Beş yıldan bu yanadır PKK’nın elinde rehin olarak tutulan 13 vatandaşımızın Gara’da şehit edilmeleri, çatışmalarda olabilecek kayıplar olarak değerlendirilemez. Bu eylem, terör örgütünün çöküş sürecindeki en önemli dönüm noktalarından biri olacaktır.
PKK, örgüt olarak kaderini ABD’ye bağladıktan sonra, bu devletin bölgedeki varlığına bağlı olarak güç kazandı veya kaybetti.
ABD’nin 2003 yılındaki İkinci Körfez Savaşı ve Irak’ı işgali, PKK için yeniden diriliş anlamına geldi. 1999’dan beri eylem yapmayan ve silahlı adamlarını Türkiye dışına çıkarmış olan PKK, ABD işgalinin ardından Türkiye’ye döndü. Terör faaliyetine yeniden başladı.
ABD’nin, BOP Eşbaşkanlığı görevini üstlenmiş bir iktidarı işbaşına getirmesi ise PKK’nın önünde alan açılması sonucunu doğurdu.
“Kürt açılımı”, Oslo ve Brüksel’de PKK heyetleri ile yapılan görüşmeler, Örgüt’ün önündeki engellerin devlet eliyle temizlenmesi, Ergenekon tertibiyle Türk Ordusu’nun terörle mücadelesine büyük darbe vurulması, “Çadır Mahkemeleri”ndeki aklamalar, 2013 Nevroz’unda Diyarbakır’da Erdoğan, Barzani ve Apo’nun konuşmacı olduğu kutlamanın gerçekleşmesi; bütün bunların hepsi ABD’nin Türkiye üzerindeki denetiminin bir parçası olarak gerçekleşti.
HDP’nin, 2015 Haziran seçimlerinde yüzde 13’ün üzerindeki oy oranı ve 83 milletvekili ile Meclis’e girmesi, PKK’nın bu dönemde gösterdiği gelişmenin doruğu oldu.
Çöküş süreci
ABD ile olan kader birliği, 2015 sonrasında da ama bu sefer tam tersi yönde yaşanmaya başlandı.
ABD o yıl, IŞİD’i kullanarak Irak’ın kuzeyindeki kukla devleti, PKK eliyle bir koridor yaratıp Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e ulaştırma operasyonuna girişti. Buna engel olacak biricik güç durumundaki Türkiye’nin içerde “meşgul edilmesi” gerekiyordu. PKK bu amaçla, 7 Haziran seçimlerinin hemen ertesinde terör eylemleri için harekete geçirildi. Güneydoğu’nun bir çok şehrinde “demokratik özerklik” ilan edildi, hendekler kazıldı ve PKK bütün güçlerini seferber ederek “şehir savaşı” başlattı.
2015 sonu ve 2016 başlarındaki “hendek savaşları” PKK’nın hezimeti ile sonuçlandı. Böylece örgüt açısından baş aşağı gidiş başladı. ABD, Irak ve Suriye’de kazanacağını hesap ettiği mevziler uğruna Türkiye’de “piyon fedası” hamlesi yapmıştı. Ama işe yaramadı. ABD, hem piyonu feda etmiş oldu hem de Suriye ve Irak’ta kazanmayı umduğu mevzileri elde edemedi. Tam tersine mevzi kaybetti.
Çünkü ABD’nin yıldızı sönmeye başlamıştı.
Yenilgiler dizisi
Sonraki beş yıl PKK açısından her yerde kaybetme dönemi oldu. Önce Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı ile Suriye’nin kuzeyindeki “ABD-İsrail koridoru” oyununu bozdu. Ardından Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları ile PKK’nın Suriye’deki varlığına büyük darbe vuruldu.
2017 yılında Türkiye-İran-Irak ortak harekâtı ile Kuzey Irak’ta bağımsızlık referandumunun başarısızlığa uğratılması, Barzani’nin yanı sıra ABD ve PKK’nın da yenilgisiydi. 15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün darbe girişiminin başarısızlığa uğratılmasını da aynı şekilde değerlendirmek gerekir.
Kısacası ABD’nin bölgede aldığı her darbe PKK açısından altındaki zeminin kayması anlamına geldi.
Psikolojik üstünlüğü kaybetme
PKK’nın baş aşağı gidiş sürecinde Diyarbakır annelerinin 3 Eylül 2019 günü Diyarbakır’da HDP binasının önünde başlattığı oturma eyleminin tarihi bir önemi vardır.
Böylece yıllar sonra PKK’nın bölge halkı üzerinde kurmuş olduğu psikolojik hakimiyetin yıkılması yolunda çok önemli bir adım atıldı. Eylem, gün geçtikçe yaygınlaştı, yeni katılan ailelerle daha da güçlendi. Toplam olarak 198 aile, bir buçuk yıla yaklaşan kesintisiz eylemleriyle PKK’ya en önemli darbeyi vurdu.
Bölgede psikolojik üstünlük PKK ve PKK yandaşlarından, terör karşıtlarına ve birlik yanlısı olan güçlere geçti.
Son darbe
PKK’nın bitiş sürecinde en az Diyarbakır annelerinin eylemi kadar etkili olacak olan gelişme ise son Gara operasyonunda PKK’nın elinde rehin olarak tuttuğu 13 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını başlarına kurşun sıkarak infaz etmesidir.
Çöküşe giden kuvvetler akıllarını kaybeder. Dünyanın neresinde olursa olsun, elleri kolları bağlı insanların bu şekilde katledilmeleri vicdanları isyan ettirir. Bu eylemin sahipleri, kurşunu gerçekte kendi kafalarına sıkmışlardır.
Aynı durum HDP için de geçerlidir. Bu Parti’nin sözcülerinin söz konusu vahşi eylem sonrasında bile PKK’yı koruyan tavırları, onların Türkiye’deki yasal siyasetin bir parçası olmadıklarını gösteriyor. Bu saatten sonra HDP’nin kapatılması için harekete geçmeyenler tarih önünde sorumlu olacaklardır.
Şimdi PKK’nın çöküş süreci daha da hızlanmıştır. Kaçınılmaz son daha da yakınlaşmıştır.