“Evvela Sosyalist olmalı…”

Mustafa Kemal, daha Harbiye’de öğrenci olduğu 1904 yılında defterine şu notu düşmüştü: “Evvela Sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı!”

“Maddeyi anlamak” demek, en başta içinde yaşadığın dünyayı, vatanını ve bir parçası olduğun toplumu (milletini) tanımak demektir. Bunları tanımadan, anlamadan; doğru bir politika saptamak mümkün değildir.

Mustafa Kemal’in sıra dışı bir devrimci önder olarak, verdiği mücadelenin ve ulaştığı başarıların sırrı bu cümlededir.

Mustafa Kemal ve Sosyalizm

Atatürk’ün hayatı, mücadelesi ve yaptıkları; yukardaki sözlerin bir gençlik hevesinin sonucu olarak söylenmediğini kanıtlar.

Samsuna çıkışının ardından Sosyalist Sovyetler Birliği ile kurulan ilişkiler, Anadolu’da kurmakta oldukları sistemin bir “şuralar sistemi” (Sovyetler) olduğu yolundaki konuşmaları, yazıları; sonraki yıllarda kendilerinin uygulamakta oldukları sistemin “devlet sosyalizmi” olarak değerlendirilebileceği yolundaki açıklamaları, 1930’lu yıllarda insanlar arasında din, dil, ırk vb. farkların kalmadığı bir uyum dünyasını istemenin güzel bir şey olduğu şeklindeki görüşü ve nihayet ölümüne yakın, en yakınında bulunan üç çalışma arkadaşına vasiyet olarak “Sovyetler Birliği ile yakın ilişkilerin sürdürülmesi ve Sovyetlere karşı hiçbir ittifakın içinde yer alınmaması” şeklindeki vasiyeti; Mustafa Kemal’in Sosyalizme bakışının ne olduğunu gösteren kanıtlardan bazılarıdır.

Önemli olan nokta şudur: Mustafa Kemal “Evvela sosyalist olmalı” dediği zaman dünyada sosyalizm adına elde edilmiş bir başarı yoktu. 1871 yılındaki 70 günlük Paris Komünü deneyi başarısızlıkla sonuçlanmış, arkada kalan 30 yıl içinde bazı Avrupa ülkelerinde kurulmuş olan Sosyalist Partiler ise henüz hiçbir ülkede iktidar olmuş değillerdi.

Yani Mustafa Kemal, başarıya ulaşmış bir siyasal akımın estirdiği rüzgâra kapılarak “sosyalist olmayı” düşünmüş değildi. Ama emperyalizmin sömürgeleştirme tehdidi altında olan Osmanlı ülkesinde, hem vatana yönelen tehdidi doğru anlamak hem de ulusal ve sosyal kurtuluş için kendi toplumunu yani maddeyi doğru olarak tanıyabilmenin ancak sosyalist olmakla mümkün olabileceğini anlamış ve bunu hayatına uygulamıştır.

Pratik

Mustafa Kemal’in hayatı, mücadelesi ve bu mücadele sonunda elde ettiği başarıları; bu ilkeyi gerçekten özümlediğini, vatanının ve halkının “maddesini” çok iyi tanıdığını ve o günün şartları içinde Türkiye’de uygulanabilecek en ileri programı başarıyla uyguladığını kanıtlar.

Milleti birleştirerek emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşını başarıya ulaştırmak, “İstiklali tamme” ilkesine ömrünün sonuna kadar sıkı sıkıya bağlı kalmak, bölge merkezli dış politikasının başarıları ve bütün bunlardan daha da önemli olarak Padişahlığı ve Halifeliği kaldırarak modern bir Cumhuriyet kurmak… Cumhuriyet Devrimi Kanunları’nı uygulayarak siyasal ve toplumsal hayatımızın her alanından Ortaçağ kurum ve ilişkilerini tasfiye etme yönündeki çabalar, Padişahın, beyin, ağanın aşiret reisinin kullarını, özgür Cumhuriyet yurttaşı haline getirmek; Sovyetler Birliği’nden sonra dünyada planlı ekonomiye geçen ikinci ülke olarak 10 yıl gibi kısa bir süre içinde temel sanayi yatırımlarını gerçekleştirerek her bakımdan kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülke yaratmak… Bütün bunları, emperyalist ülkelerin hala dünyanın en büyük ekonomik (Dünya ekonomisinin yüzde 90’ına yakın) ve askeri gücü olduğu, “İngiliz İmparatorluğunun, üstünde güneşin batmadığı” günleri yaşadığı koşullarda gerçekleştirdi.

