AKP’nin Siyasal İslam projesinin toplumsal tabanı

AKP’nin 20 yıllık iktidarının sonunda, varlığı ve geleceği bu partinin devlete hakim olmasına bağlı olan ciddi bir toplumsal taban yaratılmıştır. Toplumsal barış ve birliğe yönelik en büyük tehditler arasında, böyle bir gerçekliğin olduğunu görmek son derece önemlidir.

AKP’nin 20 yıl içinde yarattığı bu kesim, toplumumuzun yaklaşık olarak dörtte birini oluşturuyor. Bugün yaşadığı bütün ağır sorunlara rağmen, bu tablonun sorumlusu olan Parti’ye olan desteğin, hala yüzde 35’lerde olmasının ardında bu gerçek vardır.

FAKİR FUKARA BAKANLIĞI

AKP’nin dünya görüşü, ülke zenginliklerinin belli ellerde toplanmasını, nüfusun büyük çoğunluğunun ise, o zenginlerin eline bakan dilenciler olmasını son derece normal görür. Zengin, malının kırkta birini “zekat” olarak verirse “Allah’a karşı” görevini yerine getirmiş olur. Devlete vergi verme diye bir “görev” ise söz konusu değildir. 1400 yıl önce vergi diye bir uygulama yoktu çünkü.

Gerçekte bir “Sadaka Dağıtma Bakanlığı” olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bütçesine bakmak bile bu durumu anlamak için yeter. 1980’li yıllarda, Özal döneminde ilk ortaya çıktığında adı “Fak Fuk Fon” idi; Fakir Fukara Fonu. Gerçek amacına uygun bir adlandırma!

Bakanlığın 2020 yılı bütçesi 74 milyar, 2021’de103 milyar, 2022’de 148 milyar idi. Bütün bakanlıklar içinde büyüklük olarak her zaman ilk beş arasında yer aldı.

Yetkililerin verdiği bilgiye göre toplam olarak 11 milyon aile, bir yıl içinde ise yaklaşık dört buçuk milyon aile sosyal “yardım” (sadaka) almaktadır.

2017 yılında Cumhurbaşkanlığı referandumu için Muş’a gittiğimde sayın Vali’yi ziyaret etmiştim. Vali bey devlet olarak 2016 yılında Muş’ta 280 milyon tl vergi topladıklarını ama Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nün aynı yıl Muş’ta 230 milyon tl para yardımı yaptığını söylemişti. Oturmuş o günün rakamlarıyla bir hesap yapmıştım. 230 milyon lirayla Devlet, Muş’ta, asgari ücret üzerinden tam 13 bin kişiye iş olanağı yaratabilirdi. Ama bu yapılmıyor, sadaka dağıtılıyor.

Çünkü çalışan insan başı dik insandır, hakkını arayabilir, haksızlığa karşı çıkabilir; ama sadaka ile geçinen insan başı eğik insandır, kendisine sadakayı verene sadece minnet duyar, tabi olur.

İşte AKP bundan dolayı yatırım yapmak, iş alanı yaratmak, ekonomiyi bu şekilde geliştirmek yerine bir yandan gelir dağılımındaki adaletsizliği büyüterek bir avuç yandaşına büyük zenginlikler kazandırıyor, öte yandan milyonları dilencileştiriyor.

RUHBAN SINIFI

AKP’nin toplumsal tabanı içinde ikinci olarak “ekmeğini dinden kazanan kesimi” saymak gerekir. İslamiyet’te ruhban sınıfı yoktur. Yüzyıllar boyunca İslam ülkelerinde din hizmetlerini görenlerin aynı zamanda bir meslekleri de vardı. Din adamları esnaftılar, zanaatkârdılar, çiftçiydiler vb.

Ama 20. yüzyılda İslam ülkelerinde emperyalizme bağımlılığın bir sonucu olarak olmayan ruhban sınıfı yaratıldı. Türkiye’de de1950’lerden sonra adım adım “ekmeğini dinden kazanan” büyük bir toplumsal kesim yaratıldı. Bütün yaptıkları her inanan yurttaşın her gün yaptığı işi yapmak olan ama bunun karşılığında maaş alan bir “görevliler” ordusu!

