Dünya’nın ve ülke olarak içinde bulunduğumuz Batı Asya’nın, nereye doğru gittiğini doğru olarak tahlil etmeden, son 40 yıldır içinde debelendiğimiz ekonomik krizden köklü olarak kurtuluşun yolunu bulmamız mümkün değildir.
Tespit etmemiz gereken iki önemli gerçek bulunuyor: Birinci olarak yaşamakta olduğumuz kriz, ülke olarak İkinci Dünya Savaşı’nın ardından dahil olduğumuz Atlantik Sistemi’nin krizidir. Üstelik Atlantik Sistemi’nin başındaki ülkeler, kendi krizlerini bizim gibi ülkelerin sırtına yıktıkları için, söz konusu krizi o ülkelerden de daha ağır biçimde yaşıyoruz.
Buradan çıkacak sonuç; Atlantik sistemi içinde kalındığı müddetçe krize bulunabilecek bir çözüm yoktur.
Onun için “Serbest Piyasa Sistemi içinde hareket edeceğiz” veya “NATO’nun değerlerine bağlıyız” diyen mevcut iktidarın; veya bütün itirazlarını, “Bu iktidar Batı’nın değerlerine karşıdır” noktasından yapan sistem içi muhalefetin, ekonomik krizin çözümü konusunda yapabilecekleri hiçbir şey yoktur.
Bölgesel Birlikler Çağı
İkinci olarak görülmesi gereken, Dünyamızın Bölgesel Birlikler Çağı’na adım attığı gerçeğidir. Türkiye’nin önündeki kaçınılmaz geleceğin, Batı Asya Birliği içinde yer almak olduğunu öngörmeyen hiçbir programın, başarı şansı olmayacaktır.
Avrupa Birliği, bugün Dünyanın hemen hemen bütün bölgelerinde görülen ve gün geçtikçe daha işlevsel hale gelen bölgesel birliklerin ilk örneklerinden ve en başarılarından biridir. Ve Türkiye, ilk adı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olan Avrupa Birliği’ne üyelik için ilk başvurusunu 1959 yılında yapmıştır.
Aradan tam 63 yıl geçmiş ve AB kapısındaki bekleyiş hala devam ediyor.
Çünkü Türkiye ile AB üyesi ülkeler arasında doku uyuşmazlığı vardır. AB’nin önde gelen ülkeleri emperyalist ülkelerdir. Türkiye ise emperyalizme bağımlı gelişmekte olan bir ülkedir. Kurt ile kuzu arasında kader birliği olamaz.
AET, sonraki yıllarda Ortak Pazar adını aldı. 1960’lı yılların sonunda Ortak Pazar üyeliğine karşı çıkan devrimcilerin sloganı, “Onlar ortak, biz Pazar” şeklindeydi. Doğruydu; Avrupa ülkeleri hiçbir zaman Türkiye’ye, üye olarak aralarına kabul edecekleri bir ülke olarak bakmadılar. Türkiye onlar için sadece bir “Pazar”dı.
Kaderlerini Batı ile birleştirmiş olan İşbirlikçi burjuvazi bu gerçeği görmemekte direndi bugüne kadar. Ama artık 63 yıllık aldatmacanın sonundayız.
Batı Asya Birliği
Türkiye; Avrupa’nın değil Batı Asya’nın bir parçasıdır. Tarihi, coğrafi, ekonomik, kültürel ve güvenlik açılarından bakıldığında, böyledir.
Türkiye, Azerbaycan, İran, Irak, Suriye, Lübnan ve KKTC Batı Asya coğrafyasını oluşturan ülkelerdir. Bu ülkelere Gürcistan, Ermenistan, Kuveyt ve Ürdün gibi ülkeler de dahil edilebilir.
Bu ülkeler, dünyanın başka hiçbir bölgesinde görülmedik bir uzun ortak tarihi paylaşıyorlar. Bütün bölgenin Pers İmparatorluğu sınırları içinde bir araya geldiği MÖ 500’lerden bu yana, söz konusu ülkelerin tamamı veya önemli bir kısmı genellikle aynı devlet çatısı altında oldu.
Bölgede yer alan ülkelerin hepsi en az 200 yıldır Batı’dan kaynaklanan sömürgeci ve emperyalist saldırıların hedefi durumundalar. Güvenlik sorunları ortaktır.
Söz konusu ülkelerin tamamına yakını ortak kültürel değerleri paylaşıyorlar.
Batı Asya coğrafyası dünya enerji rezervlerinin yüzde 40’ını barındırıyor. En az daha bir yarım yüzyıl daha, ekonomi çarkının fosil yakıtlara bağlı olacağını düşünürsek bunun ne kadar büyük bir avantaj olduğu ortaya çıkar. Ayrıca Batı Asya geleceğin enerji kaynağı güneş ışığından yararlanma açısından da son derece elverişli iklim koşullarına sahiptir.
Bölge tarımsal ürün potansiyeli bakımından sadece kendini değil bütün Avrupa’yı besler. Bölgenin iklim koşulları düşünüldüğünde dünyanın her tarafında üretilen ürünler rahatlıkla üretilebilmektedir.
Batı Asya coğrafyası insanlığın Neolitik Devrimi gerçekleştirerek yerleşik hayata geçtiği ve üretime başladığı ilk yeryüzü parçasıdır. Bugün dünyada yaşayan insanların neredeyse tamamının tarihinde Batı Asya’nın özel bir yeri vardır. 12 bin yıllık tarihi kalıntılarıyla Batı Asya, bütün insanlık açısından son derece önemli bir yer durumundadır. Gerekli yatırımların yapılması durumunda, bölge ülkeleri sadece tarih turizminden elde edecekleri gelirle bütün ekonomik sorunlarını çözebilirler.
Batı Asya ülkeleri öncelikle güvenlik sorunlarını çözmek için işbirliği yapmak zorundadırlar. Ülkeler arasında ekonomik ilişkilerin önündeki engellerin kaldırılması, gümrüklerin sıfırlanması, serbest dolaşımın gerçekleşmesi ve giderek ilişkilerin siyasi boyuta taşınması ile birlikte Batı Asya Birliği, güvenlik ve ekonomik kriz gibi konular başta olmak üzere bütün sorunların çözümü için en elverişli olanağı sunacaktır.
Türkiye Batı Asya Birliği yolunda geçmişte ilk adımları atan ülkedir. 1935 yılında Atatürk’ün önderliğinde ilk adımları atılan Sadabad Paktı, Batı Asya Birliğinin ilk adımıdır. Koşullar şimdi bu ilk adımın atıldığı 85 yıl öncesine göre daha uygundur.
Türkiye NAO üyeliği ve ABD aday üyeliği gibi Atlantik bağlarından kendini kurtardığı gün, ekonomik kriz gibi müzmin hastalıklarından da kurtulmaya başladığını görecektir.