Son günlerde özellikle Akdeniz bölgesinde yaygınlaşan orman yangınları, çok önemli bir sorunu bir kez daha gündemimize taşımış bulunuyor.
Sorun, sistem tercihi sorunudur.
Ama öncelikle kamuoyunda yaygın tartışma konusu olan, yangınlarda PKK’nın dahli olup olmadığı konusunda görüşlerimizi açıklayalım:
PKK’ya bağlı oldukları bilinen bazı oluşumların yangınları üstlenme konusunda yaptıkları açıklamalar, sosyal medyada gene PKK’ya ait olduğu bilinen çeşitli adreslerden yapılan yayınlar (Rojava News vb) ve PKK merkezinin bütün bu yayınlarla ilgili olarak hiçbir yalanlama yapmaması, çok önemli bir kanıttır.
Sorun, yangınları başlatan kıvılcımın nereden, hangi elden kaynaklandığının ötesindedir. Ülkenin ciğerlerini yakan bir felaketi sahiplenmek ve buradan kendilerince bir siyasi kazanç sağlamayı ummak, PKK’nın halk ve ülke düşmanı kimliğine uygundur ve ayrıca bilindiği üzere Örgüt, bu tür “eylemlere” ve “yöntemlere” öteden beri başvurmaktadır.
Onun için yangınlarda, küresel ısınmanın ve özellikle bu yıl çok sıcak ve kurak geçen hava koşullarının özel etkisinin de olduğu gerçeğinden hareketle PKK’nın dahli olmadığını iddia eden görüşler anlamsızdır. Sonuç olarak terör örgütünü aklamaya hizmet etmektedir ve yanlıştır.
Asıl sorun
Öte yandan bu yangınların ortaya koyduğu asıl gerçek şudur:
Kapitalizmin, özel kârı herşeyin üzerine koyan piyasa sistemi, insanlığı altından kalkamayacağı sorunlarla yüzyüze getirmiştir.
Dünyamızda normal olarak 10 bin yılda gerçekleşen bir derecelik ısınma, aşırı karbondioksit salınımından dolayı son 100 yıl içinde gerçekleşti. Doğanın dengesi bozuldu. Normal olarak bin yıllar ve onbin yıllar içinde gerçekleşen ısınma ve soğuma döngüleri, uzun zaman içinde gerçekleştiğinde Doğa; bu ağır ağır gerçekleşen dönüşüme kendini uydurur. Ama son 100 yıl içinde gerçekleşen ısınma olağanüstüdür ve doğanın dengesini bozmaktadır.
Küresel ısınmanın sonucu hızlı çölleşmedir. Bu yıl Anadolu’nun bazı bölümleri sel felaketleriyle boğuşurken büyük çoğunluğu görülmemiş bir kuraklık yaşıyor ve ciddi bir su kıtlığı sorunu tarımsal üretimi tehdit ediyor. Tehdit sadece bu seneyle sınırlı değildir. Önümüzdeki dönemde giderek daha ağırlıklı olarak yaşayacağımız anlaşılıyor.
Özel kârı her şeyin başına koyan sistem, kimi nehirlerin ardından şimdi de denizleri öldürüyor. Marmara denizinin üstünü ve altını kaplayan musilaj (deniz salyası) felaketi, böyle devam edilirse yarın Ege’de ve Akdeniz’de de yaşanacakların habercisidir.
Salgın hastalıklar, canlı yaşamın kaçınılması mümkün olmayan bir parçası. Geçmişten farklı olarak bugün salgın bir bölge ile sınırlı kalmıyor, çok kısa bir süre içinde dünyanın en ücra köşesine kadar yayılıyor. Salgına karşı mücadele, büyük bir disiplinle ve yeterli kaynak ayrılarak dünyanın her tarafında yürütülmek zorunda…
Özel kârı hareket noktası olarak alan sistem, insanlığın karşılaştığı bu ve benzer sorunlarla mücadele kabiliyetine sahip değildir.
