Fırat Kalkanı ve Ukrayna

Rusya’nın Ukrayna operasyonuna, birinci olarak cepheden karşı çıkanlar, ikinci olarak ise iki farklı yerden farklı gerekçelerle yapılan itirazlar var.

Birinciler kaderlerini Batı ile özel olarak da ABD ile birleştirenlerdir. Çünkü Ukrayna’da, karşı karşıya olanlar, gerçekte, Rusya ile ABD ve NATO’dur. ABD ve NATO ile birlikte hareket edenler, doğal olarak Rusya’nın karşı cephesinde en baştan tereddütsüz olarak yerlerini aldılar.

İkinci grubun içinde bir tarafta bazı sol parti ve aydınlar bulunuyor. Bunların gerekçeleri genel olarak; “savaşların kötü olduğu, ABD ve Rusya’nın emperyalist devletler oldukları, ABD’nin hegemonya peşinde koştuğu, Rusya’nın ise eski Çarlık İmparatorluğunu ihya etmek peşinde olduğu, dolaysıyla bu savaşın haksız bir savaş olduğu şeklinde özetlenebilir.

İkinci grubun içinde yer alan diğer bir kesim ise milliyetçi cenahtan bazı parti ve diğer yapılanmalardan oluşuyor. Burada dillendirilen gerekçe ise Çarlık Rusya’sının eski düşmanımız olduğu, Putin’in Ukrayna saldırısı ile yeniden Rusya’nın geleneksel sıcak denizlere inme politikasını izlemeye başladığını ve bundan sonra hedefte Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye’nin olacağını söylüyorlar.

DÜNYADAKİ SAFLAŞMA

Cepheden karşı çıkanlar üzerinde durmaya gerek yok. Onların safı belli… Ama soldan, son derece “devrimci” gerekçelerle, “işçi sınıfının bağımsız çizgisini izlemek” gibi tumturaklı laflarla “ikisine de karşıyız” diyenler, gerçekte çağımızın gerçeklerinin dışında ve aslında mücadelenin dışında olduklarını ortaya koyuyorlar.

Bu kafaya sahip olanlar İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşıyor olsalardı, Almanya, İtalya ve Japonya’nın oluşturduğu saldırgan faşist kamp ile karşısındaki İngiliz, Fransız ve ABD kampını aynı kefeye koyar ve “ikisine karşı da savaşacağım” diyerek gerçekte esas saldırgana hizmet etmekten başka bir iş yapmış olamazdı.

Ukrayna olayında bir yanda, Rusya’nın toprak bütünlüğünü ve egemenlik hakkını hedef alan saldırgan ABD ve NATO, diğer yanda ülkesine yönelen tehdide karşı koymak isteyen Rusya var.

İkisini aynı kefeye koymak, gerçekte saldırgana hizmet etmekten başka anlama gelmez. Bu noktada Küba, Vietnam, KDHC, Venezuella ve Çin gibi sosyalist ülkeler ile Hindistan, İran, Brezilya gibi gelişmekte olan dünyanın önde gelen ülkelerinin tavrı son derece önemlidir ve aydınlatıcıdır. Sosyalist ülkeler tereddütsüz olarak Rusya federasyonunun yanında yer aldılar.

RUSYA YAYILMACI MI?

Gerek bazı sol partiler ve aydınlar, gerekse bazı milliyetçi çevreler tarafından dillendirilen Rusya’nın eski Çarlık Rusyası gibi yayılma ve egemenlik alanını genişletme peşinde olduğu iddialarına gelince;

Basit bir gerçek: Dünya ekonomisi içindeki payı yüzde ikinin altında olan bir ülke istese de yayılma peşinde koşamaz. Gerçek ise tam tersidir. Rusya bırakın yayılmayı mevcut sınırlarını koruma derdindedir. Nitekim son otuz yılın Rusya gerçeği bütünüyle; ABD emperyalizmi tarafından kışkırtılan ve bu ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan iç ve dış sorunlarla uğraşmak olmuştur.

TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Rusya’nın Ukrayna operasyonunda, “yayılmacılık” ve emperyalist amaçlarla gerçekleştirilen bir saldırı kanıtı arayanlara ise Türkiye’nin 2016 sonrasında Suriye’de gerçekleştirmek zorunda kaldığı üç operasyonu; “Fırat Kalkanı”, Zeytin dalı” ve “Barış Pınarı” operasyonlarını hatırlatmak gerekiyor.

Türkiye, kendi sınırları dışında başka bir ülkenin topraklarında gerçekleştirdiği bu üç operasyonla, ABD’nin Irak’ın kuzeyindeki kukla devleti bir koridorla Akdeniz’e bağlamak planını bozdu. Kısacası Türkiye, “vatan savunması” kapsamında bir operasyon yaptı.

Türkiye’nin bu operasyonları, Suriye devletinin IŞİD ve diğer terör örgütlerine karşı verdiği mücadelede elini güçlendirdi. Şam’ın, ABD’nin kontrolünde olan Fırat’ın doğusu hariç ülkenin geri kalanında hakimiyetini yeniden tesis etmesine yardımcı oldu.

AKP iktidarının,  İhvancı heveslerinin sonucu olarak operasyonlar başarıya ulaştıktan sonra inatla Şam’la işbirliği yapmaması ve oralarda kalmaya devam etmesinin yanlışlığı, operasyonların gerekli ve doğru olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Tıpkı Suriye’den Türkiye’ye yönelen tehdide benzer bir tehdidin, ABD tarafından Ukrayna üzerinden Rusya’ya yönelik olarak yıllardan beri var olduğu herkesin bildiği bir gerçektir.

2014 yılında Soros destekli darbe ile Ukrayna’daki yönetimin devrilmesi, Rusya düşmanı neo-Nazi çetelerin örgütlenmesi, Rus çoğunluğun yaşadığı Donbass bölgesinde sistematik olarak uygulanan baskılar, 10 binden fazla Rus kökenli Ukrayna yurttaşının öldürülmesi, verilen sözlerin aksine bütün Doğu Avrupa ülkelerinin ardından şimdi de Ukrayna’nın NATO’ya alınmak istenmesi vb. vb.

Rusya operasyonunun ardından Zelensky’nin, “Bize verdiğiniz sözleri tutmadınız” şeklindeki ağlaşması durumu yeterince açıklamıyor mu?

Rusya’nın devlet egemenliğine ve ulusal güvenliğine yönelik açık bir tehdit söz konusudur. Türkiye’nin sınırlarının ötesinden kendisine yönelen teröre ve diğer tehdit unsurlarına karşı tedbir alma hakkı nasıl varsa, Rusya Federasyonunun da aynı şekilde sınırları dışından kendisine yönelen tehditlere karşı kendisini savunma hakkı vardır.

Rusya’nın Ukrayna operasyonu, bir başka açıdan Türkiye’nin 1974 “Kıbrıs barış Harekatı”na da benzetilebilir. Türkiye’nin nasıl ki Faşist Rum darbecilerin saldırılarına karşı kendi soydaşlarını koruma hakkı var idiyse, Rusya’nın da Donbass ve Kırım’daki Rus çoğunluğun –iki bölgede de orada yaşayan halkın kendi özgür iradesiyle Rusya’dan yana kararını vermiş olduğu gerçeğini unutmamak gerekir – yaşam hakkını savunma görevi vardır.

Türkiye söz konusu olunca başka, Rusya söz konusu olunca başka ölçütler olamaz. Esas olan emperyalist saldırganlığa karşı milletlerin vatanlarını savunma hakkıdır ve bu en meşru haktır.