1970’lerin Türkiye’sinde sol içinde en çok tartışılan konuların başında “çelişmeler” geliyordu. Başlıca çelişmeler, temel çelişme, baş çelişme vb… Doğaldı, çünkü tarihi boyunca ilk defa kitleselleşen ve ülke çapında önemli bir güç haline gelen sosyalist sol, ülkeyi tanımak istiyordu. Herhangi bir varlığı tanımak, onun iç çelişmelerini ve dışındaki dünya olan ilişkilerini – ki bu da çelişmeli bir ilişkidir – doğru olarak tahlil etmeye bağlıdır. Kısacası çelişmeleri bilmek, hayatı tanımaktır.
Başlıca çelişmeler
Başlıca çelişmeler, ülkenin ve halkın içinde bulunduğu durumu belirleyen en önemli çelişmelerdir. Bugünün Türkiye’sinde başlıca çelişmeler, Emperyalizm ve işbirlikçileri ile milletimizin bütünü arasındaki çelişme, burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki çelişme, Ortaçağ kalıntısı tarikatlar, cemaatler ve toprak ağaları ile halk arasındaki çelişme ve hakim sınıfların kendi aralarındaki çelişmeler olarak sıralanabilir.
Elbette toplumuzdaki çelişmeler bunlardan ibaret değildir. Ayrıntıya inildiğinde yüzlerce çelişmeden bahsetmek mümkündür. Ama başlıca çelişmeler derken, milletin tümünü şu veya bu şekilde ilgilendiren en önemli çelişmelerden söz ediyoruz.
Temel çelişme
Temel çelişme, bir tarihi dönemin tümü boyunca geçerlidir ve toplumun önündeki devrimci aşamayı belirler. Baş çelişme ise stratejik olarak içinde bulunulan tarihi dönemin daha alt dönemi için geçerlidir. Çözümüyle temel çelişme başta olmak üzere diğer bütün çelişmelerin çözümünün yolunu açar.
1970’lerden bu yana yarım yüzyıl geçti. Türkiye’nin içinde bulunduğu tarihi stratejik aşama hala değişmedi. Türkiye hala emperyalizme bağımlı ve gelişmekte olan bir dünya ülkesidir. Onun için yarım yüzyıl önce söylenen emperyalizm ve işbirlikçileri ile tüm millet arasındaki çelişme, temel çelişme olmaya devam etmektedir.
Temel çelişme, önümüzdeki devrimin niteliğini belirler. Emperyalizm ve işbirlikçileri ile tüm millet arasındaki çelişme önümüzdeki Devrimin, Milli Demokratik Devrim olduğunu gösterir. Devrimin milli niteliği, emperyalizm ve işbirlikçilerine karşı olmayı, demokratik niteliği ise emperyalist tahakküm ile birlikte Ortaçağ kalıntısı güçlerden kurtulmayı ifade eder.
Son elli yıl içinde Türkiye’nin toplumsal yapısında önemli değişmeler oldu. 1960’larda Türkiye nüfusunun yüzde 65’i köylerde yaşıyordu. Milli gelir içinde tarımın payı sanayinin çok üstündeydi. Bugün bu konularda oranlar çok değişmiştir. Şimdi nüfusun yaklaşık yüzde 80’i şehirlerde yaşıyor. Milli gelir içinde tarım ve sanayinin payı 1980’lerin başında eşitlendi ve bugün sanayi, tarım ile olan arayı epey aşmış vaziyette. 2017 rakamlarıyla tarımın payı yüzde 6.9, sanayinin payı ise 23.7’dir.
Bütün bu gelişmelere rağmen Türkiye’nin önündeki devrimci aşama hala Milli Demokratik Devrimdir. Arkada kalan yarım yüzyıl içinde Ortaçağ kalıntısı olan tarikat ve cemaatler, emperyalizm ve işbirlikçilerinin önlerini açması sonucu geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde palazlandılar. Devleti ele geçirme yolunda büyük mesafe kat ettiler. FETÖ’nün devlet içine yuvalanması ve 2010’ların ortalarında devleti tamamen ele geçirmek üzere hamle yapması bunun en çarpıcı örneklerindendir. FETÖ yaptığı girişimin altında kaldı ama bu devletin tarikat ve cemaatlerden temizlendiği anlamına gelmiyor. Onun için devrimimizin demokratik niteliği bugün için de fazlasıyla geçerlidir.