Küresel ısınma ile mücadele, bütün ülkelerin elele vererek yürütmeleri gereken bir mücadeledir ve bu mücadele için ayrılacak kaynaklardan kısa vadede elde edilecek bir “kâr” yoktur. Onun için küresel ısınmaya karşı yatırım yapacak bir kapitalist bulunamaz.
Hiçbir kapitalist, hiçbir “yandaş milyarder” Marmara Denizi’ni kurtarmak için kılını kıpırdatmayacak. Çünkü oraya ayıracağı paradan elde edeceği bir kazanç olmayacak. Tam tersine kapitalist açısından Marmara’yı kurtarmak için harcayacağı para sadece “zarar” hanesine yazılacaktır.
Aynı şekilde Anadolu’yu tehdit eden çölleşmeyi durduracak yatırımlardan da kısa vadede elde edilecek hiçbir kazanç yoktur kapitalist açısından.
Bütün bu yatırımlar, ancak onyıllar ve yüzyıllar sonrasına ilişkin planlar yapan, gelecek nesilleri düşünerek hareket eden bir sistem tarafında gerçekleştirilebilir.
Yangın felaketi ve AKP iktidarı
Şimdi Türkiye’ye ve son yangın felaketine dönelim: İşbaşında bulunan iktidar ne yapmaktadır?
Akıl alacak gibi değildir ama AKP, yangın söndürme işini 2019 yılında özelleştirmiştir. Özel kâr hırsını her şeyin önüne geçiren ve ülke kaynaklarına, kamunun mallarına “çökme” hakkını kendinde gören İktidar işte bu akıl almaz operasyonu yapabilmiştir.
Yangınlarla mücadelede, bugüne kadar önemli bir rol oynayan Atatürk’ün kurmuş olduğu Türk Hava Kurumu resmen katledilmiştir. Yönetimine kayyum atanmış, elindeki taşınmazlara yönelik “çökme” operasyonu yürütülmüş, 60 kadar taşınmaz elden çıkarılmış, yangın söndürmede kullanılan 21 uçak hangarlarda çürümeye terk edilmiştir. Bu işlerde tecrübeli olan personel ve pilotlar işlerini bırakmaya zorlanmışlardır.
Kara para aklamaktan ve diğer yasadışı faaliyetlerinden dolayı aranan ve şimdi Avusturya’da tutuklu bulunan Sezgin Baran Korkmaz’ın THK Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesi olması, iktidarın yaklaşımının ne olduğunu ortaya koyan yeterince çarpıcı bir örnektir.
Ülkenin yüzde 27’sinin Orman olduğu ülkede 2021 yılında işe alınan geçici Orman işçilerinin sayısı 2183’tür. Sadece başlıbaşına bu rakam bile iktidarın Orman varlığını korumak ve geliştirmek diye bir meselesinin olmadığını gösterir.
Türkiye bu boyutta bir yangın felaketi bugüne kadar yaşamadı. Önceki 10 yıllarda benzer doğal afetlerle karşılaşıldığında ordu birlikleri derhal seferber edilirdi. Sıradan yurttaşlar yangın söndürme işine var güçleriyle katılırken Bölgede bulunan 10 binlerce askerin değerlendirilmemesi sadece iktidarın özelleştirmeci zihniyeti ile açıklanabilir.
Bu liste uzatılabilir.
Çıkan sonuç şudur: Türkiye’nin, benzer sorunlarla bundan sonra daha da yoğun olarak karşılaşacağı açıktır. AKP iktidarı Koronavirüs salgınına karşı mücadelede olduğu gibi yangınla mücadelede de sınıfta kalmıştır.
Özetin özeti; kapitalizmin özel kârı her şeyin başına koyan sistemiyle Türkiye’nin gidebileceği bir yol kalmamıştır.
Çözüm; ülkenin kaynaklarını ve olanaklarını; bütün milletin çıkarını ve geleceğini düşünerek planlı bir şekilde değerlendirebilen halkçı–devletçi sistemdedir.