Söze, bizim ülkemiz açısından belki de en önemli dersin ne olduğundan başlayalım:
Kabil havaalanındaki görüntüler; uçakların kanatlarına, iniş takımlarına asılarak kaçmaya çalışanlar, yüzlerce metre yükseklikten yere çakılarak ölenler, ABD ile işbirliği yaparak siyasi emellerine ulaşabileceklerini zanneden herkese ders olmalıdır.
PKK, PYD, FETÖ ve ABD’ye dayanarak gelecek hesapları yapan herkes içindir bu ders!
ABD uçak ve helikopterlerinin, elçilik personelini ve diğer görevlilerini Kabil havaalanındaki bu tahliye görüntüleri, hafızalarda, 1975 yılına ait Saygon (Vietnam) havaalanı ve limanındaki görüntüleri canlandırdı.
ABD, Vietnam savaşını kaybetmişti ve 1975 yılında apar topar ülkeyi terk ediyordu. O güne kadar işgalciyle işbirliği yapanlar ise can havliyle ABD uçak, helikopter ve gemilerine atlamaya çalışıyorlardı. Kabil havaalanında yaşananlar da benzer manzaralardı.
Benzerlik sadece görüntülerde var, gerçekte ise bambaşka durumlar söz konusudur.
Amerikan Çağı geride kaldı
Birinci olarak ABD Vietnam’da ağır bir yenilgiye uğradı ama hala dünyanın açık ara en büyük ekonomik ve askeri gücüydü. Nitekim çok geçmeden yenilginin travmasını geride bıraktı ve 1980 yılında Ronald Reagan’la birlikte, kapitalist-emperyalist dünyanın lideri olarak neo-liberal küreselleşme saldırısını başlattı.
Bugün ise ABD, artık dünyanın en büyük ekonomisi değil. Askeri bakımdan ise Rusya ve Çin’in başını çektiği güçler, ABD’den geride değiller. Yani “Amerikan Çağı” artık geride kaldı.
Bu bakımdan Kabil’deki görüntüler ABD açısından utanç verici bir yenilginin ötesinde anlamlar taşıyor. Artık yeni bir çağdayız, Bölgesel Birlikler Çağı’nda.
Arkadaki destek
İkinci olarak Vietnamlı devrimciler, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bütün dünyayı saran milli kurtuluş savaşları ve sosyalist devrimler akımının bir parçasıydılar. 1975 yılı bu devrimci dalganın doruğuydu.
Çin Halk Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği gibi iki büyük güç, Vietnamlı devrimcileri destekliyordu.
Kapitalist emperyalist ülkelerde bile bu anti-emperyalist ve sosyalist mücadeleye yönelik çok büyük bir sempati dalgası vardı.
Amerika, Vietnam’da savaşıyordu ama Amerikan halkının küçümsenmeyecek bir bölümü Vietnam halkından yanaydı ve meydanlardaydı.
Taleban ise Siyasal İslamcı bir örgüt. Siyasal İslamcılık, bugün her tarafta kaybediyor ve geri çekiliyor. Yani Vietnamlı direnişçilerin tersine, Taleban’a yönelik benzer bir destek söz konusu değil.
ABD, arkasında hemen hemen hiçbir ciddi uluslararası desteğin olmadığı işte bu durumdaki Taleban karşısında tutunamadı ve işgal ettiği Afganistan’dan kaçmak zorunda kaldı.
Aslında bu durum bile ABD’nin uğradığı yenilginin ne kadar önemli olduğunu ve sonuçlarının dünya ölçeğinde neden çok daha fazla iz bırakacağının yeterli açıklamasıdır.
Kısacası ABD’nin Afganistan’da uğradığı hezimet, dünyanın bütün halklarının bugüne kadar değişen boyutlarda olsa da acısını çektiği, emperyalist sömürgecilik ve hegemonya politikasının hezimetidir. Ve hiç şüphe yok ki biz, ABD’nin yenilgisinden memnuniyet duyarız.
Afganistan’ın ödediği ve ödemekte olduğu bedel
Üçüncü olarak Afganistan’ın yaşamakta olduğu trajedi üzerinde durmak gerekiyor. Bu ülke, tam 40 yıldır emperyalist işgallerin yol açtığı yıkımın sonuçlarını yaşıyor.
