CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Partisinin TBMM grubunun Abant’ta yaptığı iki günlük çalışma toplantısının ardından basın mensupları ile yaptığı görüşmede bir soru üzerine “Ortada İdlip sorunu varken Esad yönetimi ile bir görüşme yapmayı düşünmüyoruz” diye cevap verdi.
İşte bu cevap, Millet İttifakı’nın neden AKP’ye alternatif olamayacağının açıklamasıdır.
AKP, izlediği politikalarla Türkiye’yi bir çıkmaza sürükledi. İdlip konusu AKP iktidarının izlediği yanlış politikanın düğümlendiği yerdir. Bu kadar önemli bir konuda, “Suriye’nin meşru Hükümeti ile görüşmeliyiz” diyemeyen bir Parti’nin, Türkiye’yi yönetmeye talip olması hiç kimse tarafından, en başta da halkımız tarafından ciddiye alınamaz.
Suriye’nin önemi
AKP’nin “Katil Esed” söylemiyle özetlenen Suriye politikası, bu Parti’nin mezhepçi saplantılarının ürünüdür ve Türkiye’nin milli çıkarlarıyla bir ilgisi yoktur.
Tam tersine bu politika bugün Türkiye’nin sırtındaki mülteci yükünün esas nedenidir ve komşularıyla her alanda daha yakın ilişkiler geliştirmesinin önündeki en önemli engeldir.
Hatta biraz daha ileri giderek şunu da söyleyebiliriz. AKP’nin yanlış Suriye politikası, bu Partinin Rusya ve ABD gibi ülkelerle ilişkilerinde izlediği sözüm ona “denge politikası”nın da en önemli nedenleri arasındadır.
Bu politikanın sonucu; Vaşington’dan hüsranla dönmek, Soçi’den ise toplantı sonrası basın mensuplarının karşısına geçip iki laf edememek olmuştur.
İdlip’in önemi
Nedir İdlip sorunu? Yakın zamana kadar Suriye’yi kan gölüne çeviren, yakıp yıkan katil sürülerinden arta kalanlar burada toplanmış durumda. Türkiye, Astana görüşmelerinde son olarak, bu örgütleri kontrol altına alacağı ve Halep’i Lazkiye’ye bağlayan M-4 karayolunu trafiğe açacağı sözünü vermişti. Bu sözün gereği bugüne kadar yapılmadı. Ne karayolu trafiğe açıldı; ne de IŞİD artığı Heyet Tahrir Şam gibi terör örgütlerinin faaliyetini engelleyebildi.
Şimdi Şam Hükümeti doğal olarak kendi ülkesinin ayrılmaz bir parçası olan İdlip vilayetinde kontrolü sağlayarak bu sorunu çözmek istiyor. AKP iktidarı ise, bunun Türkiye’ye bir buçuk – iki milyonluk bir yeni bir göç dalgasına yol açacağını ve Türkiye’nin bunu kaldıramayacağını söyleyerek karşı çıkıyor.
Yeni göç dalgası mı?
Gerçek AKP’nin iddia ettiğinin tam tersidir.
Şam Hükümeti’nin İdlip’te ve Suriye’nin geri kalanında kontrolü ele geçirmesi yeni bir göç dalgasına yol açmaz. Tam tersine Türkiye’de bulunan Suriyelilerin de çok önemli bir kısmının ülkelerine dönmelerine yol açar. Nitekim hatırlanacağı üzere Şam Hükümeti’nin Halep ve çevresinde kontrolü ele geçirmesinin ardından böyle bir gelişmeyi yaşadık.
Şam Hükümeti bugüne kadar birkaç kez, iç savaş sırasında yaşananlardan dolayı genel af ilan ettiğini açıkladı. Türkiye’nin Şam ile görüşmesi durumunda bundan sonra da bu konuda olumlu bir tavır alacağından hiç kimsenin şüphesi olamaz.
Bu durumda AKP iktidarı, izlediği politikayla; hem Türkiye’nin sırtındaki mülteci yükünün esas sorumlusu, hem de Fırat’ın batısında kendisine bağlı İhvan bölgeleri yaratma sevdasından dolayı ekonomik olarak Türkiye’ye çıkan ek faturanın nedeni olmaktadır. Ama en önemlisi, Fırat’ın doğusunda terör örgütünün, ABD’nin yardımıyla bir kukla devlet kurma hayalini devam ettirmesine yardımcı olmaktadır.
İşte İdlip bütün bu yanlışların düğümlendiği yer durumundadır.
CHP ise bu kadar hayati bir konuda AKP’den farklı bir şey söylemeyerek, daha doğrusu “Şam ile konuşarak başta İdlip olmak üzere Suriye’deki gelişmelerden kaynaklanan bütün sorunları el birliği ile çözeceğim” demeyerek, aynı zamanda iktidara alternatif olamayacağını da ortaya koymaktadır.
“Türkiye İttifakı”nın zorunluluğu
İşte her şey bir yana sadece bu durum bile Türkiye’nin bir üçüncü İttifaka duyduğu ihtiyacı bir zorunluluk haline getirmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bölge merkezli dış politikasını temel alan bir yaklaşımı hayata geçirilerek Suriye başta olmak üzere bütün komşularıyla sorunlarını çözebilir, sorun çözmenin ötesinde güvenlik ve ekonomik kriz konuları başta olmak üzere büyük bir gelişmenin yolunu açabilir ve “Asya Çağı”nda yaşıyor olmamızın gerekleri hayata geçirilebilir.
İşte bu politikayı da ancak, Sosyalist-Kemalist güçbirliğinin belkemiğini oluşturduğu bir Türkiye İttifakı uygulayabilir.