19. yüzyıl, Batı Avrupa’da ulusal devletlerin kurulduğu bir tarih dönemidir. Burjuva Demokratik Devrimler, belli bir toprak parçası üzerinde yaşayan, ortak bir tarihe sahip, aynı dili konuşan ve ortak bir Pazar içinde birbiriyle ilişkili olan toplulukların, bir yandan uluslaşması ve diğer yandan bu sürecin siyasi ifadesi olarak da ulusal devletlerinin kurulması anlamına geldi. İstisnalar, doğudaki Avusturya Macaristan imparatorluğu, Rus Çarlığı ve Osmanlı devleti idi. Bunlardan birincisi I. Dünya Savaşının ardından bir dizi ulusal devlete bölündü. İkincisinde 1917 Devrimi oldu ve Sosyalistler iktidara geldi. Üçüncüsü ise Batılı emperyalistlerin sömürgeci saldırısının hedefi olarak parçalandı. İmparatorluğun asli unsuru olan Türkler, tarihin ilk milli kurtuluş savaşının sonunda kendi devletlerini kurdular.
Kısacası 19. Yüzyılda ulusal sorunun çözümü demek, her ulusun kendi devletini kurması demekti. O dönemde her ulusun kendi devletini kurması demek, o ülkede feodal gericiliğin alt edilmesi ve ulus hakimiyetinin gerçekleştiği devrim anlamına geliyordu. Yani ulusların kendi kaderlerini tayin etmesi ileri bir adımdı ve bütün insanlığın lehineydi. Sosyalistler de doğal olarak bu hakkı sonuna kadar kararlı olarak savundular.
SOVYETLER VE ULUSLARIN KADERLERİNİ TAYİN HAKKI
Sovyetler Birliği’nin kuruluşuna önderlik eden sosyalistler; 19. Yüzyılın pratiğinden çıkan teorideki bu yaklaşımı, Devrim sonrasında kendi ülkelerindeki çok küçük ve hatta önemsiz diyebileceğimiz farklılıkları bile ayrı devlet, ayrı özerk bölge kuruluşu vb şeklinde uygulayarak aşırıya götürdüler. Örneğin Belorusya’da yaşayan halk ile Rusya’da yaşayan Ruslar arasında ayrı devlet olarak örgütlenmeyi gerektirecek ne fark vardı?
Aynı durumu Ukrayna’nın ayrı bir devlet olarak örgütlenmesi için de söyleyebiliriz. Rusya ve Ukrayna’yı bilen bir arkadaşa sormuştum: ‘Rusya’da ve Ukrayna’da konuşulan dil ne kadar farklıdır’ diye. ‘İstanbul’da ve Trabzon’da konuşulan Türkçe arasındaki farktan çok daha az’ demişti.
Aynı şekilde nüfusu birkaç bini geçmeyen etnik toplulukların ayrı özerk bölgeler şeklinde örgütlenmesi, hatta bazı ölü dillerin bile diriltilmesi bu aşırıya kaçan uygulamanın başka örnekleri olarak alınabilir.
İnsanlık her kabilenin neredeyse ayrı bir dilinin olduğu tarih dönemlerinden büyük insan topluluklarının aynı dili konuştuğu dönemlere doğru evrildi ve evriliyor. Karşı çıkılması gereken bu sürecin zorla yapılmasıdır. Doğal asimilasyon ve ulusal devletler içinde farklı etnik kökenlerden gelen halk topluluklarının zaman içinde aynı dili konuşmaya başlamaları toplumsal gelişmenin gereğidir ve kaçınılmazdır.
Sosyalistler, etnik topluluklar ve milletler arasındaki farkların derinleştirilmesinden yana olamazlar. Tam tersine süreç içinde doğal asimilasyon biçiminde etnik, bölgesel farklılıkların ve hatta farklı milletlerin birbirine yakınlaşması, benzeşmesi, elbette herbir unsurun farklılığını, bir zenginlik kaynağı olarak değerlendirerek daha büyük birliklerin yaratılması doğru olan yaklaşımdır.
