Ortaçağ’ın Cumhuriyet’le hesaplaşması

  • Ahmet Çörekçi. (1932 doğumlu, 90 yaşında)
  • İlhan Kılıç, (1936 doğumlu, 86 yaşında)
  • Vural Avar, ( 1938 doğumlu, 84 yaşında)
  • Çevik Bir, (1939 doğumlu, 83 yaşında)
  • Çetin Saner, (1939 doğumlu, 83 yaşında)
  • Çetin doğan, (1940 doğumlu, 82 yaşında)
  • Hakkı Kılınç, (1940 doğumlu, 82 yaşında)
  • Aydan Erol, (1940 doğumlu, 82 yaşında)
  • Fevzi Türkeri (1941 doğumlu, 81 yaşında)
  • Yıldırım Türker, (1941 doğumlu, 81 yaşında)
  • Tümg. Cevat Temel Özkaynak, (1945 doğumlu, 77 yaşında)
  • Tümg. Erol Özkasnak, (1946 doğumlu, 76 yaşında)
  • Tümg. Kenan Deniz, (1948 doğumlu, 74 yaşında)
  • Tuğg. İdris Koralp, (1948 doğumlu, 74 yaşında)

Yukarıda isimleri ve yaşları yazılı olan komutanlar tam 10 aydır hapisteler.

            Bütün “suçları”, 28 Şubat döneminde TSK’nın çeşitli kademelerinde görevde bulunmak ve yasalar çerçevesinde işlerini yapmaktı.

            Zamanın Başbakanı sayın Necmettin Erbakan, hayatı boyunca 28 Şubat dönemindeki komutanlar aleyhine tek bir söz etmedi. Nitekim dava, Erbakan öldükten sonra açıldı.

            Komutanların bütün suçları, Cumhuriyet’in askerleri olmalarıdır. Ortaçağ zihniyetine göre Mustafa Kemal’in askeri olmak, olabilecek en ağır suçtu ve cezası ağırlaştırılmış müebbet hapisti.

            En yaşlısı 90, en genci 74 yaşında olan 14 emekli asker, işlendiğini iddia edilen “suç”un üzerinden 24 yıl geçtikten sonra ağırlaştırılmış hapis cezalarına çarptırılarak cezaevlerine konuldular.

            Bu insanlık ve hukuk dışı uygulamanın mağduru olan komutanların hapiste geçen her günü, gerçekte, milletçe yüzyüze olduğumuz karanlık tehdidin biraz daha büyümesinden başka bir anlama gelmiyor.

ORTAÇAĞ HUKUKU

Akıl almaz hapis cezalarının üzerinde durulması gereken üç boyutu bulunuyor:

            Birincisi, Ortaçağ’ın laik demokratik Cumhuriyet’e duyduğu hıncın ve kinin büyüklüğüdür. Emekli komutanlar hakkında dava, 28 Şubat’ın üzerinden 15 yıl geçtikten sonra 2013 yılında, o zaman yargıyı neredeyse tamamen ele geçirmiş olan FETÖ’cü hakim ve savcılar tarafından açıldı.

            Söz konusu hakim ve savcılar daha sonraki yıllarda görevden alındılar, meslekten atıldılar ve yargılandılar ama AKP iktidarı, emekli komutanlar hakkında açılan davayı devam ettirdi.

            Söz konusu olan Kemalist Devrim’in eseri olan laik-demokratik Cumhuriyet olunca, FETÖ ile AKP zihniyeti arasında bir fark olmuyor.

            Davanın esas amacı, Ortaçağ’ın yüzyıl önce ülkenin milli demokratik güçleri karşısında uğradığı büyük yenilginin yarattığı “kin” ve “korku” olunca AKP de, FETÖ’den geri kalmıyor. Bu dava ve mahkumiyet kararı ile ülkenin milli ve demokratik güçlerine bir gözdağı verilmektedir aynı zamanda.

            İddianame’de, Esas Hakkındaki Mütaala’da ve Gerekçeli Karar’da “Hukuk”un “h”si bulunmuyor. Daha doğrusu Cumhuriyet hukukunun! Ortaçağ hukuku ise bütün haşmetiyle sahne almış vaziyette…

SUÇ ORTAKLIĞI

İkinci boyut, bu akıl almaz olay karşısında sistem içi muhalefetin takındığı büyük suskunluktur. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Canan Kaftancıoğlu hakkındaki 4 yıl 11 aylık hapis cezasına büyük tepki gösteren, Bursa’da yapmayı planladıkları mitingi bu nedenle İstanbul’a alan CHP yönetiminin, 14 emekli generalin ağırlaştırılmış müebbet hapsine karşı çıkmak şöyle dursun tam tersine onaylayan bir tavır içine girmesi düşündürücüdür.

            Hatta Kemal Kılıçdaroğlu’nun Konya’da katıldığı bir tv programında, “28 Şubat sürecinde başörtülü kızlarımızın gördüğü” zulümden bahsederek sergilediği tavır, gerçekte muhalefetin, 14 emekli generalin hapsine verdiği onayın bir kanıtı olarak alınabilir..

HEPİMİZ SORUMLUYUZ!

Emekli generallerin ağırlaştırılmış hapis cezalarına çarptırılmaları ve çeşitli sağlık sorunlarını yaşadıkları bu ileri yaşlarında demir parmaklıklar arkasına atılmaları, 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsi açısından utanacakları, başlarını öne eğdirecek bir züldür.

            Hiç kimse “ben iktidarda değildim”, “kararı ben vermedim” diyerek kendisini bu utançtan kurtaramaz.

            Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’in ordusuna karşı bu kadar ağır suç işlenirken buna karşı yeteri kadar mücadele etmeyen, bu büyük hukuksuzluğu önlemeyen herkes işlenen suçun nesnel olarak ortağı olmuştur.