Macaristan dersleri (2)

Macaristan seçimlerinden çıkarılacak sonuçları tamamlamak gerekiyor.  7 Nisan tarihli makalemizde, bu seçimlerin ABD Çağı’nın artık geride kaldığını kanıtlayan en son gelişme olduğunu, ABD ve NATO’nun desteği ile iktidar olma döneminin de bittiğini yazmıştık. Ama bununla birlikte yazımızda esas olarak, Ukrayna sorununda Batı’nın dayatmalarına direnen Orban’ın seçimleri kazanmasından hareketle, aynı durumun AKP için neden geçerli olmayacağını nedenleriyle birlikte anlatmaya çalışmıştık.

Makalemizde Millet İttifakı açısından da yapılabilecek en temel saptama ve bu ittifakın neden Türkiye’nin geleceğinde olamayacağı da vardı. Ama bu konu üzerinde biraz daha durmak gerekiyor.

DURUM

Türkiye’de, siyasal açıdan halkın içinde bulunduğu durumu, şöylece özetlemek mümkündür:

Bütün kamuoyu yoklamalarında protesto oyları ve kararsız seçmen oyları yüzde 20 ile 30 arasında değişiyor. Burada önemli olan ve üzerinde ısrarla düşünülmesi gereken nokta, protesto oylarının yüzde 10 – 15 gibi çok yüksek oranda çıkmasıdır.

Öte yandan, herhangi bir partiye oy vereceğini söyleyen önemli bir yurttaş kitlesinin, “ehveni şer” tercihi yapma durumunda olduğunu da biliyoruz.

Yani kısacası bugün Türkiye halkının en az yarısı mevcut sistem partilerinden memnun değildir ve bir arayış içindedir.

Millet ittifakı bu arayışın adresi olamıyor. AKP iktidarının uygulamalarının yol açtığı olumsuzluklar ve yarattığı tepkiler Millet İttifakı’na desteğe dönüşmüyor. Bütün kamuoyu yoklamalarında Cumhur İttifakı’nın oylarındaki erimenin, Millet İttifakına yönelik desteğe dönüşmediği görülüyor.

Neden?

En başta bugünkü CHP’nin, Atatürk’ün CHP’si ile ilgisinin kalmadığı gerçeğidir. CHP’nin başında, 2010 yılında FETÖ tarafından sahnelenen tezgah sonrasında yönetime gelmiş bir ekip bulunuyor. CHP yönetimi TESEV’cilerin, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı 10 Aralıkçıların, iktidar olma hayallerinin gerçekleşmesinin, ABD ve AB’nin teveccühünü kazanmaya bağlı olduğunu düşünenlerin eline geçmiştir.

İttifakın ikinci büyük ortağı, bugün Türkiye’deki en şahin NATO’cudur. Ukrayna, S-400’ler, Doğu Türkistan (Sinciang – Uygur) konusundaki açıklamalarıyla bu tavrını hemen her gün ortaya koyuyor.

İttifakın yeni ortakları Babacan ve Davutoğlu üzerine ise fazla konuşmaya gerek yok. Söz konusu kişiler, Türkiye’yi bugünkü çıkmaza getiren politikaların esas sorumlularıdır. Birincisi, yaşadığımız Cumhuriyet tarihinin en ağır krizinin; ikincisi, sırtımızdaki 8 milyon mülteci yükünün sorumlularıdır. Ve bugüne kadar bu konudaki sorumlulukları ile ilgili olarak özeleştiri anlamında tek bir laf etmediler. Başka söz söylemeye gerek yok.

Bir de ittifakın bugün için gizli ortağı durumundaki HDP var. HDP’nin neden açıktan ittifak içinde olmadığı açık. Halktan gelecek tepkileri göze alamıyorlar.

HDP açısından ise Millet İttifakı veya Cumhur İttifakı fark etmiyor. O Parti, kendisiyle işbirliği yapmayı kabul edecek herkesle birlikte yürümeye dünden hazır. Bunu, her fırsatta söylüyor da! 2015 yılına kadar AKP ile birlikte yürüdüğü gibi.

YAPILMASI GEREKEN

Tablo özetle budur. Peki buradan çıkaracağımız sonuç nedir?

Barajı geçmesi kesin olan üç seçenek (Cumhur ve Millet İttifakları ile HDP etrafında oluşan ittifak) orta yerde duruyorken, yüzde 10’un üzerindeki protesto oyunun (kararsızları ve “ehveni şer”cileri bir yana bırakalım) gösterdiği gerçek, bugün çok önemli bir yurttaş kitlesinin sistem dışı bir çözüme yönelmeye hazır hale geldiğidir.

Öte yandan tespit edilmesi gereken bir diğer gerçek ise, sistem dışı arayış içinde olan bu kitle açısından çekim merkezi olacak bir odağın olmadığıdır.

Siyaset sahnemizde, sözünü ettiğimiz sistem içi seçeneklerin hepsine karşı olan ve ayrı bir seçenek yaratılması noktasında birleşen yaklaşık 15 kadar Parti ve çevre vardır. Bunlar kendilerini sosyalist, halkçı ve milliyetçi olarak tanımlamaktadırlar.

Günün görevi bütün bu Parti ve çevreleri “Türkiye İttifakı” olarak örgütlemektir. Türkiye İttifakı bileşeni olacak bütün parti ve çevreler tek başlarına oldukları zaman, o arayış içindeki kitleler açısından hiçbir zaman ciddiye alınmayacaklardır. Ama birlikte halkın karşısına çıktıkları zaman, bu, baraj sorunu olmayan bir kuvvetin ortaya çıkması anlamına gelir.

Türkiye İttifakı’nın programı özetle “Tam bağımsız Türkiye, halkçı-devletçi ekonomi ve laik demokratik Cumhuriyet” olacaktır. Bu programın uygulanması,  bugün Türkiye’ye hakim olan neo-liberal sistemden köklü bir kopuş anlamına gelecektir.

Onun için bugünün en kritik ve belirleyici adımı; Cumhur, Millet ve HDP ittifakları dışında bir dördüncü seçeneği, “Türkiye İttifakı”nı halkın önüne koymaktır.