Seçime az bir zaman kaldı. Sistemin halkın önüne koyduğu, gerçekte ise birbirinden çok farklı olmayan seçeneklerin karşısına kitleler açısından umut olabilecek bir sistem dışı seçenek koymak açısından ise çok daha az zaman var. Çünkü son üç ay seçim propaganda dönemidir ve o dönem öncesinde seçime nasıl katılacağının kesinleştirilmesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında önümüzde üç veya en fazla dört aylık bir zaman bulunuyor.
Sistem dışı ittifakın muhtemel bileşenleri açısından duruma baktığımızda aşılması gereken bazı yanlış anlayışların olduğunu görüyoruz. Bu anlayışların başlıcaları şunlardır:
Birinci olarak kimi Sosyalist Partiler içinde hala etkili olan yanlış eğilimler üzerinde durmak gerekiyor. Mustafa Kemal Atatürk bundan tam 118 yıl önce “Evvela Sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı” demişti. 2022 Türkiye’sinde ise sosyalistlerinin önemli bir kısmının ne yazık ki, “Türkiye maddesini anlamada” sorunlarının olduğunu görüyoruz. Anlaşılması gereken “madde” nedir? Türkiye, emperyalizme çok çeşitli açılardan bağımlı ve bağrında feodal kalıntıları hala güçlü bir şekilde barındıran bir ülkedir. Ve Türkiye, büyük bir krizin içindedir ve bu kriz bir “kaos”a dönme işareti vermektedir. Bu durum, sadece sosyalistleri ve emekçileri değil, bir avuç, kaderini emperyalistlerle birleştirmiş işbirlikçi ve harami dışında kalan toplumun hemen hemen bütün kesimlerini ilgilendirmektedir. Dolaysıyla sosyalistlerin içinde bulunduğumuz tarihi dönemde önündeki görev, bütün milli sınıfları birleştirmek için çalışmak olmalıdır.
Bu tarihi görevi başarmak için sosyalistlerin 1970’lerden bu yana müzdarip oldukları bazı “hastalıklarını” aşmaları gerekiyor. Sosyalistlerin, kendilerine kurmuş oldukları dünya içinde yaşamaktan memnun olma ruh halini veya bütün dünyanın kendi yarattıkları dünyadan ibaret olmadığı gerçeğini bilince çıkarmaları ve ona göre hareket etmeleri gerekiyor.
Dünyayı kendi küçük dünyalarından ibaret sanma bilinci, Türkiye gibi ülkelerde hala çok güçlü bir şekilde yaşamakta olan tarikat bilincinin sosyalist saflara yansımasıdır. Tarikatın kendi doğruları, kendi yanlışları; kendi şeyhleri ve müritleri vardır. Sosyalist sol içinde de ne yazık ki binlerce yıldır toplumumuzun genlerine kadar işlemiş olan tarikat davranışının güçlü izlerini görebiliyoruz. 2023 seçimleri öncesinde tarihi bir fırsatın önümüze geldiği koşullarda da bu tarikat refleksleri ile karşılaşabiliyoruz.
İkinci olarak sistemin üç seçeneği dışında kalan kimi partilerde Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusunda bazı sıkıntıların olduğu görülüyor. Hiç şüphe yok ki Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilecek çok sayıda değerli isim vardır. Ama burada önemli olan adayın hangi partiden veya kim olduğu değil, aday etrafında mümkün olan en geniş uzlaşının sağlanmasıdır. Elbette Cumhurbaşkanı adayının niteliklerini tartışmıyoruz burada. Birikimiyle, nitelikleriyle, geçmişiyle, tecrübesiyle Cumhurbaşkanı olmaya layık isimlerden söz ediyoruz. Bu kriterleri de taşıyan en uygun adayı tespit etmenin yöntemi, İttifak içinde yer alacak Partilerin bir araya gelmesi, adaylar üzerinde yapılacak görüşmelerin sonrasında demokratik oylamayla en çok oyu alacak isim üzerinde birleşmenin gerçekleşmesidir. Unutulmaması gereken kritik nokta şudur: Arayış içindeki geniş kitlelerin dikkatini çekecek olan; isimden çok, o ismin arakasında toplanmış olan siyasi partilerin temsil ettiği toplumsal yelpazenin genişliğidir.
Üçüncü olarak aşılması gereken yanlış, adayın ancak mutlaka mevcut Partiler dışındaki bir isim olması gerektiği ve bu ismin de Partiler tarafından değil. Partiler dışı kimi örgüt ve inisiyatiflerin çalışmaları ile belirlenebileceği yanılgısıdır. Oysa Türkiye’nin içinde bulunduğu darboğazdan ve sürüklenmekte olduğu kaostan kurtuluşuna önderlik etmede önemli rol üstlenecek olan Cumhurbaşkanı adayımız, Türkiye İttifakı içinde yer alan Partilerden birinin mensubu da olabilir, hiçbir Partinin üyesi olmayabilir de. Burada görülmesi gereken gerçek; Partileri dışlayarak hiçbir başarının elde edilmeyeceğidir. “Biz belirleyelim adayı ve siyasi Partiler de desteklesin” anlayışı gerçekçi değildir ve hayata uymaz. Unutulmamalıdır ki siyasi Partilerde örgütlü olan yurttaşlar, toplumun, ülke sorunlarına en duyarlı kesimini oluştururlar dünyanın her yerinde.
PROGRAM
Dördüncü olarak, İttifak’ın muhtemel bazı bileşenlerinin program konusundaki yanlış anlayışlarıdır. Bir siyasi yapı olarak kendilerini diğer partilerden ayıran programa ilişkin kimi tespitlerini, İttifakın programı olarak görmek istemeleridir.
Sistem dışı ittifakın programı basit ve genel olmalıdır. Türkiye’nin en temel sorunlarının çözümünü de içeren genel ilkelerden oluşmalıdır. Programda ayrıntıya gitmek birleşmeyi de zorlaştırır. Öte yandan ülkenin en temel sorunlarının çözümünde kaba hatlarıyla ne yapılması gerektiği noktasında birleşen partilerin, mücadele içinde birbirlerini daha yakından tanıyacakları ve giderek genel bazı ilkelerin ötesinde daha fazla konuda birbirlerine yakın görüşlere geleceği de bir başka gerçektir.
“İttifak”ın programı şu belli başlı maddelerden oluşmalıdır.
1. Tam bağımsız Türkiye… Her konuda Türkiye düşmanı olan Batı İttifakı içinde değil, Atatürk’ün “Bölge Merkezli Dış Politika”sıyla Türkiye’nin bağımsızlığını ve güvenliğini sağlamak.
2. Laik demokratik Cumhuriyet. “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olamaz.”
3. Stratejik kuruluşların kamu mülkiyetinde olduğu, halkçı devletçi karma ekonomik sistem…
4. Başkanlık sistemi değil, Güçlendirilmiş Meclis yönetimi…