21. yüzyılın dünyasında, 17 ve 25 yaşlarında olan iki bilim adamının, bilimsel gelişme alanında insanlığın önüne gelmiş olan sorular üzerinde, yüzyıllar sonra da üzerinde konuşulacak bir tartışma yapabileceklerini düşünebiliyor musunuz? Ama bundan tam bin yıl önce böyle bir tartışma, tarihi olarak Horasan olarak bilinen coğrafyada yaşandı.
Biruni, 973 yılında Harezm’in başkenti Kat’da doğdu. Saray çevresinde büyümesi iyi bir eğitim almasını sağladı. Döneminin bütün büyük bilim adamları gibi temel bilimlerin her alanıyla ilgiliydi. 16 yaşında yaşadığı Kat şehrinin enlemini hesapladı. Genç yaşında ünü yaşadığı ülkenin sınırlarını aştı.
İbni Sina 980 yılında doğdu. Bugün Afganistan’da bulunan Belh şehrinin önde gelen ailelerinden birine mensuptu. Öğrenimini Buhara’da tamamladı. Babası Abdullah İbni Sina, Samani devleti bürokrasisi içinde bulunuyordu. Yani İbni Sina da, ailesinin durumundan dolayı iyi bir eğitim gördü. 16 yaşındayken hasta tedavi etmeye başlamıştı. Zamanın Samani hükümdarı Emir Nuh’u tedavi edip iyileştirmesinin karşılığında sarayın kütüphanesinden yararlanma hakkı elde etmişti. 22 yaşına geldiğinde Buhara’dan ayrıldı ve o zamana kadar iki kitabını yazmış durumdaydı.
İbni Sina da Biruni gibi çok genç yaşında tanınan bir bilim adamı olmuştu. Buhara ve Kat şehirleri birbirinden uzak olmalarına ve o tarihlerde ayrı devletlerin başkentleri durumunda olmalarına rağmen iki bilim adamı birbirlerinden ve yaptıkları çalışmalardan haberdardılar.
İki genç bilim adamı arasında İbni Sina’nın yazdığı mektupla başlayan bilimsel tartışmalar, dönemin İslam aydınlanmasının canlı bir belgesi gibidir. İbni Sina, Biruni’ye ilk mektubunu yazdığında 17 yaşındaydı.
Biruni ve İbni Sina birbirlerine dörder uzun mektup yazdılar. Bu yazılarda zamanın bilimsel faaliyetlerinde ele alınan konular ilgili olarak karşılıklı olarak düşüncelerini ortaya koymuşlardır.
Mektuplar, o dönemin İslam dünyasında ama özellikle Horasan’da yaşanan aydınlanmayı, bilimsel gelişmeyi, fikir özgürlüğü ortamını ve genç yaşlarında büyük bilim adamlarını yetişmesine olanak veren zemini yansıtması bakımından önemlidir.
Tartışılan konular
Mektuplarda karşılıklı olarak yazdıkları, ele aldıkları konuları başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz.
-Başka güneş sistemleri, başka gezegenler var mıdır? İki bilim adamı da bu sorulara “olabilir” cevabını vermişlerdir.
-Gök cisimlerinin kütlesi var mıdır yok mudur?
-Evren durağan mıdır yoksa hareket halinde midir?
-Isı yükseliyorsa eğer, Güneş’in ısısı yeryüzüne nasıl gelmektedir?
-Doğada boşluk olabilir mi, olamaz mı? Bu soruya Biruni “olabilir”, İbni Sina “olamaz” cevaplarını vermişlerdir.
-Gök cisimlerinin hareketi dairesel mi, düz bir hat üzerinde mi yoksa eliptik mi?
-Kainatta yalnız mıyız yoksa başka dünyalar da var mı? (Her iki bilim adamı da başka dünyaların olduğu görüşünde)
-İbni Sina, Dünyanın ve insanın, evren içinde özel bir konuma sahip olduğunu söylüyor, Biruni buna karşı çıkıyor.
