DURUM ELVERİŞLİDİR
Son zamanlarda çeşitli Sosyalist parti ve gruplar arasında birlikte hareket etme yönünde arayışların olması sevindirici bir gelişmedir. Bu gelişmenin gerçekten sonuç verici bir noktaya evrilip evrilmeyeceğini, 2023 yılında yapılacak olan seçimler öncesinde göreceğiz. İyimser olmak açısından çeşitli nedenler sayılabilir.
Birinci olarak her şeyden önce 2020’lerin Türkiye’sinin çok çeşitli bakımlardan 1960 -70’lerin Türkiye’sinden farklı olmasıdır. Nüfusunun yüzde 60’tan fazlasının köylerde yaşadığı Türkiye’den, nüfusun yüzde 80’den fazlasının şehirlerde yaşadığı Türkiye’ye geldik. Gerçi tarikat ve cemaatlerin canlanması anlamında bugün 1960’larla kıyaslanmayacak ölçüde geriye, Ortaçağ’a doğru gittiğimiz bir başka gerçektir. Türkiye bugün, emperyalizm ve işbirlikçi büyük burjuvazi ile beraber hareket eden bir tarikatlar koalisyonu tarafından yönetilmektedir. Onun için günümüzün temel görevi, hâlâ tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’yi gerçekleştirmektir. Bugün Sosyalist solda yer alan hemen hemen bütün Parti ve oluşumların bu temel görevden bahsetmeleri aynı zamanda büyük birleşme açısından zeminin uygun hale geldiğini göstermektedir.
İkinci olarak üzerinde duracağımız nokta, Devrimin nesnel koşulları açısından Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda yaşanan büyük değişmedir. 1970’lerde genel olarak Sosyalist sol, yakın zamanda gerçekleşecek bir Devrim beklentisi içindeydi. Bugün dönüp geriye baktığımızda 1970’lerin Türkiye’sinde nesnel koşulların Devrim açısından hiç de uygun olmadığı gerçeğini tespit edebiliyoruz. 1960’larda ortalama yüzde 7 gibi yüksek bir oranda büyüyen bir ekonomi, 1970’lerde büyüme oranı biraz düşse de gene de gelişen bir ekonominin olduğu koşullarda toplumun Devrime ihtiyaç duymayacağı açıktır.
Ama mevcut sistem içinde gelişen ve geleceği olan bir ülkeden şimdi sistem içinde gidilecek bir yolu kalmayan ülkeye geldik. Yani Devrimin nesnel koşullarının olmadığı bir ülkeden Devrim yapmaktan başka çaresi kalmayan bir ülkeye dönüşmüş olmak söz konusudur.
Devrimin nesnel koşullarının olgunlaşması o Devrimin öznesi olacak devrimcileri de etkiler ve tarihi rollerini oynamaya zorlar. Bu nesnelliği birleşmeyi zorlayacak bir etken olarak ele alabiliriz.
Üçüncü olarak belirtmemiz gereken nokta, Sosyalist Sol’un hemen hemen tamamında, bir bütün olarak Cumhuriyet Devriminin kazanımlarının günümüzde vermekte olduğumuz mücadele konusunda ne anlam ifade ettiği konusunda yaşanan bilinç sıçramasıdır. Sosyalist solun Atatürk önderliğindeki Milli Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyet Devrimimizin kazanımlarını küçümsediği günler geride kaldı. Sosyalistlerin önemli bir kısmı deyim yerindeyse Atatürk’ü ve Cumhuriyet devriminin önemini yeniden keşfetti.
Gerek ABD emperyalizminin 12 Eylül darbesiyle ve sonrasında bölgemizde gerçekleştirdiği askeri işgaller, milli ekonominin özelleştirmelerle yıkıma uğratılması, etnik ve irticai terör örgütlerinin arkasındaki güç olarak emperyalizmin yarattığı yarattığı tehdit ve Ortaçağ özlemcisi örgütleri canlandırılarak laik demokratik kazanımların adım adım ortadan kaldırılması karşısında Sosyalistler, toplumumuzun ezici çoğunluğu gibi bütün bu tehditlere karşı mücadelede tarihimizin en büyük devrimci atılımı olan Cumhuriyet Devriminin kazanımlarını sarılmanın önemini kavradılar.
Günümüz Türkiye’sinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimi,toplumumuzun büyük çoğunluğunu birleştirdiği gibi Sosyalistleri de uyandırıyor ve birleştiriyor
Dördüncü olarak belirtmemiz gereken etken, 50 yıllık parçalanma döneminin sonuçlarının, bütün sosyalist Parti ve örgütler açısından olumsuz bir öğretmen olmasıdır. Parçalanma bu partilerin hiçbirisine fayda getirmedi, tam tersine ülke siyasetinde hiçbir ağırlığı olmayan, sokaktaki yurttaşın bihaber olduğu, kendi küçük dünyalarında yaşayan örgütlenmeler olmanın ötesine geçemediler. Deyim yerindeyse onların dünyadan haberi yoktu, dünyanın da onlardan.
