BRICS’in 14. Zirvesi 23 Haziran tarihinde Çin’in ev sahipliğinde çevrim içi olarak toplandı. Bir yandan Rusya-Ukrayna krizinin devam ettiği, diğer yandan özellikle kapitalist Batı dünyası ekonomilerinin resesyona girmekte olduğunu gösteren belirtilerin yoğunlaştığı günlerde toplanan BRICS zirvesi, gerek zirvede verilen mesajlarla, gerekse hemen ardından yaşanan kimi gelişmelerle artık başka bir dünyada yaşamaya başladığımızın son kanıtı oldu.
Arkamızda kalan 10 yıl içinde eski dünyanın geride kaldığını gösteren birçok gelişmeyi yaşadık. Örneğin, 2014 yılında satın alma gücü paritesine göre yapılan hesaplamalarda Çin, ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi oldu. Öncesinde ABD ve Batı’nın, Gürcistan’ı yanına çekerek Kafkaslara yerleşme girişimlerine Rusya; Osetya’nın bağımsızlığını askeri harekâtla destekleyerek cevap vermişti. Suriye’nin, 2015 yılından itibaren, varlığına ve toprak bütünlüğüne yönelik emperyalist saldırıyı püskürtmeye başlaması, İran’ın ABD öncülüğünde kendisine uygulanan ambargoyu boşa çıkarması, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinden Akdeniz’e uzanacak “2. İsrail Koridoru” planını bozması ve FETÖ darbesini alt etmesi, ABD’nin Afganistan’daki yenilgisi; bütün bunların hepsi ABD’nin başında olduğu tek kutuplu dünya sisteminin sona ermekte olduğunun işaretleriydi.
Ama Rusya’nın Ukrayna’daki operasyonu, daha ilk günden dünyadaki güç dengelerinin ne ölçüde değiştiğini göstermesi bakımından, daha önce değindiğimiz gelişmelerin hiçbiriyle kıyaslanmayacak ölçüde önemliydi.
Birinci olarak Batı dünyası daha önce kışkırtıp cesaretlendirerek Rusya’nın üzerine sürdüğü Ukrayna’yı savaşın daha ilk gününden itibaren deyim yerindeyse ortada bıraktı.
İkinci olarak, savaş en başta Batı ekonomilerini vurdu. Savaşın doğrudan tarafı olan Rusya’da ise enflasyon olabilecek en aşağı seviyelerde ve Rublenin dolar ve Euro karşısındaki değeri yükseliyor.
BRICS ZİRVESİ
İşte bu koşullarda toplanan BRICS zirvesinde verilen mesajlar özel bir önem taşıyor. Batı dünyasının hegemonyacılığı ve savaş kışkırtıcılığı karşısında ülkeler arasında her alanda karşılıklı yarar temelinde barışçı ilişkilerin geliştirilmesini savunan BRICS ülkelerinin verdiği mesajlar dünyamızın büyük çoğunluğu tarafından dikkate alınıyor.
BRICS ülkeleri mevcut halleriyle bile dünya nüfusunun yüzde 43’ünü, yüzölçümünün yüzde 25’ini, Dünya hasılasının yüzde 30’dan fazlasını (SAGP’ye göre) ve gene dünyadaki doğal kaynakların yüzde 60’ına sahip bulunuyorlar. Başlı başına bu veriler bile BRICS ülkelerinin dünyadaki ağırlığı hakkında bir fikir verebilir.
Ama daha önemli gelişme ise şudur: BRİCS, geçtiğimiz Nisan ayında yeni üyelere kapılarını açarak birliği büyütme kararı aldı.
Son zirvenin ardından BRICS’in muhtemel yeni üyeleri arasında adı geçen Arjantin ve İran, BRICS’e üye olmak için başvurdular. İki ülke de Dünyanın en büyük 20 ekonomisi içinde bulunuyorlar. Diğer muhtemel üyeleri bir yana bıraksak bile Arjantin ve İran’ın varlığı ile birlikte BRİCS ekonomik, siyasi ve askeri olarak çok daha büyük bir ağırlığa sahip olacaktır.
DÜNYANIN DÖRTTE ÜÇÜ
BRİCS’in büyümesi, sadece tek tek yeni üyelerin topluluğa katılması şeklinde olmayacaktır. BRİCS üyelerinin her biri, bulunduğu bölgede bir veya birden fazla alt bölgesel birliğin üyesidir ve konumu gereği en önemli ülkesi durumundadır. Latin Amerika’da Mercosur, Güney Afrika’daki bölgesel birlik, Bengal körfezi ülkeleri arasındaki birlik, Asean, Avrasya Ekonomik Topluluğu gibi.
Ayrıca söz konusu ülkeler bulundukları kıtalarda daha büyük birliklerin de üyesidirler. Latin Amerika ve Karayip Ülkeleri topluluğu, Afrika Birliği Örgütü, Şanghay İşbirliği Örgütü, RCEP(Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık) gibi. Dolaysıyla BRICS ülkeleri bu bölgesel birlikler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine önderlik ederek kısa vadede 25 kadar ülkenin, biraz daha uzun vadede ise 120 -130 ülkenin ekonomik ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesi ve güvenliğin sağlanması alanlarında Batı emperyalizminin bugüne kadar baltaladığı, engellemek için bütün gücüyle çalıştığı yeni bir dünya düzenini inşa edebilirler, ediyorlar.
Gelişmekte olan ülkeler bugün itibariyle dünya ekonomisinin yüzde 60’ını oluşturuyorlar. Yüzyıl önce bu payın yüzde 10’un altında olduğunu düşünürsek alınan mesafe hakkında bir fikir edinebiliriz.
Bütün bu veriler kapitalist emperyalizmin, dünyadaki gelişmelere hakim olduğu dönemin artık kesinlikle geride kaldığını gösteriyor.
TÜRKİYE
Bizim açımızdan önemli olan Türkiye’nin ne yapacağıdır. Son olarak Petersburg’da toplanan ekonomi zirvesinde yaptığı konuşmada Rusya devlet başkanı Vladimir Putin Türkiye’ye; BRİCS içinde işbirliği yapma çağrısında bulundu.
Türkiye, jeostratejik konumu, ekonomik olanakları ve bölge güvenliği açısından oynadığı rolü itibariyle önemli bir ülkedir.
Bu büyük avantajlar, bugün AKP iktidarının yaptığı gibi Doğu ile Batı arasında küçük menfaatler elde etmek uğruna izlenen denge politikası için de kullanılabilir. Veya daha doğrusu kullandığını zannedebilir.
Ama Türkiye bütün artılarıyla Doğudaki yerini aldığı, AB kapısında beklemeye son verdiği, NATO üyeliğinden ayrıldığı ve Batı Asya’daki komşularıyla birlikte hareket ettiği zaman en doğru tercihi yapmış olacaktır.
Madrid zirvesinde Rusya’yı hedef alan ortak bildirinin altına imza atan AKP Hükümeti’nin bu “doğru tercihi” yapmaktan çok uzak olduğu da bilinmesi gereken bir başka büyük gerçektir.