-Her iki bilgin gözleme büyük önem veriyor. Ama İbni Sina gözleme mantık ve ilhamı da ekliyor. Biruni ise daha materyalist bir bakış açısına sahip.
-Evren ve Dünya ebedi mi değil mi? Dünya bugünkü haliyle mi yaratıldı, yoksa evrime uğradı mı? Her iki bilgin de evrimci jeolojiyi savunuyor.
İslam aydınlanmasında Horasan
İbni Sina Buhara’dan ayrıldıktan sonra dönemim bilim merkezi durumunda olan ve Kat’tan sonra Harezm’in başkenti olan Ürgenç’e gidiyor. O sıralarda Biruni de Ürgenç’te. İki bilim adamının burada kendi aralarındaki ilişkileri konusunda bugüne ulaşan bir bilgi yok elimizde.
İki büyük bilim adamının mektuplaşmalarının ortaya koyduğu bazı tarihi gerçekleri, bu vesileyle hatırlıyoruz.
-Esas olarak 9. ve 13. yüzyıllar arasında yaşanan İslam Aydınlanması, insanlık tarihinde çok önemli aşamaya karşılık geliyor. Çin’i hariç tutarsak insanlık uygarlık mirasının Mezopotamya –Mısır’dan antik Yunan ve Roma’ya aktarıldığını ve 7. Yüzyılın sonrasında bu bayrağın İslam uygarlığı tarafından devralındığını görüyoruz.
9. ve 12. yüzyıllar arasında İran – Horasan ve Orta Asya’da; İslam uygarlığının en parlak temsilcileri ortaya çıktı. İbni Sina ile Biruni mektuplaşmalarında ele alınan konuların, Avrupa uygarlığının gündemine ancak 16. yüzyılla birlikte girdiğini düşünürsek, İslam aydınlanmasının büyüklüğü konusunda bir fikir edinebiliriz.
Bugün Kopernik, Galile ve o yüzyılların diğer Batılı bilim adamlarına ait olduğu zannedilen görüşlerin ve buluşların büyük çoğunluğunu o tarihlerden 700 – 800 yıl önce İslam aydınlanmasının büyük bilim adamları tarafından dile getirildiğini görüyoruz.
Dünyanın yuvarlak olduğu, kendi ekseni etrafında döndüğü, gök cisimlerinin konumları ve büyüklüklerine ait bazı veriler, yeryüzünün enlem ve boylam bilgileri, kan dolaşım sistemi, vb. vb.
Sadece İbni Sina ile Biruni mektuplaşmalarında tanık olduğumuz tartışmalarda ele alınan konular bile bu konuda ayrıntılı bilgi verebilmektedir.
“Akılcılık” ve “Nakilcilik” mirası
Biruni ve İbni Sina arasındaki mektuplaşma vesilesiyle anlattığımız olay tarihte kalmış değildir, bugün de devam etmektedir. Biruni ve İbni Sina’nın da bir parçası oldukları İslam dünyasındaki “Mütezile” akımının karşısında, o dönemin “Horasan’ında”; Muhammed el Maturidi, ünlü hadisçi el Buhari, Sünniliğin dört mezhebinden birinin kurucusu İbni Hanbel ve sonraki yüzyıllarda İslam dünyasının düşünce hayatına damgasını vuran düşünürlerden Gazali de bulunuyordu.
Yani aklın karşısına vahiyi ve nakli koyan düşünürler. Ve ne yazık ki İslam dünyasının düşünce hayatının şekillenmesinde sonraki yüzyıllarda ikinciler belirleyici oldu. Bunun tarihsel nedenleri başlıbaşına bir inceleme konusudur.
Konumuz açısından önemli olan, aradan bin yıl geçtikten donra İslam dünyasında ve Türkiye’de de ikinci kategoride anılan düşünürlerin hala etkili olmasıdır.
İslam dünyası; yeniden Biruni ve İbni Sina’ların yoluna girdiği zaman, kaybetmiş olduğu o “Çıkış Yolu”nu da bulmuş olacaktır.