Öte yandan nüfusun yüzde beşinin kendini sosyalist olarak tanımladığı günümüz Türkiye’sinde şu anda değişik sosyalist örgütlenmeler içinde olan birikimin en azından anlamlı bir kesiminin bir araya gelmesi durumunda gelişmelere yön verecek bir kuvvetin ortaya çıkacağı tartışma götürmez.
2012 – 2014 yılları arasında Türkiye’de yüzbinlerin ve hatta milyonların sosyalistlerin önderliğinde harekete geçtiğini ve çok önemli başarılar kazanmış olduğunu hatırlayalım. AKP’nin Anayasa girişiminin başarısızlığa uğratılması, Haziran ayaklanmasında Sosyalistlerin rolü, Silivri duvarlarının yıkılması ve nihayet bütün bu mücadelelerin sonucu olarak AKP-FETÖ-PKK koalisyonunun parçalanması gerçeği üzerinde düşünmekte yarar vardır. Yakın geçmişte elde edilen bu başarılardan çok daha fazlası, sosyalistler arasında birleşmenin gerçekleştirilmesi durumunda önümüzdeki yıllar içinde yaşanabilir.
Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşamaktadır, emperyalizmin Türkiye’yi istikrarsızlaştırma planının bir parçası olarak Türkiye’ye yığılan 8 milyon mültecinin oluşturduğu sorun patlamaya hazır bir bomba gibidir ve toplum büyük bir arayış içindedir. Bütün sorun, arayış içindeki kitlelere önderlik edecek devrimci öncünün inşasıdır. Bu durumda devrimin öznel koşulu da gerçekleşmiş olacaktır.
Devrimin nesnel ve öznel koşullarının birlikte varlığı, başarıyı mümkün kılar.
Beşinci olarak Dünyada şimdi yeniden sosyalizm rüzgârları esiyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinde sosyalistler birbirlerinin peşisıra zaferler kazanıyorlar. Çıkmaz içindeki kapitalist dünyada arayış içindeki insanlar, onların yaşadıkları krizlerin dışında kalan ülkelerin sosyalist oldukları gerçeği ile yüzleşiyorlar. Sosyalist Çin, şu anda dünyanın en büyük ekonomisi, Dünya nüfusunun yüzde 40’ına, ekonomisinin yüzde 30’una ve doğal kaynaklarının yüzde 60’ına sahip ve yakın zamanda daha da büyüyecek olan BRICS’in motor ülkesi… 2020 yılından itibaren bütün dünyayı kasıp kavuran Korona salgınına karşı en başarılı mücadeleyi Sosyalist ülkeler verdiler. Kısacası sosyalizmin yıldızı parlıyor şimdi.
Sosyalizmin yıldızının parlaması doğal olarak ülkemizde de halk içinde sosyalizme yönelişi güçlendirmektedir. Bazı kamuoyu yoklamalarında halkımızın yüzde beşinin kendisini Sosyalist olarak tanımlaması önemlidir, çok ciddi bir rakama işaret etmektedir. Bu nesnelliğin sosyalistleri, iktidar olma yolunda bir araya gelmede olumlu anlamda etkileyeceği açıktır.
SOSYALİSTLERİN İTTİFAKI MI, BİRLİĞİ Mİ?
Ama bugün çeşitli Sosyalist parti ve örgütler içinde hakim olan eğilimin aynı Parti çatısı altında bir araya gelme çabası değil, birlikte hareket etmelerini sağlayacak “ittifakı” gerçekleştirmek olduğu görülüyor. Elbette bu da olumsuz bir durum değil ama bu durumun 50 yıldır süren parçalanmanın bilinçlerde yarattığı ‘kendi dünyasında yaşamaktan memnun olma ruh hali’nin sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
Sosyalistler, işçi sınıfı partisi olma, ilk aşamada işçi sınıfı öncülüğünde bütün halk sınıflarının milli demokratik iktidarını gerçekleştirme ve sınıfsız toplum hedefine ilerleme gibi temel konularda anlaştıktan sonra, kendi içinde daha tali konularda fikir ayrılıklarını bir zenginlik olarak kabul etme anlayışında olmalıdırlar. Kararlar, demokratik tartışmalarla organlarda alınacak ve alınan kararlara bütün Parti uyacaktır. Elbette bu söylediklerimiz 200 yıla yaklaşan örgütlü mücadele pratiği içinde sosyalistlerin uygulayıp geliştirdikleri genel örgütlenme ilkeleridir.
Türkiye sosyalistleri şimdi bütün bu ilkeleri kendi hayatlarına uygulayabilme kabiliyetine sahip olduklarını gösterme durumundadırlar.
Çünkü tarih, sosyalistleri tarihi rollerini oynamaya çağırıyor