Bir kez böyle bir ruhban sınıfı yaratıldıktan sonra bu kesim kendi varlığının neden gerekli ve zorunlu olduğunu kanıtlamak için yeni yeni dini ritüeller, “iş”ler icat etmek ihtiyacı duyar kaçınılmaz olarak. 4 -6 yaş çocuklarına kuran kursları, sayıları büyük bir hızla artan “kadın vaiz”ler, imam, vaiz ve çalışanlarının maaşlarının devlet tarafından karşılamasının ardından, cemaati olsun olmasın şehir ve kasabalarda durmadan inşa edilen camiler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugün sayısı 150 bine dayanmış olan personeli, Kuran Kursları, İmam Hatip Ortaokulu, Liseleri ve İlahiyat Fakültelerinde istihdam edilen yüzbinler, zorunlu yapılan din dersleri öğretmenleri vb. vb.

Artık neredeyse yasal hale gelmiş tarikat ve cemaatlerin istihdam ettikleri görevlilerin sayısı, tarikat ve cemaatlerin dini eğitim veren medreselerinde çalışanlar, esas olarak müritlerin bağışları ve devletin sunduğu olanaklarla faaliyet gösteren ve her biri bir “holdinge” dönüşmüş olan vakıflar; bütün buralardaki görevliler; devletin din hizmetlerinde istihdam ettiklerinden çok daha fazladır. Toplam olarak aileleriyle birlikte milyonlarla ifade edebileceğimiz bir kitle söz konusudur.

Bu kitle açısından AKP iktidarının devam etmesi hayati önemdedir.

10 MİLYONLUK SIĞINMACI ORDUSU

Üçüncü olarak, – son olarak YSK tarafından açıkladı; Oy kullanma hakkına sahip olan Suriyeli mülteci sayısı 466 bin kişi. Yani yaklaşık olarak seçmenlerin yüzde birine tekabül ediyor. Son hızla vatandaşlık verilmeye devam edildiği için bu rakamın seçim kampanya döneminin başlayacağı güne kadar daha da artacağını söyleyebiliriz. Ayrıca Türkiye’de sadece Suriyeli sığınmacılar yok. Toplam olarak 10 milyona dayanmış olan sığınmacıları son hızla vatandaş yapma gayreti, AKP’nin her koşulda kendisini destekleyecek bir seçmen kitlesi yaratma amacının sonucudur.

AKP, icraatları sonucu kaybettiği seçmen desteğini, emperyalist devletler ve onların güdümündeki Selefici terör örgütleri tarafından kullanılan bir kitleye sarılarak telafi etmeye çalışıyor. Gerçekte ise Türkiye’nin milli güvenliğine ve iç barışına yönelen büyük bir tehdit söz konusudur.

İKTİDARDAN NEMALANANLAR

AKP’nin toplumsal tabanı olarak dördüncü sırada 20 yıllık iktidar döneminde yağmalanan kamu kaynaklarından nemalanan kesimi saymak gerekiyor. 20 yıl içinde Türkiye’nin en büyük zenginleri haline gelenler başta olmak üzere, devletin irili ufaklı bütün ihalelerinden nemalananlar, hiçbir liyakat ilkesi gözetilmeksizin sadece yandaş olduğu için devlet kadrolarına doldurulanlar vb. vb. Toplam olarak bakıldığında sayı olarak hiç de küçümsenmeycek bir rakam ile karşılaşırız.

İşte bütün bu kesimler AKP’nin toplumsal tabanını oluşturuyor. Ve bu toplumsal taban sadece basit bir “oy deposu” olarak görülmemelidir. “Varlıkları ve gelecekleri” AKP iktidarının devam etmesine sıkıya sıkıya bağlı olduğu için, aynı zamanda bir milli güvenlik sorunudur.

Faturasını milletçe hep birlikte ödeyeceğimiz bir Milli Güvenlik Sorunu!