Baş çelişme
Baş çelişme, içinde bulunulan stratejik tarihi dönem içinde belli bir alt dönemde geçerli ve diğer bütün diğer çelişmelere göre öne çıkan çelişmedir. Söz konusu dönem içinde diğer bütün çelişmelerin çözümü baş çelişmenin doğru olarak tespit edilmesine ve çözümü yolunda mücadele edilmesine bağlıdır.
Bizim gibi emperyalist baskı ve sömürünün hedefi olan ülkelerde baş çelişmenin bir tarafında her zaman emperyalizm vardır. Burada söz konusu olan genel olarak emperyalizm değil, içinde bulunulan dönemde özel olarak ülke üzerinde hesapları olan ve milleti hedef almış olan emperyalist devlettir. Bugün Türkiye için söyleyecek olursak baş çelişmenin karşı tarafındaki emperyalist devlet ABD’dir.
Bugün Türkiye’de baş düşman ABD emperyalizmi ve hiçbir durumda ABD ile ayrı düşünülemeyecek olan FETÖ ve PKK gibi fiilen bu emperyalist gücün uzantısı durumunda olan örgütlerdir. Dolaysıyla bugün için baş çelişmeyi ABD emperyalizmi ve uzantıları ile tüm Türkiye arasındaki çelişme olarak tanımlayabiliriz.
Ülke içindeki bütün diğer siyasi güçlere karşı doğru tavır, bu güçlerin baş düşmanla ilişkilerine bakarak belirlenir. Bir siyasal güç baş düşmana ne kadar yakınsa, mücadelemizin o kadar hedefi olur. Baş düşman olarak belirlenen güçten uzaklaştıkça, o oranda bizim de mücadelemizin hedefi olmaktan çıkar.
Dış çelişme, iç çelişme konusu
Emperyalizm ile bütün millet arasındaki çelişme bir dış çelişmedir. Başlıca çelişmeler içinde saydığımız diğer çelişmeler ise iç çelişme. Dünyada ve ülkede yaşanan gelişmelere bağlı olarak zaman zaman dış çelişme ya da iç çelişmeler öne çıkabilir. Hangi çelişmenin önde olduğu konusu, Devrimin dostlarını ve düşmanlarını belirlemek bakımından tayin edicidir.
Türkiye’de ABD emperyalizminin başında olduğu emperyalist kamp ile Türk milleti arasındaki çelişme 1990 yılındaki Körfez Savaşı ile birlikte adım adım giderek önem kazanmaya başladı. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini hayata geçirmek için düğmeye bastığı ve Türkiye’yi açıkça hedef tahtasına oturttuğu 2000’lerle birlikte dış çelişmelerin iç çelişmelerden daha keskin hale geldiğini söyleyebiliriz. Bu olgu devrimci mücadelede; “Milli Güçbirliği” arayışları, “Türkiye’nin savunması Kıbrıs’tan başlar”, ve “Ermeni soykırımı yalanına karşı” mücadele kampanyaları, bir ABD-FETÖ operasyonu olan ve AKP’nin de kullanıldığı Ergenekon tertibine karşı mücadele ve 2010 sonrasındaki “Milli Anayasa Hareketi” çalışmaları şeklinde kendini gösterdi.
24 Temmuz 2015 sonrasında ise ABD emperyalizmine karşı mücadele deyim yerindeyse bir sıcak çatışmaya dönüştü. Güneydoğu’daki hendek savaşları ile bölücülüğün ezilmesi, Suriye’de ABD-İsrail koridorunun kesilmesi 15 Temmuz 2016’da darbe girişimimin başarısızlığa uğratılması bu sıcak savaşın tezahürleri oldu. Bugün de Türkiye’nin kaderi Suriye’de Fırat’ın doğusunda ve Doğu Akdeniz’de; başında ABD emperyalizminin olduğu kamp ile yaşanacak hesaplaşmaya bağlıdır.
Ekonomik kriz, işçilerin ve çalışanların hakları, temel hak ve özgürlükler, gündeme getirilmiş olan Anayasa vb. bütün bu konulardaki gelişmeler ABD emperyalizmi ile Türkiye arasında yaşanmakta olan mücadelenin bir parçası olarak ele alındığı zaman doğru bir yere oturtulabilir.
Kritik sorun Türkiye cephesi içinde Devrimci Partinin bağımsız bir seçenek olarak ağırlığını koyabilmesindedir. Tam bağımsız, emekten ve üreticiden yana, halkçı, devletçi ve demokratik Türkiye yolunda mücadelede başarı, Devrimci Parti’nin bir seçenek olarak siyaset sahnesine ağırlığını koymasına ve bütün milli güçleri doğru bir program etrafında birleştirebilmesine bağlıdır.