Provokasyon ve istismar iklimi

Şarkıcı Gülşen’in bundan tam dört ay önce, 30 Nisan 2022 günü bir konser sırasında orkestra üyelerine yönelik olarak yaptığı bir espri, birden bire Türkiye’nin bir nolu gündem maddesi oluverdi. İktidarın bütün yetkilileri, sözcüleri ve basındaki bütün kalemşörleri, kampanya halinde şarkıcıya yüklendiler.

Sonuç: Ceza yasasının açık hükümleri çiğnendi ve şarkıcı Gülşen hakkında tutuklama kararı verildi.

Bu arada şunu da belirtelim: Hangi kesim olursa olsun, belli bir camianın tümünü hedef alan hakaret ifadeleri yanlıştır, kabul edilemez. Nitekim söz konusu şarkıcı hanım da böyle bir kastının olmadığını, yanlış anlaşılmadan dolayı özür dilediğini belirtti.

Ama bu olayın bir kez daha ortaya çıkarmış olduğu bazı gerçekler vardır ki üzerinde asıl durulması gereken de bu gerçekledir.

DÖRT AY SONRA NEDEN?

Birinci olarak bu olay, ümitsizce bir gündem değiştirme çabasıdır.  AKP’nin can havliyle dört ay önce olmuş bir konuşmayı gündeme taşıması, üzerinde deyim yerineyse adeta tepinmesi, bu Parti’nin aslında ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyor.

İktidar Partisi; ekonomik kriz, sığınmacılar sorunu, İsrail ile ilişkileri hızla düzeltmesinin kendi tabanında yaratacağı hoşnutsuzluk, NATO konusundaki zikzaklar, Doğu Akdeniz’de  Mavi Vatanımızın sınırları içinde, Rum kesiminin yabancı şirketler aracılığıyla yaptığı doğal gaz arama faaliyeti karşısında hiçbir şey yapamama vb konular dolaysıyla kendisine yönelen halk tepkisinden, gündemi değiştirerek kurtulmaya çalışıyor.

İkinci olarak bu gelişme, seçime doğru giderken artık daha sık karşılaşacağımız belli olan provokasyonların bir örneği olmuştur. Yalova Üniversitesi öğretim üyesi Ebubekir Sifil’in “namaz kılmayanlar öldürülebilir” şeklindeki açıklaması da benzer bir başka provokasyondur.

Ankara’da geçenlerde Cemevlerine yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılar da provokasyondur. Burada da görülmesi gereken, iktidarın, izlediği Laik Cumhuriyet düşmanı politikalarla bu tür saldırılar için elverişli zemini yaratmış olduğudur.

AKP iktidarı, kaçınılmaz çöküşünü, böylesine provokasyonlara başvurarak önleme peşindedir. Birilerinin, toplumu inançlar temelinde ayrıştırmayı, bu ayrışmayı iç çatışma boyutuna ulaştırmayı, kendileri için iktidarlarını sürdürme yolu olarak gördüğü anlaşılıyor. Bu, milletin felaketi üzerinden kendisine ikbal kapısı aralama arayışıdır

Üçüncü olarak bu olay çok açık bir dini istismar olayıdır. AKP her zaman yaptığı işi yapmaktadır. Ama geçmiş dönemlerden farklı olarak bugün önemle görülmesi gereken, dini duyguları istismarda ısrarın, “halkı kin ve düşmanlığa sevk ederek” sonuçta milletin bir bütün olarak acısını çekeceği çatışmalara yol açma aşamasına gelmiş olduğu gerçeğidir.

Dördüncü olarak koparılan bu kadar gürültünün ve verilen orantısız cezanın ardında siyasal İslamcıların hedeflerine yürürken olabilecek itirazlara gözdağı verme isteği yatmaktadır. Türkiye’deki İmam Hatip Okulları sayısının, imam hatip ihtiyacını karşılamakla bir ilişkisi yoktur. 70 yıl önce “cenazelerimizi kaldıracak din adamımız yok” benzeri gerekçelerle açılan imam hatip okulları, bugün imam hatip yetiştirmenin çok çok ötesine ulaştı. Bir temel eğitim kurumuna dönüştü. Bir çok yerde ailelerin, çocuklarını, imam hatip okulu dışında bir okula gönderebilme olanakları kalmadı. Bu durum doğal olarak tepkilere yol açmaktadır. Şarkıcı Gülşen’e uygulanan tutuklama, işte bu tepkileri bastırmaya yönelik yönelik bir gözdağıdır aynı zamanda.

2023 SEÇİMLERİNE GİDERKEN

Türkiye bir kader seçimine gidiyor. Başta iktidar sözcüleri olmak üzere hemen herkes bunu tekrarlayıp duruyor.

2023 seçimini “kader seçimi” yapan gerçek, iktidarın yolun sonuna gelmiş olması ama öte yandan savunduğu dünya görüşünün bir sonucu olarak bu durumu adeta “dünyanın sonu” olarak algılamasıdır. Bundan dolayı iktidarını sürdürmek için her yola başvurmayı mübah olarak gören bir zihniyet ile karşı karşıyayız.

Onun için ne yazık ki kaynağı, iktidar sahipleri olan bir “Provokasyon iklimi”ne girmiş durumdayız. Elbette bu durumun, Türkiye yönelik malum emelleri olan emperyalistler (başta ABD emperyalizmi olmak üzere) açısından son derece elverişli bir durum yaratmış olduğu kuşkusuzdur.

Bağımsız Türkiye’den, Laik demokratik cumhuriyetten yana olan bütün yurttaşların bu gerçeğin bilincinde olarak sorumlulukla hareket etmesi gereken günlerdeyiz.