Afganistan, 1979 yılında Sovyet işgali yaşadı. 9 yıl süren işgalin biricik sonucu, ABD’nin şeriatçı örgütleri kullanarak ülkeye iyice yerleşmesi oldu. Devrim dalgasının dünya ölçeğinde geri çekilmesi, emperyalizmin desteklediği etnik ve dinsel örgütlenmelerin dünyanın her tarafında güçlendiği koşullarda, Afganistan’da meydan; El Kaide, Hizbi İslami vb gibi ABD mamûlü örgütlere kaldı.
ABD desteği ile ve Amerika’da basılan kitapların eğitim malzemesi olarak kullanıldığı, Afganistan ve Pakistan’daki medreselerden yetişen öğrencilerin örgütü olan Taleban, 1990’ların ortasında ülke yönetimini ele geçirdi. Ülkenin laik demokratik birikimi bu süreçte adım adım yok edildi.
İnsanlık 21. yüzyıla doğru giderken, Afganistan Ortaçağ koşullarına geri döndürüldü. Taleban’ın önceki yönetim döneminde, ülkeyi bir etnik gruplar ve kabileler konfederasyonu yönetti.
ABD, 2001 yılında “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi”nin (Türkiye’de kısaca BOP olarak bilinir) bir parçası olarak Afganistan’ı işgal edince, Afganlılar da doğal olarak bu emperyalist işgale karşı ellerinde bulunan “malzemeyle” direndiler.
Taleban, ABD’nin1970’lerin sonundan itibaren Afganistan’da yürüttüğü çalışmanın ve yarattığı ortamın ürünüdür. Ama ülkeye hakim olduktan sonra kontrolden çıktığı ve sonunda ABD’nin 2001 yılındaki işgaline neden olduğu ve 20 yıldır ABD ile savaştığı da başka bir gerçektir.
Taleban’ın ve Afganistan’ın geleceği
Dolaysıyla, “ABD Afganistan’dan çekildi ama ülkeyi kendi yetiştirmesi olan Taleban gericilerine bıraktı” şeklindeki değerlendirme son derece yanlıştır.
ABD, öylesine bir çöküş içindedir ki Afganistan’da doğru dürüst bir dış desteği olmayan Taleban’ın önünden bile kaçmak durumunda kalmıştır.
Öte yandan Taleban’ın Afganistan’da bir geleceği var mıdır? Siyasal İslam’ın geri çekildiği, dünyanın her tarafında mevzi kaybettiği ve en büyük destekçisi olan ABD’nin çöküşe doğru gittiği koşullarda Taleban, Afganistan’da özlediği Ortaçağ düzenini kurmada başarılı olabilir mi?
Üstelik Afganistan’ın komşuları Çin, İran, Pakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan; İran hariç hepsi laik ülkeler. İran ise görünüşte şeriatla yönetiliyor ama gerçekte Şeriat bu ülkede sadece bir örtü. Üstelik Afganistan’ın tamamına yakını Sünni iken İran Şii…
Rusya ve Hindistan’ın, Afganistan ile doğrudan sınırları yok ama gerçekte bu ülke ile komşularıymış gibi bir ilişki içindeler.
Bir yandan emperyalizmle çatışmak, diğer yandan yukarda sayılan ülkelerle çevrili olmak koşullarında Taleban’ın önünde, yükselen Asya gerçeğinin bir parçası olmak dışında bir çıkış yolu yoktur. Nitekim Taleban’ın yönetimi aldıktan sonra yaptığı ilk açıklamalar da bu yönde ipuçları içeriyor.
Bugün değil ama orta vadede, Afganistan’ın Yükselen Asya’nın bir parçası haline geleceğini öngörebiliriz.
Ama elbette bu süreç sancılı olacaktır. Afganistan’ın sırtında iki “dağ” vardı: İşgalci Amerika ve Ortaçağ. İşgalci Amerika’dan kurtuldu. Şimdi sıra, ikinci “yük”ten kurtulmada…
Her şeyi bir yana bırakalım, kadınlarını yok sayan, insan yerine koymayan bir rejimin 21. yüzyıl dünyasında yeri olamaz!
Afganistan halkı, Ortaçağ gericiliği ile de hesaplaşacaktır, hesaplaşmaktadır. Büyük Babür Han’ın anavatanı, bu mücadeleyi de başarıya ulaştıracak potansiyele sahiptir.