AKP’nin baş aşağı gitmekte olduğunu görmek için anket sonuçlarına bakmak gerekmiyor. Sokağa çıkan, sıradan yurttaşlarla biraz sohbet eden ve özellikle geleneksel olarak AKP’yi destekleyen esnaf içinde küçük bir araştırma ve gözlem yapan her kişi, bu baş aşağı gidişi görebilir.
AKP’nin en büyük şansı bugüne kadar ve hala, karşısındaki muhalefettir. Geçmiş yıllarda AKP’nin gerçek yüzünü gören seçmenin bu Parti’ye destek olmaya devam etmesinin ardında, karşısındaki muhalefetin Türkiye’yi daha iyi bir yere götüreceğine inanmaması gerçeği vardı.
Ama AKP’nin ekonomi politikasının Türkiye’yi getirdiği yer, geleceğinden endişe etmeyen hemen hemen hiç kimsenin kalmaması önemli bir vatandaş kitlesini “AKP gitsin de ne olursa olsun” noktasına getirmiş bulunuyor.
SEÇİM YASASINDAKİ DEĞİŞİKLİK
Gelinen aşamada AKP’nin, kaçınılmaz çöküşünü önlemek için bulduğu iki “çare” bulunuyor. Bunlardan birincisi seçim yasası ile oynamaktır.
AKP ve MHP tarafından Meclise sunulan seçim yasasında değişiklik öngören yasa tasarısının bir tek amacı bulunuyor: AKP’nin iktidarını devam ettirmesine olanak sağlamak.
İttifaklara izin veren mevcut yasanın belki de tek olumlu yanı vatandaştaki “oyum boşa gider” kaygısını bir nebze gidermesi, artık oyların kendi partisinde ya da Partisinin içinde yer aldığı ittifakta değerlendirileceğini bilmenin verdiği rahatlıktı.
Tayyip Erdoğan’ın yasa değişiklik önerileri üzerine yaptığı konuşmada, “Bu değişiklik ile küçük partilerin seçim sonuçları üzerinde manipülasyon yapma olanaklarını ortadan kaldırıyoruz” demesi, gerçekte “yeni partilerin Meclis’e girme olanaklarını ortadan kaldırıyoruz” demekten başka bir anlama gelmiyor.
Artık oyların değerlendirilmemesi demek, her bir seçim çevresinde en çok oyu alan Parti lehine seçim sonuçlarını değiştirmek demektir.
Bu değişiklik Partilerin bugünkü durumu göz önüne alındığında AKP, CHP ve HDP lehine olan bir düzenlemedir.
ANAP’IN SONU
1980’lerde ilk seçimlerden sonra yapılan her seçimde Özal, seçim yasasında değişiklikler yaparak iktidarının ömrünü uzatmaya çalıştı. Sonucu biliyoruz. Bugün ANAP diye bir Parti yok. Gerçekte ANAP 20 yıldır yok.
Seçim hileleri, keyfi yönetimler ve zorbalık, bir iktidarı ayakta tutmaya yetseydi, dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir değişiklik yaşanmazdı.
Çünkü, iktidara bir şekilde gelen ve ondan sonra iktidar makamlarını kendi kişisel çıkarları veya hizmet ettikleri merkezler lehine kullanmak isteyenler, dünyanın neresinde olursa olsun benzer yöntemlere başvurarak iktidarda kalmaya çalışmışlardır.
AKP de şimdi aynı yöntemlere başvuruyor. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uygulanan, seçim kurullarına en kıdemli hakimin başkanlık yapması uygulamasını değiştirmenin anlamı nedir?
Meslekte on yılını dolduran hakimler arasından kura çekimi ile sandık kurulu başkanı seçmek demek, AKP döneminde mesleğe başlayan hakimlerden birinin seçilmesi demektir. Seçim sonuçlarıyla gerektiğinde oynamak gibi bir amacı olmayan bu değişikliğe neden ihtiyaç duysun?
Aynı şekilde Partili Cumhurbaşkanının, seçim kampanyası sırasında devlet olanaklarını kullanma yasağından muaf tutulması, bugün pratikte devletin bütün olanaklarının AKP’nin seçim çalışmasının emrine verilmesi anlamına gelir.
AKP’nin seçim yasasında yapmak istediği anti demokratik değişiklikler bunlardan ibaret değil. Ama bu kadarı bile AKP’nin kaçınılmaz olan çöküşünü önlemek için her yola başvurabileceğini kanıtlamaya yeter.
AKP’nin iktidarda kalmak için bulduğu ikinci “mucizevi çare” ise Türkiye’ye doldurduğu Suriyeli mültecilere son hızla vatandaşlık vererek, kaybettiği seçmen desteğini telafi etmektir.
AKP’nin bu “yeni vatandaşlarının” gerçekte Türkiye ile hiçbir gönül bağları yok. Son günlerde basında yer alan, Rize RTE Üniversitesinde ve Kilis Öğretmenevinde ÖSO bayrakları ile gösteri yapan ve slogan atanlar, AKP’nin bu yeni vatandaşları!
AKP bu işi öylesine abartmıştır ki, basına yansıyan haberlerden ülkenin çeşitli yerlerinde seyyar vatandaşlığa kabul etme bürolarının açıldığını öğreniyoruz. Veya Türkiye’ye hiç gelmemiş, başka ülkelerde bulunan Suriyeli mültecilerin bile vatandaşlığa kabul edildiği gibi haberler ortalıkta dolaşıyor.
Ekonomik krizin pençesinde kıvranan, vatandaşlarının önemli bir kısmının işsiz olduğu, yoksulluğun Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde görülmedik hızla derinleştiği koşullarda oy kaybını telafi etmek için tamamen kendi suçunun eseri olan mültecilere, şimdi de vatandaşlık vermek demek, koşar adım intihara gitmekten başka anlama gelmez.
Seçim sandıkları açıldığı gün, AKP; vatandaşlık verdiği mültecilerden gelen her bir oya karşılık seçmenlerinden en az iki oyun gitmiş olduğunu görecektir.
Ama artık burada önemli olan ülke olarak bugüne kadar ödediğimiz ve bundan sonra ödeyeceğimiz bedeldir.
Gelecek kaygısının derinleşmesi aynı zamanda halktaki arayışın da giderek büyümesi demektir. Bu ülkenin bütün yurtseverlerine, bütün devrimcilerine düşen görev; “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’yi gerçekleştirecek iktidar seçeneğini yaratmak için çalışmaları yoğunlaştırmaktır.