-Amerikan savaşı”nda suçüstü olmanın paniği!

En az 104 Amiralin Montrö ve Cumhuriyet’in temel değerlerine vurgu yaparak yaptıkları açıklama kadar önemli olan diğer gelişme, AKP iktidarının “ölçüsüz” tepkisidir. Hatta buna “panik” de diyebiliriz.

Bildirinin açıklanmasından hemen sonra AKP’nin önde gelenleri sıraya girdiler. Kullandıkları dil ölçüsüz… Tehditler ve hakaretler birbirini kovalıyor. AKP, MYK’sını hemen olağanüstü toplantıya çağırdı.

Yandaş basında başlatılan kampanya da aslında paniğin bir parçası… “Alçaklar” diye manşet atıyor Yeni Akit. Aynı gazete, Montrö’nün de yeniden ele alınması gerektiğini de manşetten duyurmuştu. İki manşet arasında illiyet bağı var.

Önce 126 emekli büyükelçinin Montrö açıklaması, sonra 104 Amiralin açıklaması ve en sonra da 124 eski milletvekilinin açıklaması… Bütün bunlar toplumda yükselen bir dip dalgasının işaretleridir. AKP iktidarını panikleten de budur.

Yoksa 104 amiralin bildirisinden darbe mesajı çıkarmak, öküz altında buzağı aramaktan başka bir şey değildir. Son derece saygılı bir üslupla yazılmış, suç unsuru olabilecek bir cümle değil, bir sözcük bile bulunamaz.

Denizciliği ilgilendiren ve ülke güvenliği ile doğrudan ilgili bir konuda deniz kuvvetlerinin emekli amiralleri konuşmayacak da kim konuşacak? Montrö ve Karadeniz konusunda bu ülkenin her vatandaşının konuşmaya hakkı vardır. Ama unutulmamalıdır, böyle bir konuda herkesten çok denizcilerin konuşma hakkı vardır.

Cumhurbaşkanı’nın, “tek kişi konuşsaydı suç olmazdı ama toplu olarak görüş açıklandığı için suçtur” şeklindeki açıklaması ise tek kelimeyle, ülkenin nasıl bir mantıkla yönetildiğini göstermesi açısından hazindir.

Nasıl bir kumpas ile karşı karşıya olduğumuzu anlayabilmek açısından hatırdan çıkarılmaması gereken nokta; bugün gözaltına alınan Amirallerin Mavi Vatanımıza sahip çıktıkları için bundan 10 yıl kadar önce FETÖ kumpasının hedefi oldukları ve yıllarca Silivri cezaevinde yattıklarıdır.

ABD’nin Montrö politikası

Aslında gerçekte neler olduğunu anlayabilmek için ABD’nin Ankara’daki büyükelçiliğinin, 24 Temmuz 2020’de sosyal medya hesabından yapmış olduğu bir paylaşıma bakmakta yarar var:

“Çok sayıda ortak ve dost ülke Karadeniz’deki “Exercise Sea Breeze” adlı tatbikatta birlikte yer aldı. Tüm bu milletlerin, Karadeniz’in dünyanın bütün milletlerine açık ve serbest olması umuduyla 20.si gerçekleştirilen tatbikatta bir araya gelişlerini görmek son derece etkileyici.”

Amerikan Büyükelçiliğinin açıklaması, Kanal İstanbul olayı ile birlikte gündeme gelen Montrö tartışmalarına anlam kazandırıyor. ABD tarafından yönlendirilen bir ekip, kamuoyunu hazırlama görevini üstlenmiş vaziyette. Böyle bakıldığı zaman televizyon programında TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a sorulan Montrö sorusunun da, verilen cevabın da tesadüf olmadığı görülür.

İktidarın muteber tarihçilerinden Mustafa Armağan’ın tam da Amirallere karşı linç kampanyasının başlatıldığı gün, Montrö’nün yeniden ele alınmasını söylemesi de tesadüf değil.

Ve nihayet en sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amirallerin gözaltına alınmasından sonra yaptığı açıklamada gerçek niyetlerini de ikrar etmiş oldu: “İhtiyaç olursa her sözleşmeyi gözden geçirmekten çekinmeyiz!”

Kanal İstanbul ve Montrö’nün kaldırılması tartışmaları, AKP’nin; “büyük devletleri birbirine karşı kullanma” diyebileceğimiz, gerçeklik dünyasıyla ilgisi olmayan politikası ışığında ele alınırsa, doğru bir şekilde anlaşılabilir.

Yaşanan, Türk-Amerikan savaşıdır

Montrö üzerinden bir Türk-Amerikan savaşı yaşanıyor. Olay budur. Amerika, Karadeniz’de provokasyonlarla Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek, aynı şekilde Ukrayna ile Rusya arasında kışkırtılan savaşta Türkiye’nin Rusya’nın karşısında Batı ittifakı içinde yer almasını sağlamak, Montrö engelini kaldırarak donanmasını Karadeniz’e yerleştirmek istiyor.

Türkiye’nin milli güçleri bu tuzağın farkında. Büyükelçilerden, emekli amirallere kadar toplumun çeşitli kesimlerinden yükselen uyarılar bu farkındalığın işareti.

Öte yandan 104 Amiral olayı üzerine AKP’den MHP’ye, CHP’den İyi Parti’ye, Davutoğlu’ndan Babacan’a bütün sistem Partilerinin birleşmesi, nüans farklılıkları ile aynı tepkiyi vermesi de son derece uyarıcı olmalıdır.

Paniğin nedenleri

Bütün bunlardan sonra AKP’yi panikleten nedenler üzerinde de kısaca durmakta yarar vardır.

1.AKP’nin, bir yerde ABD’ye karşı Rusya’nın, başka yerde Rusya’ya karşı ABD’nin yanında yer almak diye özetleyebileceğimiz politikası tıkanmıştır. Suriye’de ve Karadeniz’de bu politikanın olumsuz sonuçlarını görüyoruz.

2. Bütün veriler, Türkiye ekonomisinin ciddi bir kriz içinde olduğunu gösteriyor.

İkide bir değiştirilen Merkez Bankası başkanları AKP’nin krizle mücadelede izlediği politikanın aynası durumunda.

3. Korona salgınına karşı mücadelede AKP iktidarı sınıfta kaldı. Ayasofya gösterisi ikinci dalgaya, Kongre gösterileri üçüncü dalgaya yol açtı. Fatura, esnaf kesimi başta olmak üzere çalışanlara çıkıyor.

4. Ve bütün bunların sonucu olarak kamuoyu yoklamalarında AKP’nin ve Cumhur ittifakının oy oranları baş aşağı gidiyor.

Bu gelişmelerin sonrasında toplumun değişik kesimlerinden ve emekli Deniz Komutanlarından gelen uyarılardan sonra deyim yerindeyse AKP paniklemiştir.

AKP, çöküşe giden kuvvetlerin tepkisini vermektedir.