1 Temmuz 2021’in, Çin Komünist Partisi’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü olması ve Çin’in, ÇKP yönetiminde bugün dünyanın en önemli ekonomik, siyasi, askeri güçlerinden biri haline gelmesi dolaysıyla, Dünyanın bütün ülkelerinde ve Türkiye’de de doğal olarak konu ile ilgili çok sayıda makale-inceleme yayınlandı.
Temmuz ayı içinde kimi haber sitelerinde ve sosyal medyada yer alan bu makalelerden bazıları, binlerce yıl öncesinin Türk –Çin ilişkilerine gönderme yaparak Çin’in, Türk milletinin ezeli düşmanı olduğu ve bu “gerçeğin” değişmediği yazıldı, çizildi.
Milletlerin ezeli ve ebedi düşmanları olur mu?
Tarihten örnekler
Böyle bir “düşmanlık” yoktur ve olamaz. Milletlerin – halkların, tarih içinde tamamen farklı nedenlerle karşı karşıya geldikleri başka halklar – milletlerle, koşullar değişince yanyana geldikleri çok örnek vardır. Bu duruma hem kendi tarihimizden hem de başka halkların tarihinden bolca örnek verebiliriz.
Türkler ve Ruslar, 13. yüzyıldaki Moğol istilasıyla başlayan bir çatışma durumunu 20. yüzyılın başına kadar aralıksız yaşadılar. Nedenleri bu yazının konusu değil ama son olarak Birinci Dünya Savaşında, (1917 yılında), Çarlık Ordularının Sivas, Tunceli, Bingöl, Bitlis, Van hattına kadar ilerlediklerini biliyoruz.
Ama çok geçmedi. İki yıl sonra Rusya’da yönetimi alan Sovyetlerin temsilcileri Milli Kurtuluş için yola çıkan Mustafa Kemal ile Amasya’da görüştüler. Çünkü iki ülke de aynı düşmana karşı savaşıyordu. Sovyetler ile Ankara arasındaki ittifak, Anadolu’da Milli Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasında çok önemli bir rol oynadı.
Böylece 800 yıldan beri birbirleri ile savaşan Türkler ve Ruslar, dost ve müttefik oldular.
Bugün de, Astana sürecini birlikte yürüttüğümüz ülkelere baktığımız zaman, değişen koşulların geçmişte karşı karşıya gelmiş olan milletleri yanyana getirmiş olduğunun başka bir örneğini görüyoruz.
İngiltere ve Fransa 20. yüzyıla kadar yüzyıllarca, kapitalist dünyanın liderliği ve sömürgelerin paylaşımı konusunda bir dizi savaşa yol açan acımasız bir rekabet içindeydiler. Ama bu eski düşmanlar, 20 yüzyılın iki büyük dünya savaşında müttefik oldular.
Örnekler çoğaltılabilir.
Geçmişten bugüne
Orta Asya’nın göçebe bozkır halkları (Türkler ve Moğollar), bin yıllar boyunca komşu yerleşik halkların (Çin, Hint, İran vd) topraklarına akınlar düzenlediler. Bu seferlerin en sonuncuları 13. Yüzyıldaki Moğol, 14. Yüzyıldaki Timur ve 16. Yüzyıldaki Babür imparatorluklarını ortaya çıkaran seferlerdir. Sonra göçebe akıncı halklar devri tarihte kaldı. Dünya kapitalizm ve giderek emperyalizm aşamasına ulaştı.
Emperyalist gericilik 20. yüzyılla birlikte bütün dünya halklarının baş düşmanı haline geldi. Aynı dönemde Asya’nın bütün ülkeleri ve halkları, Türkler ve Çinliler de dahil olmak üzere emperyalizmin sömürgeleşme tehdidi ile yüzyüze geldiler. Birkaç yüzyıl öncesinde çeşitli nedenlerle birbirleri ile çatışan halklar, şimdi aynı tehdidin hedefi olmuşlar, aynı kaderi yaşamaya başlamışlardı.
1900’lerin ilk yarısında Türkler, emperyalizme karşı Milli Kurtuluş Savaşı verdikleri yıllarda, Çinliler de aynı düşmana karşı kendi ülkelerinin bağımsızlığı için savaşıyorlardı. Çin devrimi lideri Mao Zedung’un 1920’li yıllarda iki ülkenin kurtuluş hareketini kıyaslarken söylediği “Çin’in Kemal’i nerde?” sorusu, iki milletin yaşadığı kader birliğinin bir ifadesiydi.
Ortak düşman
21. yüzyılın nesnel koşulları da, Türkiye’nin ve Çin’in dost olmalarını bir zorunluluk olarak dayatıyor. İki ülke de, gelişmekte olan dünyanın mensuplarıdır. Ve bu konumlarından dolayı emperyalist saldırının hedefi durumundadır.
ABD emperyalizmi iki ülkenin de düşmanıdır. PKK terörünün arkasındaki güç, Suriye’de Fırat’ın doğusunda bugün bir kukla devlet kurmak isteyen güç, FETÖyü’ besleyen, büyüten güç, Doğu Akdeniz’de Mavi Vatanımıza göz diken güç, Türkiye’ye ambargo uygulayan güç ABD’dir.
Aynı ABD, Çin’in en büyük “rakip” olduğunu ilan etmiştir. Doğu Çin Denizinde Çin’in karşısındadır, Çin’in vatanını birleştirmesinin önünde engeldir, etnik sorunları kaşıyarak bölücü faaliyetleri desteklemektedir.
İşte bu durum, Türkiye ve Çin’in neden dost olmaları gerektiğini ve dost olduklarını açıklayan nesnel nedenlerdir.
Bu arada Çinlilerin, Türklerin ezeli ve ebedi düşmanları oldukları yönündeki propagandanın da ABD kaynaklı olduğunu belirtelim. Ayrılıkçı Uygur hareketini Vaşington’da barındıran, bu yöndeki faaliyetlere büyük paralar ayıran ABD’nin aynı zamanda, “Çinlilerin Türklerin ezeli düşmanı” olduğu propagandasının da kaynağı olduğu bir başka gerçektir.
Kısacası milletlerin (halkların) ezeli, ebedi düşmanları yoktur. Değişen koşulların belirlediği dostları ve düşmanları vardır.
Günümüzde ise başını ABD’nin çektiği emperyalizm; bütün dünya ülkelerinin olduğu gibi Türkiye’nin de düşmanıdır. Emperyalizmle savaşan bütün milletler ise dostumuzdur.