Toplumun yarısı ayaklarından zincirle bağlanırsa!…

Tayyip Erdoğan, Partisine katılım töreninde, karısının doktora yapmakta olduğunu söyleyen bağımsız milletvekili Mehmet Ali Çelebi’ye; “Kadının asıl kariyeri çocuk yapmaktır” dedi.

Erdoğan, Ortaçağ’ın kadına bakışını dillendirmiştir. Buna göre kadının asli ve hatta tek görevi kocasına hizmet etmek, onu memnun etmek, çocuk doğurmak ve o çocuklara bakmaktır.

Sadece İslam dünyasında değil, sınıflı topluma geçişle birlikte hemen hemen dünyanın bütün toplumlarında kadının payına, ikinci sınıf insan konumuna düşmek kaldı. Özellikle bütün tek tanrılı dinler bu ikinci konuma ilahi bir “meşruluk” kazandırdılar.

İslamiyet’le birlikte Türklerde de kadınlar, toplumsal statü konusunda aynı kaderi yaşadılar. Öncesinde, hayatın her alanında erkekle yanyana olan kadın gitti, onun yerine erkeğin hareminde adı olmayan kadın geldi. Gene de Türkler, İslamiyeti kendi tarihsel birikimleriyle harmanlayarak, kadının toplumdaki yeri konusunda diğer İslam ülkelerinden oldukça farklı bir pratiği, Anadolu’da yaşatabildiler.     

SELEFİ – VAHABİ ANLAYIŞ

İslam’ın Selefi – Vahabi yorumu ise kadını “şeytanlaştırdı”. Toplumsal hayattan tamamen dışladı. Kadınların salt bir cinsel obje olduğu,  iş hayatında kesinlikle olamayacağı, bırakın kadının doktora yapmasını, “kız çocuklarının okula gönderilmemesi” gerektiği görüşü bu çevrelerin bilinen görüşüdür.

Hatırlanacağı üzere geçenlerde vefat eden ve cenaze törenine AKP Hükümetinin en üst düzeyde katıldığı İsmailağa Dergâhı’nın şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu, sosyal medyaya düşen bir vaazında kız çocuklarının okula gönderilmesinden yana olmadığını söylüyordu.

Tayyip Erdoğan, Çelebi’nin AKP’ye katılımında yaptığı konuşmada Ustaosmanoğlu’nun bu sözünün gereğini yapmıştır.

Ama Erdoğan’ın ifade ettiği konuma düşürülmüş olan kadın, gerçekte köleleştirilmiştir. Kadın da erkek gibi düşünen, üreten bir varlıktır. Hemen her konuda erkekten daha aşağı bir konumda değildir. Kadın; siyasette, üretimde, devlet yönetiminde, eğitimde, sanatta, kültürde; kısacası hayatın her alanında erkekle aynı düzeyde yer alabileceğini tarih boyunca ve bugün sürekli olarak kanıtlamıştır. Aynı şekilde çocuk bakımı ve yetiştiriciliğini de sadece kadının görevi olarak görmek, erkeği bu “görevden muaf tutmak” bilimsel değildir, çocuğun yetiştirilmesinde yanlış bir anlayışın ifadesidir.

Kadının bütün bu yeteneklerini yok sayarak onu erkeğin hizmetçisi ve sadece görevi üremek olan bir varlığa dönüştürmek, aslında onu toplumsal hayattan dışlamaktır ve gerçekte topluma da en büyük kötülüğü yapmaktır. Öte yandan biricik görevi doğurmak ve doğurduğu çocuğa bakmak olan bir kadının, o görevi de doğru bir şekilde yapamayacağı bir başka gerçektir.

Tayyip Erdoğan, doktora yapmakta olan bir kadın için, ‘onun asli görevi çocuk doğurmaktır” derken, Selefi –Vahabi anlayışın kadına bakışını seslendirmekten başka bir şey yapmamaktadır.

KADIN DEVRİMİ    

Cumhuriyet Devrimimiz aynı zamanda bir “Kadın Devrimi”dir. Kadınları ikinci sınıf insan olarak gören Ortaçağ anlayışı bu “Kadın Devrimi”yle yıkıldı. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin önüne koyduğu hedefi; “muassır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak” olarak belirlerken, bu hedefe kadın ve erkek, ancak milleti oluşturan bütün bireylerin seferber edilmesiyle ulaşılabileceğini biliyordu.

Ve bu düşüncesini de her vesileyle dile getirdiği bilinen bir husustur.

“Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer yarısı semalara yükselsin? Şüphe yok ki ilerleme adımları, dediğim gibi iki cins tarafından beraber arkadaşça atılmalı ve ilerleme ve yenilik alanında birlikte yol alınmalıdır.”

İşte bu anlayış, Türkiye’yi bütün diğer İslam ülkelerinden farklı kıldı. Tayyip Erdoğan ise şimdi bu farkı ortadan kaldırmak için çalışmaktadır.

Mehmet Ali Çelebi’ye gelince… Halkımızın, bir zamanlar “Mustafa Kemal’in askeri” olduğu için sevdiği, bağrına bastığı Teğmen Çelebi’nin içine düştüğü durumlar için söylediği güzel bir söz vardır:

“Allah, hiç kimseyi bu duruma düşürmesin!”