“Bir musibet bin nasihatten iyidir!” Halkımızın bu özdeyişiyle anlatmak istediği, sanırım son günlerde yaşadıklarımızla daha iyi anlaşıldı!
4 – 5 Şubat tarihlerinde Türkiye’de bir şehirde, Isparta’da bütün ilçeleri ve köyleri de dahil olmak üzere elektrikler kesildi. Ve deyim yerindeyse hayat durdu.
Günümüzde elektriklerin kesilmesi demek, kış koşullarında ısınma başta olmak üzere, haberleşme, yemek, sağlık hizmetleri dahil, bütün kamu hizmetleri, eğitim vb bütün bu temel ihtiyaçların karşılanamaması demektir.
Kısacası Isparta bir “musibet” yaşadı.
Musibetin nedeni
Özelleştirme konusu Türkiye’nin gündemine ilk getirildiğinde bu ülkenin Devrimcileri olarak, ekonomide kamu varlığının yok edilmesinin yol açabileceği olumsuz sonuçlar konusunda herkesi uyarmıştık.
Ama ne yazık ki ilk başlarda bazı sendikalar da dahil olmak üzere özelleştirmelerin nelere yol açabileceği konusunda tam bir kafa karışıklığı vardı. Hatta kimi sosyalistler bile, “Özelleştirme, burjuvazinin bir cebinden diğer cebine mülkiyetin aktarılmasından ibarettir. İşçi sınıfı açısından değişen bir şey olmayacaktır” diye yazıp, konuşuyordular.
Oysa basit bir gerçektir. Özel sektör kamu çıkarını değil, kendi kârını düşünür. Tıpkı Isparta olayında da gördüğümüz gibi…
Daha önceleri Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) bünyesinde olan elektrik dağıtım işi TEİAŞ olarak ayrı bir şirket olarak yapılandırıldı, satılmaya hazır hale getirildi ve 2012 yılında da bölge bölge (toplam 21 bölge) özelleştirildi. Isparta’nın da içinde olduğu Batı Akdeniz Bölgesi, AKP iktidarının gözdelerinden olan Cengiz – Kolin ortaklığına ait Akdeniz Elektrik Dağıtım AŞ’ye verildi.
Basında yer alan haberlere göre Cengiz-Kolin ortaklığı her yıl yapılması gereken bakım hizmetlerini yapmadı, 10 yıl boyunca iletim hatlarını yenilemedi, tecrübeli kalifiye elemanları işten çıkararak ucuz olsun diye işten anlamayan personelle çalıştı. Ve daha önemlisi elektrik hatlarını ağır kış koşullarına göre inşa etmedi. Ve aşırı kar yağışının olduğu durumlarda meydana gelen arızalara müdahale etmesini sağlayacak araç- gereçten de yoksundu.
Çünkü en başta elde edeceği kârı düşünmek durumunda olan şirket, belki de on yılda – 20 yılda bir olacak bir duruma ilişkin önlem almayı gereksiz masraf olarak görmektedir. Ama dağıtım işinin bir kamu kuruluşunda olması durumunda ise doğal olarak öncelik, elde edilecek “kâr”da değil, hizmetin her türlü koşulda halka sunulması olacaktır.
“Kâr” etme birinci öncelik oldu mu, özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinin kriz koşullarında birer birer emperyalist tekellerin eline geçmesi de kaçınılmazdır. Tıpkı Marmara bölgesinde olduğu gibi. Yandaş Limak şirketi, Ekim 2021’de, “Uludağ Elektrik”teki hisselerini İngiliz Actis şirketine sattı.
Aynı durum, özelleştirmenin yapıldığı hemen her alan için geçerlidir.
Yandaşın kârı, kamunun zararı
Elektrikte özel dağıtım şirketlerinin yaptığı nedir? Ekonominin işleyişine nasıl bir katkıları olmaktadır?
Elektriği devlet üretiyor. Dağıtım hatlarını devlet kurmuş. Bütün alt yapısını hazırlamış. Özel şirketin bütün yaptığı ise devletin ürettiği elektriği düşük fiyattan alarak, devletin oluşturduğu alt yapıyı kullanarak ve devletin önceki yıllarda yetiştirdiği personeli çalıştırarak vatandaştan para tahsil etmektir. Bu işi yaparken kârını azamileştirmek için dağıtım şebekesine gerekli bakımı yapmamakta, yeni yatırımlardan kaçınmaktadır.
Başka bir deyişle iktidar, milletin tümüne ait olan bir kaynağı yandaşlara peşkeş çekmektedir.
Sonuç; bugün artık herkesin isyan etmesine neden olan fahiş elektrik faturaları ve Isparta gibi illerin karanlıkta kalması ve soğuktan donmasıdır.
Aynı durumu özelleştirmenin söz konusu olduğu bütün alanlar için düşünebiliriz. Telekom’un, Petkim’in, SEKA’nın, Sümerbank’ın vb kuruluşların özelleştirilmesi aynı sonuçları vermiştir.
Birinci olarak devlet, yandaşları zengin etmek pahasına önemli gelir kaynaklarından vazgeçmektedir.
İkincisi ve daha önemlisi ise devlet, böylece ekonominin işleyişine müdahale olanaklarını kaybetmektedir.
Çözüm: Kamulaştırma
Elektrik ve doğal gaz fiyatlarına yapılan akıl almaz zamlar, benzin ve motorin fiyatlarının iki günde bir artması; ekonominin içinde bulunduğu büyük krizi ve Hükümetin içinde debelendiği çıkmazı gösteriyor.
Elektrik dağıtım şirketi gibi, Telekom gibi, araç denetim istasyonları gibi, milli piyango gibi; en önemli işi esas olarak para tahsil etmek olan kuruluşları satan bir iktidar beş kuruşa muhtaç hale gelir ve çareyi üç günde bir yeni zamlar yapmakta bulur.
Ama bu çıkmaz yoldur. Geçim olanakları ellerinden alınan kitlelerin öfkesi karşısında hiçbir iktidar duramaz. Bunu anladıklarında kendileri açısından iş işten geçmiş olacaktır.
Kriz içindeki Türkiye ekonomisinin acil ihtiyacı, en stratejik ve kamu çıkarı açısından en önde gelen kuruluşlardan başlayarak derhal kamulaştırmalara girişmektir.
Elbette enerji dağıtım şirketleri bunların en başında gelecektir.
Kamulaştırma, kriz içindeki Türkiye ekonomisi için “can suyu” olacaktır!…