21. yüzyıl dünyasında yaşamakta olan bir genci, 7. Yüzyıl dünyasının kurallarıyla yaşamaya zorlarsanız sonuç Antalya KYK’ya bağlı Elmalılı Hamdi Yazır öğrenci yurdunda olduğu gibi bir ay içinde üç öğrencinin intihar etmesi olur.
Antalya yerel basınında (Grafittihaber) yer alan haberlere göre yurtlar belli bir tarikatın çalışma alanı durumunda. “Manevi danışmanlık” adı altında öğrencilerle ilişkiler yürütülmekte ve öğrenciler toplu namazlara ve benzer etkinliklere katılmaya zorlanmaktadır.
Antalya’da yaşanan olay bir istisna değildir. Sadece son günlerde basına yansıyan çeşitli haberler, 20 yıllık AKP iktidarının sonunda artık nasıl bir Türkiye’de yaşamakta olduğumuzu ortaya koymaya yetiyor.
- Cemile Didem Karaboğa Urfa Barosu tarafından, il müftülüğünün talebi üzerine, kurumun erkek personeline “çocuk yaşta erken ve zorla evliliklerle mücadele” konusunda eğitim vermek üzere görevlendiriliyor. Karaboğa, 10 Haziran 2022 günü eğitim konusu işle ilgili olarak bilgilendirme yaparken, salondan “Biz din görevlisiyiz, masanın arkasından anlat” tepkisiyle karşılaştı. Tepki, etek giymiş olan avukatın sahnede dolaşarak konuyu anlatmasına…
- Ankara adliyesi içinde Kuran kursu açılacağı haberi basına yansıdı. Kuran kursu, personele ve personelin çocuklarına yönelik olarak hizmet verecek!
- Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Konferans Salonunda, Ombudsmanlık ve Arabuluculuk Topluluğu’nun düzenlediği konferansa katılan Anayasa Mahkemesi üyesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Muammer Topal, sunumunun ilk yarım saatinin ardından Alevi yurttaşları düşman olarak nitelediği bir konuşma yaptı.
- Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş müftülere hitaben yaptığı bir konuşmada “4 -6 yaş çocuklar için Kuran kursu açmak cami açmaktan daha hayırlıdır” dedi.
- Cumhurbaşkanı, 3 Haziran günü YÖK’ün altı üyesini görevden aldı. 4 üye de bunun üzerine istifa etti. Cumhurbaşkanı boşalan 10 üyelik için yeni atamalar yaptı. Yeni atanan yedi üyeden üçü İmam Hatip ve İlahiyat kökenli.
Bu listeyi sayfalar dolusu uzatabilirsiniz. Bütün bunlar “2023’te yüzyıllık parantezi kapatacağız” diyen Ortaçağ özlemcilerinin neler yaptığının ve Türkiye’yi nasıl bir ülke haline getirmek istediklerinin kanıtlarını bize sunmaktadır.
ORTAÇAĞ KAFASININ HAKİMİYETİ
Türkiye bir tarikatlar koalisyonu tarafından yönetilmektedir. FETÖ’nün tasfiye edilmekte oluşu hiç kimseyi yanıltmamalıdır. FETÖ’nün yerini METÖ ve diğer Ortaçağ özlemcisi tarikat ve cemaatler almaktadır.
Antalya’daki KYK yurdunda “Manevi danışmanlık” hizmetini Menzilcilerin verdiği söylenmektedir. Aynı Cemaatin Sağlık Bakanlığındaki hakimiyeti nicedir biliniyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çeşitli bakanlıkları değişik tarikat ve cemaatler arasında parsellenmiş durumdadır.
Diyanet İşleri Başkanı’nın, ‘4 -6 yaş arası çocuklara yönelik kuran kursu açma faaliyetinin Cami açmaktan daha hayırlı olduğunu’ söylemesi ise ibretlik bir olaydır. Pedagojik açıdan tam bir felaket olan böyle bir öneri, ülkenin geleceğine de yapılabilecek en büyük suikasttır. Öğrenme çağının başlangıcında olan çocuk beyinleri, ezberciliğe ve akıl dışı bir eğitime zorlamak, gerçekte o çocukların düşünme yeteneğini öldürmekten başka bir sonuca hizmet etmez.
30 yıldan bu yana en küçük yaştan başlayarak din eğitiminden geçirilen Afganistanlı çocukların bugün Türkiye’de sadece çobanlık yapabildikleri gerçeği üzerinde düşünmek gerekmiyor mu?
Urfa’daki olay ise nasıl bir insan tipi yetiştirildiğinin çarpıcı bir örneğidir. Sahnede çocuk yaştaki evliliklerin sakıncalarını ve hukuki açıdan nasıl mücadele edilmesi gerektiğini anlatan kadın bir avukata bakarken, onu sadece bir cinsel obje olarak algılayan zihniyet, hastalıklı bir ruh ve düşünce yapısını gösteriyor. Tarikat ve cemaatler, aklı kafatasının içinde değil bacak arasında olan bireyler yetiştiriyor.
Ankara adliyesinde Kuran kursu açmak düşüncesi ise laik devletin ruhuna okunan fatiha gibidir. O kursa giden ve gitmeyen personel, çocuklarını gönderen ve göndermeyen personel arasında yapılacak ayrımların sonuçlarının ne olacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok.
YENİDEN MUSTAFA KEMAL ÇÖZÜMÜ
Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizi içinde ve ülke kaynaklarının önemli bir kısmı; üretim faaliyeti içinde hiç yer almayan, yaratılan milli gelire en ufak bir katkısı olmayan, bütün faaliyeti, herkesin yapabildiği belli bir dinsel dua faaliyetini icra etmekten ibaret olan, yani ekmeğini dinden kazanan bir kesimin finansmanı için harcanıyor.
Ekonomik krize karşı mücadele ederken üzerinde düşünülmesi gereken ülkenin en önemli sorunlarından biri de budur.
Kendisine “Millet ittifakı” adını veren sistem içi muhalefet ise, hazırladığı 10 maddelik bildirgede “özgürlükçü laiklikten” yana olduğunu söylüyor.
“Özgürlükçü laiklik”ten kasıt, tarikatlar ve cemaatlere özgürlüktür ve o da AKP iktidarı tarafından layıkıyla uygulanıyor.
Türkiye’nin ihtiyacı “En hakiki mürşit ilimdir, fendir” diyen Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1920’li ve 30’lu yıllarda hayata geçirilmiş olan Laik Demokratik Cumhuriyeti yeniden eksikliklerini de tamamlayarak hayata geçirmektir.