Günümüz dünyasını anlamak

Peki şimdi ne durumdayız?

Mustafa Kemal’in “Evvela Sosyalist olmalı” dediği 1904 yılından bu yana 117 yıl, ölümünden bu yana ise 83 yıl geçti. Kısacası bir asrı geride bıraktık.

Artık bambaşka bir dünyadayız!…

Sosyalizm 20. yüzyılda çok büyük başarılar kazandı. İkinci Dünya Savaşında faşist saldırganlığın alt edilmesi, yüzyılın başında neredeyse hepsi sömürge durumunda olan ezilen milletlerin bağımsızlıklarını kazanmalarında en büyük pay sahibi olmak ve bugünün “Gelişmekte Olan Dünya” gerçeğinin ortaya çıkması, geçen yüzyılın başında Dünya ekonomisi içindeki payı yüzde 1 – 2’lerde olan Çin’in, Sosyalizm sayesinde bugün dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmesi, Dünya ekonomisinin ağırlık merkezinin Batı’dan Doğu’ya, Asya’ya kayması, Gelişen Dünya’nın dünya ekonomisi içindeki payının yüzde 50’nin üzerine çıkması, son korona vakasının da çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdiği üzere, salgınlar, doğal afetler, çölleşme, küresel ısınma, toplumsal çürüme ve derinleşen gelir adaletsizliği gibi bütün insanlığı ilgilendiren sorunlarla mücadelede kapitalist sistemin tam bir hezimeti, Sosyalist ülkelerin ise başarıyı yaşadığı günümüzde, Sosyalizm artık bütün insanlığın gözünde bambaşka bir yerdedir.

“Evvela sosyalist olma”nın gerekliliğini yüzyıl önce ancak Mustafa Kemal gibi devrimciler görebiliyordu; bugün ise bu gerçeğin herkes tarafından görülebilmesinin koşullarının yüzyıl öncesiyle kıyaslanmayacak durumda olduğunu söyleyebiliriz.

Devrimci program

Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhuriyet Devrimimizin varlığı, Türkiye’de ulusal ve sosyal kurtuluş için verilen mücadeleyi dünyanın bütün diğer ülkelerinden daha farklı kılar.

Biraz evvel kısaca bahsettiğimiz özelliğinden dolayı, Türkiye’de; Kemalist Devrim’in kazanımlarını hareket noktası olarak almayan hiçbir devrimci mücadelenin başarı şansı olamaz.

Aynı şekilde Türkiye sosyalistleri de, en büyük esin kaynağı olarak Mustafa Kemal’i ve geçen yüzyılın başındaki büyük devrimci atılımı almadıkları zaman, “maddeyi” tanımamış olurlar. Ve bu durumda da milletin büyük çoğunluğundan kopuk kendi küçük dünyalarında yaşayan münzeviler olarak kalmaya mahkûm olurlar.

Elbette “Evvela Sosyalist olmak”, Kemalist Devrim “maddesi”ni de tam ve doğru olarak tanımamızı, tarih içinde nereye oturduğunu anlamamızı, eksiklerini görmemizi ve Kemalist Devrimi tamamlama olarak tanımladığımız görevimizin ne olduğunu bilmemizi sağlar.

Türkiye’de bugün devrimci programın özü, Kemalist Devrime dayanmak ve onu tamamlamak ve ondan sonra Mustafa Kemal’in deyişiyle “arasız devrimlerle” sosyalizmin inşasını gerçekleştirmektir.