PUTİN’İN KONUŞMASI
Ukrayna sorununun bugün Batılı emperyalistlerin elinde Rusya’ya karşı yürütülen kuşatma kampanyasının bir malzemesi olarak değerlendirilmesinin ardında, sosyalistlerin milli mesele konusunda, başlangıçtaki hatalı yaklaşımlarının payı vardır.
Putin, 21 Şubat günü yaptığı ulusal sesleniş konuşmasında bu konuda yaptığı değerlendirmede önemli gerçeklere işaret etti.
“Modern Ukrayna, Sovyetler eliyle Rusya tarafından ihdas edildi, yaratıldı. Lenin ve yoldaşları tarihi Rusya’dan toprak kopartmak pahasına Ukrayna’yı meydana getirdi. Kruşçev, biliyorsunuz Kırım’ı Ukrayna’ya bağladı. Lenin, devlet kurma ilkelerinde hatalıydı. Bu anlattıklarım tarihi bir olgu. Ve Lenin, Stalin, Kruşçev ve diğerleri Ukrayna SSC’ni meydana getirdi. Ülkelere SSCB’den ayrılma hakkı vermek, (ülkenin) temeline döşenen bir mayındı. Sovyet geçmişimiz ve yapılan hataları değiştiremeyiz ama bunları doğrudan lafı çevirmeden anlatabiliriz.”
“Ukrayna bizim için sadece bir komşu değil, aynı zamanda tarihsel akrabamız, kültüren ve dinen, Slav ve Ortodoks yakınımız. Ukrayna, tarihimizin bir parçası…”
Emperyalizm, sömürgeleştirdiği veya kendi etki alanına kattığı ülkelerde yüzyıllardır bir arada barış içinde yaşayan hakları birbirine karşı kışkırttı, böldü ve sonu gelmez çatışmalar içine düşürdü. Ukrayna’da yaşadığımız olay budur. Hitler ve ardından ABD, Ukraynalıları; ne açıdan bakarsanız bakın kendilerinden çok farklı olmayan Ruslara karşı kışkırttı. Sonuçta bugünkü tablo ortaya çıktı. Bu tablonun ortaya çıkmasında sosyalistlerin milli meselenin çözümü konusunda geçmişte yaptıkları hataların payının olduğu bir gerçektir.
- YÜZYILDA ULUSLARIN KADERLERİNİ TAYİN HAKKI
Artık 21. yüzyıldayız. “Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı”nın, ayrı devlet kurma hakkı olarak anlaşıldığı tarihi dönem geride kaldı. Bugün ulusların kaderini tayin hakkı demek, emperyalist hegemonyacılık ve saldırganlığa karşı gelişmekte olan ülkelerin bir araya gelmesi ve bölgesel birlikler oluşturması anlamına geliyor.
Elbette bütün ulusların ve etnik toplulukların kültürel varlıkları güvence altında olmalı, korunmalı ve bu konuda bütün anti demokratik uygulamalara karşı durulmalıdır.
Buradan hareketle Ukrayna sorununa dönecek olursak; 20 yüzyılın başındaki hatalı yaklaşım olmasaydı bugün büyük ihtimalle Ukrayna sorunu diye bir sorun olmayacaktı. Ama öte yandan 100 yıllık uygulamanın ortaya çıkardığı fiili bir durum var. Bugün artık, “Ukrayna, yapay bir devlettir” diyerek için içinden çıkmak o kadar kolay değil.
100 yıllık ayrı yapılanmanın, yaşanan çatışmaların ortaya çıkardığı ve ancak zaman içinde çözümü olabilecek bir sorunla karşı karşıyayız.
Bugün dünya halklarının baş düşmanı olan ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerine karşı bütün milletlerin birliği, dayanışması ve bu birlik-dayanışmanın bugünkü ifadesi olan bölgesel birlikleri hayata geçirerek kendi kaderini tayin hakkının; halkların lehine gerçekleştirilmesi sağlanabilir.