İflas ve çözüm

Maliye Bakanı Nurettin Nebati, 27 Aralık tarihinde A Haber kanalında katıldığı bir programda, “Hani hayal edersiniz ya ‘Bir uyusam da altı ay sonra uyansam diye… Bir uyuyun altı ay sonra uyanın Türkiye’de… Çok farklı noktalarda olacağız” diye konuşmuştu.

            Böyle konuşan sadece Bakan Nebati değildi. Hatırlanacağı üzere başta Cumhurbaşkanı, AKP’nin bütün sözcüleri arkada kalan aylarda hep benzer açıklamalar yaptılar.

            Aynı isimler altı ayın sonunda şimdi kabahati Rusya-Ukrayna “savaş”ına bağlıyorlar. Ama o “savaş”ın, Rusya başta olmak üzere Çin, Hindistan gibi ekonomileri neden vurmadığı gerçeği üzerinde durmuyorlar. Tam tersine Rusya-Ukrayna savaşının Türkiye’deki kriz üzerinde tam tersi bir etkide bulunduğu bir başka gerçektir. 2022 yılının ilk yarısında Türkiye Rusya dış ticaret hacmi yüzde 230 artış göstermiş…

            Şimdi Nebati’nin sözünü ettiği altı ayın sonundayız. 11 Haziran tarihinde Türkiye’nin CDS puanı 830 olarak açıklandı.

            CDS puanının 830 olarak açıklanması demek, Türkiye’nin iflas etmenin eşiğinde gelmiş olması demektir.

KKM, GES ve CDS

CDS, İngilizcedeki “Credit Default Swap” sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. “Kredi temerrüt riski” veya “Kredi iflas riski” olarak Türkçeye çevrilebilir. Kısacası ülkelerin ekonomik olarak güvenirliliğinin ölçütü de denebilir.

            Ekonomileri sağlam olan ülkelerin CDS puanı son derece düşüktür. 10, 20, 30, 40 gibi. Ekonomik kriz içinde olan ve geleceği belirsiz olan ülkelerin CDS puanı ise yüksektir. Örneğin CDS puanı en yüksek olan ülkelerden Arjantin’in 821, Mısır’ın 872 ve Türkiye’nin 830’dur. Savaş içindeki Rusya’yı saymazsak Türkiye, dünyada CDS puanı en yüksek üç ülkedir.

            Bakan Nebati’nin “gözlerinizi kapatın” dediği Aralık ayında Türkiye’nin CDS puanı 600 civarındaydı. Türkiye gözünü açtı altı ay sonra, iflasın eşiğine gelmiş olduğunu gördü.

            Altı ay önce büyük umutlarla ekonomiyi düzeltecek adım olarak propaganda edilen KKM (Kur korumalı mevduat) hamlesinin hiçbir işe yaramadığı görülüyor. Dolar o zaman 12 lira civarındaydı, şimdi 17 lira. Neredeyse yüzde 50 değer kazanmış Türk lirası karşısında.

            Altı ay içinde döviz, enflasyon yükseldi, işsizlik, dış borç arttı, belirsizlik derinleşti, dış ticaret açığı arttı, ihracatın ithalatı karşılama oranı düştü. Son olarak tüketici kredilerinde vadenin kısaltılması ve kredi borçlarında ödenecek asgari tutar oranının artırılması, iktidarın kriz karşısındaki çaresizliğini yansıtıyor.

            Bütün ekonomik göstergelere bakın, her tarafta olumluya değil olumsuza doğru gidişin olduğunu görürsünüz. Konunun uzmanlarının neredeyse her gün bu konuda verdiği rakamlara tekrarlamaya gerek yok. Cumhuriyet tarihinin bu benzeri görülmemiş krizini, her gün herkes kendi hayat pratiğiyle bizzat yaşıyor.

            İktidar, şimdi de büyük bir tantanayla GES (Gelire endeksli senet) çıkaracağını söylüyor. GES’in sonucunun KKM’den farklı olmayacağını öngörmek için ekonomi uzmanı olmak gerekmiyor.

ÇÖZÜM

Türkiye bugünkü krize 1980 yılından bu yana uygulanan neoliberal ekonomi politikalarının sonunda gelmiştir. Dolaysıyla ancak, çok köklü bir politika değişikliği ile iflastan dönülebilir.

            Türkiye’nin ihtiyacı olan ekonomi programını şöyle özetleyebiliriz.

  1. Elektrik üretim ve dağıtımı, haberleşme, petrol üretimi, ithali ve işlenmesi, bankacılık ve sigortacılık gibi ekonominin işleyişinde hayati öneme sahip sektörler devletin elinde olmalıdır. Bu alanlarda özelleştirilmiş olan kuruluşlar hızla kamulaştırılmalıdır. Böylece devlet şimdiki gibi krizi seyretmez, gerçek anlamda işe yarar bir müdahale aracına sahip olmuş olur.
  1. İç piyasada yabancı paranın kullanımı yasaklanmalı ve kontrollü kambiyo rejimine geçilmelidir.
  1. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın işleyişi yeniden düzenlenmeli, uluslararası para spekülatörlerinin ülke kaynaklarını yağmalama aracı olmaktan çıkarılmalıdır.
  1. Türkiye, bir üretim seferberliği için gerekli kaynaklara fazlasıyla sahiptir. Öncelikle “geliri çok olandan az, az olandan ise çok alma” esasına dayanan mevcut vergi sistemi tersine çevrilmelidir. Gelir esasına dayanan artan oranlı vergi sistemi biricik çözümdür. Ayrıca bugüne kadar yasalara aykırı olarak yandaşlara aktarılan kaynaklar, “Nereden Buldun Yasası” uygulanarak ülke kalkınmasının hizmetine sunulmalıdır.
  1. Lüks ithalat ve israf yasaklanmalı, tasarruf edilen kaynaklarla üretici ve emekçi desteklenmelidir. İsrafın önlenmesine Cumhurbaşkanlığı harcamalarından başlanmalıdır. Cumhurbaşkanlığı Beştepe’deki saraydan Çankaya’ya taşınmalı, sayısı 2500’ü bulan personel ve danışmanlar ordusunun sayısı makul düzeye indirilmelidir. 13 özel uçak debdebesine ise hemen son verilmelidir.
  1. Ülke kaynakları yandaşlara, hortumculara ve paradan para kazananlara değil, üretimin desteklenmesine, tarımın ve milli sanayinin geliştirilmesine harcanmalıdır. Başta tarım ürünleri olmak üzere Türkiye’de üretilen bütün malların ithalatı yüksek gümrük vergilerine bağlanarak önlenecek, böylece iç üretim desteklenecektir.
  1. Suriye ile diplomatik ilişkiler hızla düzeltilmelidir. Şam ile el sıkışmak birinci olarak Türkiye’nin sırtındaki 10 milyon mülteci yükünün kaldırılması demektir. İkinci olarak ise toplam olarak 300 milyonluk Batı Asya pazarının Türkiye ekonomisine açılması anlamına gelecektir.
  1. Avrupa Gümrük Birliğinden derhal çıkılmalı, AB üyelik başvurusu geri çekilmeli, komşularımızla Batı Asya Birliği, adım adım inşa edilmelidir.