Ekonomik krizle boğuşan Türkiye’nin temel sorununun üretim olduğunu herkes söyler. Çiftçi üretecek, sanayici üretecek, üretilen ürün–mal, tüketiciye en kısa yoldan ve en az maliyetle iletilecek veya ihraç edilecek…
Bütün bunlar olacak ki işsizlik sorununa çözüm bulunabilsin veya üretenler – çalışanlar emeklerinin karşılığını alabilsin. Türk lirasının yabancı paralar karşısında güçlü olabilmesi de güçlü bir üretim ekonomisinin varlığıyla mümkündür.
Mazot, üretimde en önemli girdiler arasındadır. Ucuz mazot hem üretici hem de nakliyeci açısından hayati önemdedir.
Ama AKP iktidarının yıllar içinde motorin fiyatlarında yaptığı artışlar, bu iktidarın adeta üretimden yana değil, üretime karşı olduğunun kanıtı gibidir.
Akaryakıt zamları
20 Ekim günü yapılan zamlarla birlikte motorinin litre fiyatı benzini geçti. Bir litre benzinin fiyatı 8 tl civarında olurken bir litre motorinin fiyatı 8.30 tl’nin üzerine çıkmış durumda.
Benzin daha çok özel araçlarda kullanılırken motorin de özel araçlardaki kullanımının yanısıra çiftçinin traktörünün, nakliyecinin kamyonunun yakıtıdır. Kısacası ekonominin çarklarının dönmesi açısından son derece önemli bir girdi durumundadır.
Dolaysıyla motorinin litre fiyatını, benzinin üzerine çıkaran zihniyetin, doğrudan doğruya üretime karşı olduğunu söyleyebiliriz. Üretici, otomobillerde kullanılan motorinden alınacak vergiye kurban edilmiştir.
AKP iktidarının, işbaşına geldiği günden bu yana motorin fiyatlarını, benzin fiyatlarına kıyasla adım adım daha fazla artırması da bu yaklaşımın yeni olmadığını, 19 yıldan bu yana istikrarlı bir şekilde uygulandığını gösteriyor.
2002 yılında motorinin litre fiyatı 1.3 tl iken benzinin litre fiyatı 1.64 tl idi. Yani benzinin fiyatı motorine göre yüzde 25 daha fazlaydı.
Bugün ise motorin fiyatı benzini geçti.
Dizel (motorinle çalışan) özel araç sayısının benzinli otomobil sayısından üçte bir oranında daha fazla olması, yapılan zammın esas sonucunun üretim maliyetlerini artırarak toplam gelirleri düşürdüğü gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Komşularımızdaki fiyatlar
Türkiye’nin, İran ve Irak gibi petrol zengini komşularında akaryakıt pompa fiyatlarına baktığımız zaman Türkiye’deki akıl almaz durum daha da çarpıcı bir şekilde kendini gösteriyor.
İran’da son olarak 2020 yılında akaryakıt ürünlerine ciddi oranda zam yapıldı. Yüzde ellilere varan ve halkın ciddi protestolarına yol açan bu zamların sonucunda İran’da benzinin litresi bir ayda 60 litreye kadar 75 kuruş, 60 litrenin üzerinde alınması durumunda ise 1.5 tl oldu.
Diğer petrol zengini komşularımız Irak ve Azerbaycan’da ise İran’a göre fiyatlar biraz daha fazla olmasına rağmen Türkiye’deki fiyatlarla kıyaslandığında gene çok ucuz. Yaklaşık olarak yarı yarıya…
Türkiye, tutarlı bir dış politikayla her alanda komşularıyla tam bir dayanışma içine girerek bu durumu tarihi avantaja dönüştürebilir.
Göle maya çalmak
Merkez Bankasının faizleri 2 puan düşürmesi ve döviz fiyatlarındaki ani yükselmenin ilk sonucu, akaryakıt fiyatlarına yapılan zam ve dolaysıyla üretim maliyetlerinin artmasıdır. Şimdi kısa süre içinde hemen her şeyin fiyatının artmasını beklemek gerekir. Bu da bütün dar gelirli yurttaşların yaşam koşullarının daha da kötüleşmesi anlamına gelir.
Döviz fiyatlarındaki yükselme ise, üretimin önemli ölçüde bağımlı olduğu ithal girdilerin pahalılanması, devletin dış borç yükünün ağırlaşması, döviz üzerinden borçlanmış olan özel kesimin ise çok daha büyük sorunlarla yüzyüze gelmesi demektir.
İktidar yanlısı yorumcular son gelişmeleri, ithalatın pahalılaşması ve dolaysıyla üreticilerin ülke içi ikame mallarına veya girdilere yönelmesi gibi bir sonuca yol açacağını, böylece ihracatın artması ithalatın azalmasıyla Türkiye’nin dış ticaret açığının azalacağını ve bunun da Türkiye’nin lehine olacağını yazıyorlar. Aynı yorumcular Körfez ülkelerinden gelecek büyük bir dolar girişiyle döviz fiyatlarının da kontrol altına alınacağını iddia ediyorlar.
Sabah gazetesinden Dilek Güngör, 22 Ekim tarihli yazısında iktidar tarafından ekonomide atılan son adımları, Nasrettin Hoca’nın göle maya çalmasına benzetiyor. “Göle maya tutmadı ama burada ya tutarsa…” diye sorarak yazısını bitiriyor.
İktidar yanlısı bir köşe yazarının yaptığı bu benzetme, gerçekte nasıl bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.