Öncelikle herkesin bildiği Türkiye’nin başlıca sorunlarını hatırlatalım:
Birinci sorun, yaşamakta olduğumuz Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizidir. Bu kriz, genel olarak baktığımızda, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dahil olduğumuz Atlantik sisteminin bize çıkarmış olduğu faturadır. Özel olarak ise 24 Ocak 1980 tarihinden bu yana uygulanan neoliberal ekonomik sistemin çıkmazıdır.
Ve buna bağlı olarak 35 yıldır uygulanan ama özellikle AKP iktidarı döneminde hiçbir sınır tanımaksızın kamu ekonomisinin özelleştirmelerle yok edilmesi ve Türkiye’nin içerden ve dışardan gelen her türlü operasyon karşısında tamamen savunmasız bırakılmasıdır.
İkinci sorun, gene Atlantik sistemine dahil olarak Türkiye’nin, kendisini düşmanına teslim etmesinin yarattığı “güvenlik” krizidir. “Büyük müttefik”imiz burnumuzun dibinde Fırat’ın doğusunda “İkinci İsrail”i inşa ederken NATO üyeliğinin hala devam ediyor olması aymazlığıdır.
Üçüncü sorun, 10 yıl içinde Türkiye’nin sırtına yıkılmış olan devasa mülteci yüküdür. Başlangıçta ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir ayağı olarak uygulanan Türkiye’ye mültecileri yığmak politikası, şimdi artık AKP’nin 2023 yılında yapılacak seçimleri alabilmesinin önemli bir parçası olarak devam ettirilmektedir. Bu da bir yandan yaşanan ekonomik krizi derinleştiriyor, öte yandan daha da önemli olarak çok ciddi bir güvenlik sorunu anlamına geliyor.
Dördüncü sorun, İhvancı ve Abdülmahitçi kafanın bugün Türkiye’nin dış politikasına yön veriyor olmasıdır. Bunun sonucunda Suriye başta olmak üzere komşularımızla karşılıklı güven temelinde sağlıklı bir ilişki kurulamamakta, Akdeniz ve Karadeniz’den Türkiye’ye yönelik tehditler gün gittikçe ağırlaşmaktadır.
Beşinci sorun, Cumhuriyet Devrimi kanunlarının en önemlilerinden olan Eğitimin Birliği Kanunu’nun fiilen yok edilmesidir. Türkiye’nin bir tarikatlar koalisyonu tarafından yönetilmesi ve en önemli bakanlıkların tarikatlar arasında bölüşülmüş olmasıdır.
Altıncı sorun, Türkiye’nin 150 yıllık demokratikleşme mücadelesine ve bu mücadeleler içinde yarattığı kazanımlara tamamen ters olan “Cumhurbaşkanlığı sistemi” denen ucube sistemdir. Cumhurbaşkanlığı sistemi, Meclisi tamamen göstermelik bir konuma düşürmüş; Milletin, idare üzerindeki, zaten kısıtlı olan denetim olanağını tamamen yok etmiş ve devletin, sağlıklı işleyen tek bir kurumunu bırakmamıştır.
Bütün bu sorunları aslında bir tek cümle ile de açıklamak mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” dahil, bugün yaşamakta olduğu bütün sorunları, 60 yıldır AB kapısına bağlı olduğu için ve NATO üyeliğiyle Atlantik sistemine dahil olduğu için yaşamaktadır.
Ve Türkiye, işte bütün bunlardan dolayı Atlantik sistemi içinde kalarak hiçbir sorununu çözemeyeceği bir noktadadır.
Millet İttifakı’nın fotoğrafı
Babacan ve Davutoğlu’nun dahil olmasıyla altı partiye çıkan “Millet İttifakı”nın, ne yapıp ne yapmayacağını, bu temel sorunlar konusunda neler söylediğine bakarak anlayabiliriz.
“Irak’a ilk bomba düştüğü gün 8.5 milyar dolar hesaba (Türkiye’nin) geçecek” diyen bir Ali Babacan (27 Şubat 2003 – gazeteler);
“Bakın aylar demiyorum, haftalar içinde Şam düşecek” diyen bir Ahmet Davutoğlu (24 Ağustos 2012, NTV);
“Bu ülkeye demokrasi gelecekse bunun yolu Diyarbakır’dan geçer” diyen bir Kemal Kılıçdaroğlu (24 Ocak 2022- gazeteler)
Ve hemen hemen bütün bileşenlerinin sabah akşam AB ve ABD ile birlikte hareket edeceklerini söylediği ve bazılarının açık, bazılarının da örtülü bir şekilde tarikat ve cemaatlerle ilişkili olduğu “Millet İttifakı” bu sorunları çözecek; öyle mi?
Doğru seçenek, doğru program
Tekrar tekrar altını çizerek belirtelim:
Türkiye, önüne yığılmış olan devasa sorunlarını, ancak devrimci bir program ile çözebileceği bir tarihi aşamadadır.
“Yönetenler artık eskisi gibi yönetememekte, yönetilenler ise eskisi gibi yönetilmek istememektedir.”
İhtiyaç, doğru bir program etrafında bir araya gelmiş bir devrimci seçeneğin (Türkiye İttifakı’nın) bir an önce somut olarak halkın önüne konulmasıdır. Türkiye İttifakı, program olarak;
- Tam bağımsız Türkiye’yi; NATO üyeliğine son vermeyi ve AB kapısından kurtulmayı,
- En stratejik ve halkın yaşamını doğrudan ilgilendiren kurumlardan başlayarak acil kamulaştırmayı; hortumcunun malına el koymayı, emekçi halkın yaşam koşullarını düzletecek tedbirleri acilen almayı,
- Cumhurbaşkanlığı sistemini kaldırmayı,
- Cumhuriyet Devrimi Kanunları’nı uygulayacak Laik-Demokratik Türkiye’yi;
- Komşularımızla iyi ilişkiler temelinde bütün mültecileri bir an önce güvenlik içinde ülkelerine yollamayı,
- Parasız eğitimi, parasız sağlığı ve
- Şam ile derhal el sıkışarak kendisiyle aynı kaderi yaşayan Batı Asya ülkeleriyle güvenlik ve ekonomi konuları başta olmak üzere her alanda daha sıkı birliğe gitmeyi amaçlamalıdır.
Bu program sistem dışıdır ve Türkiye’nin ihtiyacı, bu program etrafında bütün yurtsever ve devrimci güçleri birleştirmektir.