Bilimsel gelişmede ve aydınlanmada 8. ve 13 yüzyıllar arasında en parlak dönemini yaşamış olan İslam Dünyasında bugün de hayranlıkla andığımız çok büyük bilim adamları yetişti. Ebu Reyhan el-Biruni, bu bilim adamlarının en önde gelenleri arasında yer alır.
Biruni, 973 yılında Harezm’in başkenti Kat’ta doğdu. Küçük yaşta yetim kaldı. Bir hanedan mensubu tarafından evlat edinildi. İyi bir eğitim gördü. Zamanının bir başka ünlü bilim adamı olacak olan Ebu Nasr Mansur bin Irak ile birlikte büyüdü. Ebu Nasr Buzcani’den matematik ve gökbilimi eğitimi aldı. 16 yaşındayken Kat’ın enlemini hesapladı. İcat ettiği gözlem tüpü, daha sonra mercek eklenince teleskop oldu.
Biruni’nin yaşadığı dönem, bölgedeki yerel Müslüman devletler arasında bitmeyen savaşlar dönemidir. Bundan dolayı zaman zaman yaşadığı şehri terk etmek durumunda kaldı. 23 yaşında Rey’e kaçtı. İki yıl sonra döndü. Ürgenç, Harezm’in başkenti olduktan sonra bu şehirde kalmaya başladı. Ardından bir kez daha kaçmak durumunda kaldı. Bu dönemde kaldığı Cürcan’da yazdığı “El Asar el Bakiye” (Maziden kalanlar) adlı eseri, tarihi ve bilinen dünyayı, din kitaplarında anlatılan efsaneler dışında ele alan ve bugün de değerini koruyan son derece önemli bir çalışmadır.
Ürgenç, o dönem dünyasının en önemli entelektüel merkezidir. Harezm devletini yöneten aileden Ebu Ali Memun ve vezir Ebu Hüzeyin el Sehli yönetiminde Ürgenç’teki “Memun Akademisi” dönemin ünlü bilim adamlarının toplandığı bir merkez durumundaydı. Mütezile akımı Harezm’de son derece güçlüydü. Ama Memun Akademisi’nde Mütezileciler ve karşıtları, Platoncular, Aristocular vb her düşünceden bilim adamları vardı. Aynı yıllarda Ürgenç’te olan zamanın önemli bilginlerinden Ebu Sehl Mesihi ve Ebul Hayr ibni Hammar ise Hristiyan idiler.
Bu tablo, İslam Aydınlanmasının neden en güçlü şekilde Horasan’da boy verdiğini açıklar.
İşte böyle bir ortamda bilimsel çalışmalarını yürüten Biruni hidroloji, jeodezi ve mineraloji alanlarında çalıştı. Hükümdar Ebu Hasan Memun’un 1009 yılında vefatının ardından başlayan karışıklığın sonrasında, 1017 yılında Gazneli Mahmut, Ürgenç’i ele geçirdi ve yağmaladı. Biruni’yi de beraberinde Gazne’ye götürdü. Biruni ömrünün geri kalan 31 yılını, 13 senesi Hindistan’da olmak üzere Gazne’de geçirdi. Bilimsel çalışmalarına buralarda devam etti.
Bilimsel Devrimin ve Aydınlanmanın öncülü
Akla, gözleme ve deneye önem veren, doğru bilgiye ulaşmanın yolu olarak insanlığın o zamana kadar ki birikiminin üzerine, bu esaslardan hareket ederek çalışan Biruni, bir ömür sadık kaldığı çalışma azmi ve başardıklarıyla sonrasına büyük bir miras bırakmıştır. 500 yıl sonra Avrupa’da yanmaya başlayan Aydınlanma ateşinin hazırlayıcıları, aralarında Biruni’nin de bulunduğu Mutezileci bilim adamlarıdır. Ve bu bilim adamlarının önemli bir kısmı ise Horasanlı’dır.
Dönemin en önemli “nakilcileri”, Buhari, Gazali ve İbn Hanbel gibi isimler de Horasanlıdır. Buhari ve diğer hadis derleyicileri sözlü kayıtları tahlil ederken kullandıkları yöntemin “ilmi” olduğunu iddia etmişlerdi. Kuran’dan sonra en önemli başvuru kaynağı olan hadis kitapları, Peygamberin ölümünden 150 – 200 yıl sonra ortaya çıkan hadis derleyicilerinin beş altı kuşak sonra yaşayanlardan nakil yoluyla derledikleri hatıralardan oluşuyordu. İşte bu “ilmi” araştırmanın sonuçları İslam dünyasında yüzyıllar boyunca tartışılmadan kabul edildi. Biruni ise din tarihi ile ilgili olarak nakledilmiş olan bu sözlerin gerçekte kulaktan dolma olduğunu söyleyerek ret ediyordu. Söz konusu hadisler arasında tamamıyla yalancıların uydurmalarında ibaret olanlar da vardı. Biruni, işte bütün bu akıl dışı saçmalıklara cesaretle karşı çıkıyordu.
Dünyanın çapı
Biruni, kendisinden evvel bulunmuş olan Sinüs kuralını dünyanın çapının ve çevresinin hesaplanmasında kullandı ve ulaştığı sonuçlar büyüleyicidir. Dünyanın çapıyla ilgili olarak bulduğu sonuç, modern hesaplamalardan sadece 16.8 kilometre eksikti. “Bu rakamı bir dağın tepesinden, ufukun alçalış açısını gözlemleyip sinüs formülü kuralını bu açıya ve bir usurlap yardımıyla hesapladığı dağın yüksekliğine uygulayarak elde etmişti. (S. Frederick Starr, Mayıs 2019) Gene aynı çalışmanın bir parçası olarak bir meridyenin derecesini de ölçmüştü. Bulduğu sonuç günümüzdekinden sadece 619.96 derece farklıydı.
