Türkiye’de Türk lirasının egemenliği olsaydı, 24 Eylül – 20 Aralık tarihleri arasında yaşanan akıl almaz kur dalgalanması ve buna bağlı olarak birileri tarafından yapılan büyük vurgunlar gerçekleşebilir miydi?
Sabit veya kontrollü kur rejiminin uygulandığı bir ülkede, Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesi durumunda vatandaşın dövize hücum etmesi, sürecin sonunda ise ne olacağını bilenlerin düşük kurdan milyarlarca dolar alması söz konusu olamazdı. Çünkü ortada satılacak veya alınacak döviz yoktur.
Dolaysıyla kur garantili tl mevduatı “mucizesi”nden haberdar olan ve ellerinde yüzmilyonlarca, hatta milyarlarca dolar bulunan vurguncuların, söz konusu eylemlerini, kontrollü kambiyo rejiminin olduğu bir ülkede gerçekleştirebilmeleri söz konusu bile olamazdı.
Nitekim bilindiği gibi Türkiye’de, serbest kambiyo rejimine geçildiği 1989 yılından önce, bu tür paradan para kazanma cambazlıkları yapılamıyordu.
Yabancı paranın egemenliği
Bir ülkede iç piyasada kullanılan paranın cinsi, aynı zamanda o ülke ekonomisinin kaderinin, gerçekte kimin elinde olduğunun en önemli göstergelerinden biridir.
Türkiye’de toplam mevduat içinde döviz cinsinden olan mevduat payı, Ocak 2022 başı itibariyle yüzde 63 kadar oldu. Sadece bu rakam bile vatandaşın milli parasına olan güvenini kaybettiğini göstermeye yeter.
Ülkenin milli parasına olan güvenin kaybolması, gerçekte o ülkede yönetim mevkilerinde olanların, ülke ekonomisini yönetme kabiliyetlerinin artık olmadığı anlamına gelir.
Öte yandan Türkiye’nin dolar cinsinden Milli Hasıla büyüklüğünün 720 milyar dolar (2020 sonu rakamı) ve döviz cinsinden mevduat toplamının 250 milyar dolar olması ise, Türk lirasına olan güvensizliğin bir başka göstergesidir. Kısacası Türk lirası iç piyasadan kovulmuştur.
Para politikası
Para politikası, hükümetlerin elinde, ekonomilerini yönetmek için kullandıkları en önemli araçlardan biridir. Yani para basarak, faiz oranlarını belirleyerek, açık piyasa işlemleri (tahvil – döviz alım satımı) yaparak ve munzam karşılık oranlarını (bankaların ellerinde bulunan döviz cinsinden mevduatın, yasa gereğince Merkez Bankasında bulundurulması gereken kısmı) belirleyerek ekonominin gidişine yön vermeye çalışırlar.
Ama iç piyasada Döviz cinsinden mevduat, toplam mevduatın üçte ikisi gibi bir orana ulaşmışsa, piyasada kullanılan para sizin paranız değilse, gerçekte para politikası diye bir aracınız kalmamış demektir. Piyasanıza hakim olan paranın sahipleri, sizin ekonominizin gerçek yöneticileridir.
Türkiye’deki durum budur. AKP iktidarı bundan dolayı acizdir ve gelişmelerin önünde kuru yaprak gibi oradan oraya savrulmaktadır.
Acil tedbirler
Milli ekonominin tamamen dolara bağlı hale getirilmesi anlamına gelen “Kur garantili mevduat” düzenlemesinin üzerinden 20 gün geçti. 20 gün içinde Dolar, Türk lirasına göre yüzde 30’a yakın değer kazandı.
Sadece bu basit gerçek bile mevcut sistem içinde Türkiye’nin yaşadığı krize bir çözüm bulmanın mümkün olmadığını gösteriyor.
Türkiye’nin ihtiyacı; yüz yıl öncesinde uyguladığımız Halkçı-Devletçi Modelin, Milli Devrimci Çözümüdür.
Para politikası alanında Türkiye’nin alması gereken acil tedbirler şunlardır:
- Serbest kambiyo rejimi derhal terk edilmelidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1929 dünya ekonomik krizinin ardından yürürlüğe koyduğu “Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu” güncellenerek yeniden yürürlüğe konulmalıdır. Kontrollü kambiyo rejimi, iç piyasada yabancı paraların egemen olmasını engelleyecek en önemli araçlardan biridir. Türkiye derhal kontrollü kambiyo rejimine geçmelidir.
İktidarı ve muhalefeti ile hiçbir sistem partisinin (Cumhur ve Millet ittifakları) kontrollü kambiyo rejiminden bahsetmemesi, yaşanan ekonomik krize gerçekte bir çözümlerinin olmadığının en çarpıcı kanıtıdır.
- İç piyasada yabancı paraların kullanımı yasaklanmalıdır. Türkiye’de Türk lirasının kayıtsız şartsız egemenliği sağlanmalıdır. Vatandaşın döviz cinsinden mevduatı, özellikle küçük tasarruf sahiplerinin mağdur olmaması sağlanarak, rayiç bedel üzerinden Türk lirasına çevrilmelidir.
- Yurt dışına para transferi, belli bir meblağın üzerinde olması durumunda izne tabi kılınmalıdır.
- Uluslararası bir kumarhane gibi çalışan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası kapatılarak, milli ekonominin çıkarlarına hizmet edecek şekilde düzenlenmelidir. Borsa, uluslararası para vurguncularının oyun alanı olamaz. Borsa üzerinden Türkiye gelen yabancı paranın, resmi makamlar tarafından belirlenecek belli bir süreden önce Türkiye’den çıkışı yasaklanmalıdır.