Çin Komünist Partisi 1 Temmuz 1921 yılında kuruldu. Bu yıl kuruluşunun 100. Yıldönümünü kutluyor.
Başarılarla dolu olan bir asır. Sadece belli başlı bazı verilere bakıldığı zaman bile sıra dışı bir durumla karşı karşıya olunduğu anlaşılır.
Çin’in Dünya ekonomisi içindeki yeri, 20. yüzyılın başında yüzde 1 kadardı. ÇKP’nin iktidarı aldığı 1949 yılında da bu tablo değişmemişti. Çin ekonomisi sonraki 65 yıl içinde ortalama yüzde 10’luk bir büyüme hızıyla 2014 yılında satın alma gücü üzerinden yapılan hesaplamalara göre dünyanın birinci ekonomisi oldu.
2020 yılı verilerine göre ise ABD’nin 19 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğüne karşı Çin, 23 trilyon dolara ulaşmış durumdaydı. Makas Çin lehine büyük bir hızla açılıyor.
ÇKP iktidarı aldığında önünde otuz yıldır iktidarda olan bir Sovyetler Birliği örneği vardı. Dünyanın her tarafında sosyalizm denince Sovyetlerdeki sistemi uygulamak akla geliyordu. Çin Komünist Partisi işte böyle bir dünyada taklit yoluna gitmedi. Çine özgü sosyalizm modeliyle kendi yolunda yürüdü. Ve Mustafa Kemal’in sözünü ettiği “arasız devrimler” anlayışını başarılı bir şekilde hayata geçirerek, Sovyetler Birliği’nin ve Doğu Avrupa ülkelerinin kaderini yaşamadı ve yoluna devam etti.
ÇKP, 2015 yılında ülkesinde 2020 yılına kadar “yoksulluğu sıfırlama” hedefini koydu. 2020 yılının sonunda yaptığı açıklamada hedefin gerçekleştiğini duyurdu. Çin bugün, BM tarafından belirlenen yoksulluk seviyesini, istisnasız bütün yurttaşları açısından geride bırakmış olan bir ülkedir.
Çin ekonomisi 2008 yılında bütün dünyayı kasıp kavuran büyük krizin dışında kalarak büyümesini sürdürdü. Başlı başına bu olgu, Çin’de uygulanan kamucu sistemin, kapitalizmin neoliberal piyasa sistemi karşısındaki üstünlüğünü gösterdi.
Çin, 2019 yılının sonunda kendi ülkesinde başlayan Kovid 19 salgınını, sahip olduğu kamucu sistemin avantajları ve ÇKP’nin akıllı önderliği ile üç ay içinde kontrol altına aldı ve sıfırladı.
Yapay zeka alanında bugün, dünyada en ilerde olan ülke Çin’dir. 2019 yılı itibariyle yeni patent başvurusunda da ABD’yi geride bıraktı.
50’den fazla milliyetin barış içinde bir arada yaşadığı Çin, bu açıdan da dünyanın örnek ülkelerindendir.
Çin, dış politikada, “Barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesine titizlikle uyuyor. Toprak bütünlüğüne ve egemenliğe saygı, içişlerine karışmama, karşılıklı yarar ve anlaşmazlıkların çözümünde şiddet yoluna başvurulmaması.
Çin, büyük küçük ayrımı yapmadan bütün ülkelerle bu temelde ilişkiler geliştiriyor. Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere dünyanın bütün ülkeleriyle geliştirdiği ilişkilerin temelinde bu anlayış yatıyor. Afrika ülkelerinin Çin’e yönelimini sağlayan da bu politikadır. Çin, Batılı ülkeler gibi hiçbir ülkeyi işgal etmedi, darbe tezgâhlamadı, etnik bölücülüğü ve dinci gericiliği desteklediğini gösteren tek bir örnek yoktur. Tam tersine bütün bu olumsuzluklara karşı ulusal devletlerin yanında oldu.
Geçenlerde uluslararası bir araştırma kuruluşu Dünyada, insanların kendini mutlu hissettiği ülkelerin sıralamasını yayınladı. Çin birinci sırada…
Eğitim, sağlık, iş, barınma ve güvenlik gibi temel sorunların çözülmüş olduğu bir ülkede, insanların kendini mutlu hissetmesinden daha doğal bir durum olamaz.
Yüzyıl içinde ÇKP, zaman zaman ağır bedeller ödediği ciddi hatalar da yaptı. Ama yanlış politikalarının olumsuz sonuçlarını gördükten sonra özeleştiri yapmasını bildi, hatalarından döndü. Devrimci bir parti açısından bu da önemli bir meziyettir. Mücadele eden hata yapar. Önemli olan bir Partinin, sonuçlarını gördükten sonra hatadan dönme yeteneğinin olup olmadığıdır. ÇKP, bu yeteneğe sahip olduğunu tekrar tekrar kanıtladı.
Kuşak ve Yol Projesi
Çin’in son olarak toplam 4 trilyon dolarlık kaynak ayırarak başlattığı “Kuşak ve Yol” projesi, yeni bir dünyanın kuruluşunu gerçekleşmede çok önemli bir rol oynamaya adaydır.
İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda ABD, Marshall yardımı ile Avrupa ülkelerini kendine bağladı. “Yardım” adı altında ağır şartlarla verilen paralar, ABD çağının açılmasında önemli bir rol oynadı.
Kuşak ve Yol projesi ise kapsamındaki bütün ülkelerin karşılıklı yarar temelinde bağımsız, başı dik ülkeler olarak geleceğin dünyasını inşa edecek aktörler olarak ortaya çıkmalarına yardımcı oluyor.
Marshall yardımı ile “Kuşak ve Yol” projesi arasındaki fark, emperyalist bir ülke ile sosyalist bir ülke arasındaki farktır.
Emperyalist propaganda
Çin başarısı sosyalizmin başarısıdır, kamuculuğun başarısıdır. Elbette bu başarı karşısında emperyalist yalan makinası boş durmuyor ve olabildiğince çalışıyor.
Çin’in kapitalist bir ülke olduğu, son yıllarda artan ekonomik gücünü emperyalist amaçlar için kullandığı söyleniyor örneğin.
ABD’nin ve onun Avrupa’daki en sadık müttefiki konumundaki bazı ülkelerin durmadan tekrarladığı “Uygurlara yapılan zulüm” propagandası da böyle bir propagandadır.
Uygurlara zulüm ve soykırım yalanını Türkiye’de, ABD’den maaş alan “görevliler” tekrarlıyor.
Kendi özerk hükümeti tarafından yönetilen, kendi dilinde eğitim olanağına sahip, komşu ülkelerle kıyaslandığında çok daha gelişmiş bir sanayi ülkesi olan, Çin’in diğer bölgelerinde tek çocuk uygulaması sıkı sıkıya uygulanırken bu kuralın dışında tutulan Uygur bölgesi gerçeğine rağmen, tekrarlanan “zulüm” ve “soykırım” yalanları, ABD emperyalizminin etnik meseleleri kaşıyarak hegemonya alanlarını genişletme arzusundan başka bir şey değildir.
Kısacası ÇKP önderliğindeki Çin, rehber edindiği Bilimsel Sosyalist teoriyi kendi koşullarına yaratıcı bir şekilde uygulayarak, arkada kalan yüzyılın tecrübelerinden aldığı güçle yeni yüzyıla, daha büyük hedeflere ulaşma azmiyle giriyor.