Gezi direnişi ve adaletin katli

25 Nisan günü İstanbul adliyesinde görülen davada, Gezi direnişi gerekçe gösterilerek verilen mahkumiyet kararını hukuk içinde açıklamak mümkün değildir.

Bu karar aynı zamanda, AKP iktidarı döneminde hukukun içine düşürüldüğü durumu olanca çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.

Osman Kavala’nın kim olduğunun, kimler ile ilişkili olduğunun verilen kararla en ufak bir ilgisi yoktur. Soros ve Henry Barkey ile ilişkiler üzerinden gürültü koparanların, Mahkemenin Kavala’ya yönelik casusluk suçlamasından beraat kararı vermesi üzerinde hiç konuşmamaları düşündürücüdür.

“ELVERİŞLİ MALZEME”

Osman Kavala bu olayda, “elverişli malzeme” olduğu için seçilmiştir. AKP’nin esas amacının halk hareketinin mahkûm edilmesi olduğu da böylece ortaya çıkmıştır.

AKP; izlediği ekonomik politika, göçmen politikası ve anti laik uygulamalarının halkta yarattığı tepkiyi görmekte ve yeniden Gezi direnişi benzeri bir halk muhalefeti ile karşılaşmaktan korkmaktadır. Bu da son derece anlaşılır bir durumdur.

Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizinin sorumlusu, 10 yılda ülkenin sırtına binmiş 8 milyon mültecinin nedeni, ulusal birliğin ve iç barışın teminatı olan laikliği ayaklar altına almanın halkta yarattığı tedirginliğin sebebi olan iktidar, elbette rahat olmayacaktır.

AKP’nin, tam 25 yıl sonra 28 Şubat davasında verdirdiği mahkûmiyet kararının ardında yatan mantık ile Gezi davasında verilen mahkûmiyet kararı arkasındaki mantık aynıdır. İkisi de hukuk dışıdır ve kanunsuzlukta, Cumhuriyet düşmanlığında ısrar eden bir iktidarın korkularının dışavurumudur.

Bütün bunlar beyhude çabalardır. Hapis cezaları, tehditler, hukuk dışı kararlar çare olsaydı, hiçbir keyfi iktidar sahibi “saltanatını” kaybetmezdi. Ama öyle olmadı, hepsi bu yöntemlerin tümünü denemelerine rağmen halkın mücadelesi karşısında tutunamadılar, tarihin çöplüğündeki yerlerini aldılar.

“Tarihin çöplüğü”, AKP iktidarı açısından artık “görünen köy”dür.

GEZİ’DE NELER YAŞANDI?

Öte yandan Gezi direnişi ile ilgili olarak şunlar söylenebilir:

Gezi direnişi kendiliğinden gelişen bir halk hareketiydi. Çok kısa bir süre içinde bütün ülkeye yayılan ve milyonların katıldığı o büyük hareketi örgütleyen bir merkez yoktu, olamazdı. Esasen bütün büyük kitle hareketleri, koşulların olgunlaşmasıyla kendiliğinden başlar, eğer o güne kadar yapılan çalışmalar ve verilen mücadelelerle kendini geniş kitlelere kabul ettirmiş olan bir devrimci parti varsa, o kitle hareketini doğru hedefe yönlendirebilir.

Gezi direnişinde Sorosgillerin değil ama Devrimci örgütlerin hareket başladıktan sonra belli rolleri oldu ama bu o kitle hareketini bütünüyle yönetmek ve belli hedeflere yöneltmek aşamasına hiçbir zaman varmadı.

Haziran ayaklanması olarak da anılan bu kitle hareketine toplumun her kesiminden ve çok çeşitli siyasal görüşlerden yurttaşlar katıldı. İnsanlarımız büyük bir dayanışma ve direnme ruhuyla haksızlığa, zulme, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığına karşı kenetlendiler, ayağa kalktılar.

Dünyanın neresinde olursa olsun bu ölçüde büyük kitle hareketlerinde yağmalama olayları, şiddete başvurma vb. çeşitli derecelerde yaşanır. Gezi direnişinde ise tek bir yağmalama olayı meydana gelmedi. Güvenlik kuvvetleri ve AKP binaları da dahil olmak üzere hiç kimseye yönelik bir şiddet olayı olmadı. Tam tersine insani davranışın en seçkin örnekleri, dayanışma, fedakârlık, hoşgörü vb. sergilendi.

İşte bu durum, Anadolu insanının onikibin yıl öncesinden gelen eşsiz uygarlık mirasının sahibi olmasından kaynaklanan müstesna birikimini kanıtlar.

ABD’YE YOLLANAN MESAJ

Kavala hakkında öne sürülen casusluk suçlamalarından verilen beraat kararı üzerinde de önemle durulması gerekiyor. Kavala gezi davasından daha önceki yıllarda yargılandı ve 2020 yılında beraat etti. Tahliye kararı uygulanmadı çünkü aynı gün bu sefer de casusluk suçlaması ile tutuklandı. 25 Nisan günü verilen kararda ise casusluktan beraat etti ve tutuklu olmadığı Gezi davası ile ilgili daha önce beraat ettiği suçlamalardan müebbet hapis cezası aldı.

Burada yaşanan bir hukuk faciasıdır. Ama daha önemli olan, casusluk suçlamasından verilen beraat kararı ile ABD’ye yollanan mesajdır.

İktidar kısacası ABD’ye “Bana karşı yürüttüğün düşmanca faaliyetleri unuttum; seninle ilişkileri iyileştirmede kararlıyım” diyor.

Dolaysıyla birilerinin Kavala – Soros ilişkisi üzerinden oluşturmak istediği anti emperyalist tavır söyleminin altı boştur, gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Bütün bunlarla birlikte son olarak, Gezi davası kararı üzerine timsah gözyaşları döken 6’lı İttifak üyelerine, hemen yanıbaşlarında duran muteber müttefiklerinin, Davutoğlu ile Babacan’ın Gezi direnişinin düşmanı olduklarını hatırlatmak gerekiyor.

Gezi düşmanları ile Gezi’yi savunmaya kalkmak! İnsan aklıyla alay etmek buna denir.

Kısacası Türkiye, yaşanan her yeni gelişmeyle birlikte, sistemin iktidarının ve muhalefetinin aslında birbirlerinden bir farklarının olmadığını ve sistem dışı bir çözüme olan ihtiyacın gün geçtikçe, daha yakıcı bir hale geldiğini gözler önüne seriyor.