Keşfinden tam 500 yıl önce Amerika kıtasının varlığını söyleyen deha
Amerika keşfedilmeden tam beşyüz yıl önce dünyanın büyüklüğünü yaklaşık olarak hesaplayan Biruni, Afrika’nın en batısından Asya’nın en doğusuna kadar olan bölümün dünyanın beşte ikisine denk geldiğini ve Afrika’nın en batısından batıya doğru Asya’ya kadar devasa bir alanın kaldığını, buraların tamamen boş olduğunu, sadece suyla dolu olduğunu düşünmenin doğru olamayacağını söylemiştir. “Mesudi Kanunu” adlı kitabında Dünyanın bilinen bölgelerinin ötesinde de başka bölgeler için “elbette ki vardır” demektedir.
Dünya merkezli evren görüşüne karşı
Biruni yeryüzünün sabit olduğu hareket etmediği tezine de karşı çıkmıştır. Dünyanın sabit olduğuna dair ikna edici bir delilin olmadığını söylemiştir. Mesudi Kanunu’nda “Dünyanın dönüyor olması gökbiliminin kıymetini azaltmaz, zira gökbilimine konu olan bir şeyin bütün tezahürleri pekala bu teoriyle olduğu gibi bir başkasıyla da izah edilebilir. Mesudi Kanunu’nda yer alan bu konudaki düşüncelerini, kendisinden önce yaşamış Gökbilimci, Astrolog ve matematikçi Ebu Said el-Siczi’ye borçludur.
Dünyanın döndüğü, yuvarlak olduğu ve evrenin merkezinde olmadığı gibisinden görüşler Avrupa’da, sonraki 600 – 700 yıl boyunca ölümle cezalandırılan soruşturmaların konusuyken, İslam dünyasında bu görüşlerin özgürce dile getiriliyor olması, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.
Elbette Biruni bilgi birikimini, kendisinden önce yaşamış olan diğer büyük bilim adamlarına borçludur. Örneğin gene kendisinden önce yaşamış olan Razi, dünya merkezli teoriyi, elinde tam bir kanıt olmamasına rağmen açık bir şekilde ret ediyordu. Biruni de gene o dönemde eldeki verilerden hareketle güneş merkezli bir sistemin pekala olabileceğini söylemiştir. Mesudi Kanunu’nda Dünyanın dönüşüne kanıt olarak yazdıkları da ilginçtir: “Bir şey yüksekten düştüğünde dümdüz aşağı inmez. Belli bir eğim kazanır… (Düşen bir nesne) iki türlü hareket eder: biri dünyanın dönmesine bağlı olarak dairevi hareket, diğeri de dünyanın merkezine doğru düşüyor olmasından dolayı düz harekettir” demektedir.
Biruni mineraloji ve jeoloji konusunda da dikkate değer tespitler yapmıştır. Örneğin, hayatının belli bir dönemini geçirdiği Hindistan’da yaptığı gözlem ve incelemelerin sonrasında Hint alt kıtasının bazı bölümlerinin bir zamanlar denizle kaplı olduğunu tespit etmiştir. “Madenlerin, bitkilerin ve taşların oluşumlarının mahiyeti hakkında kitap” adlı çalışmasında, bilimsel çalışmasının ancak yüzyıllar sonra ulaşılabilen kimi sonuçlarına yer vermişti. Bu kitapta Biruni ilk defa “özgül ağırlık” kavramını kullanmış ve birçok mineral ve metal üzerinde yaptığı deneylerin sonuçlarını bu kitapta yazmıştı. Hesaplamaları inanılmaz derecede isabetlidir. Virgülden sonraki üçüncü haneler bile doğrudur. Avrupalılar 18. Yüzyıla kadar aynı isabetlilikte özgül ağırlık ölçümleri yapamamışlardı.( S. F. Starr, 2019)
Biruni’lerin mirasını sahiplenmek
Biruni ve diğer Mütezileci bilginler, kapitalizme geçişin eşiğine gelmiş İslam Dünyasında, bu durumun kanıtı olan bilimsel gelişmenin ve aydınlanmacı düşüncenin temsilcileri olarak tarihteki yerlerini aldılar. Büyük bir gelişme gösteren İslam dünyasının o dönem, kapitalist gelişme aşamasına neden geçemediği, tam tersine olduğu yerde donarak hatta geriye doğru giderek yaşanan süreci, doğru olarak anlamak başlıbaşına bir inceleme konusudur.
Ama 8 – 14. yüzyıllar arasında yaşanan İslam aydınlanmasının yetiştirdiği büyük bilim adamları ve düşünürlerin, İnsanlığın tarihi gelişimi içinde oynadıkları büyük rolün, son yüzyıllarda dünyaya hakim olan Batı merkezli emperyalist bakış açısıyla adeta unutturulmak istendiği, üzerinde durulması gereken acı bir gerçektir.
Biruni ve Doğu Aydınlanmasının diğer büyük bilim adamlarını ve düşünürlerini hakettikleri önemleriyle hatırlamak, bizim açımızdan geleceğe daha sağlıklı bir şekilde yürüyebilmenin önemli koşullarından biridir.