Dün (12 Eylül 2018) öğleden itibaren, günün anlam ve önemine tamamen uygun ve en mahir komplo senaristlerini bile kıskandıracak bir senaryo uygulamaya kondu. Veya senaryonun sahipleri öyle olduğunu düşündüler!…
MİT, 2013 yılında Reyhanlı’da gerçekleşen ve 34 yurttaşımızın hayatını kaybettiği saldırının faili olduğunu belirtilen Yusuf Nazik’i, bütün dünyayı kıskandıran bir operasyonla (!) Lazkiye’den paketleyerek Türkiye’ye getirdi.
İlk haberler TRT tarafından şöyle verildi: ‘’MİT, Suriye istihbaratı ile ortak operasyon yaparak Reyhanlı saldırısının failini yakaladı.’’
Haber önemliydi. Televizyonlara bağlanan uzmanlar (mesela SETA yetkilileri) aynı ortak operasyonu anlatıyordu. Sonra… Birden bire bu görüntüler internetten silindi, onun yerine bambaşka bir haber aldı.
Yusuf Nazik’in görüntüleri verilmeye başlandı. Nazik, daha savcılığa gitmeden (!) kameraya, ‘’Reyhanlı saldırısının emrini Beşar Esad’ın verdiğini, uygulamanın ise Suriye gizli servisi aracılığıyla gerçekleştirildiğini’’ itiraf(!) ediyordu.
Bir provokasyon ancak bu kadar sırıtabilir!…
Son bir haftada neler oldu?
Tayyip Erdoğan Tahran zirvesinde, tam da Suriye Ordusu cihatçı teröristlerin son sığınağı olan İdlib’e karşı askeri harekâta geçmişken ateşkes çağrısı yaptı.
Ardından “Katil Esad” söylemi en yetkili ağızlardan yeniden dillendirilmeye başlandı. Ve Türkiye’nin, Suriye Ordusunun İdlib’de yapacağı bir harekata sessiz kalmayacağı söylendi.
Suriye sınırındaki askeri hareketlilik bu söylemlere eşlik etti.
Ardından Recep Tayyip Erdoğan, iki ABD gazetesinde yayınlanan makalelerinde ABD’yi ve Batı ülkelerini Esad yönetimine karşı harekete geçmeye çağırdı.
İşte Yusuf Nazik bombası (!) bütün bu gelişmeler üzerine patlatıldı.
Astana Süreci
Bütün bunlar açık bir şekilde Türkiye’nin Astana süreci ile içine girdiği dış politika yönelimine terstir.
Türkiye, Astana süreci sayesinde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını yapabildi.
İçerde FETÖ ve PKK’ya karşı başarılı operasyonlar gerçekleştirdi. PKK hendeklere gömüldü. 15 Temmuz FETÖ darbesi ezildi.
Rusya, İran ve Irak, dolaylı olarak ise Suriye; Türkiye’nin aldığı bütün bu tedbirleri desteklediler.
Bu sayede Türkiye’nin eli güçlendi. Uluslararası arenada gözle görülür bir saygınlık elde edildi. Şanghay İşbirliği Örgütü Enerji Kulübü Başkanlığı, BRİCS zirvesine özel davetli olarak katılma, Kudüs krizinde bütün İslam ülkelerine önderlik ve BM’de ABD’nin hezimete uğratılması bu sayede gerçekleşti.
Kısacası bu gelişmelerin yaşandığı son üç yıl içinde komşularımız yanımızda, ABD ve müttefikleri ise karşımızda idi.
ABD Provokasyonu
İşte AKP, şimdi bütün bu olumlu kazanımları silmek anlamına gelen adımlar atıyor. Lazkiye’den Yusuf Nazik’in paketlenerek Türkiye’ye getirilişinin, bu şekilde piyasa sürülmesi, Türkiye’yi Suriye ile çatıştırma senaryosunun bir parçasıdır.
Bu senaryonun sahibi ABD’dir.
Düşünün! Sayın Erdoğan’ın verdiği bilgiye göre ABD, bugüne kadar 20 bin TIR ve binlerce ağır silahı PKK’ya verdi.
Menbiç’te Türkiye’ye verdiği hiçbir sözü tutmadı.
Aynı ABD bütün gücüyle hala FETÖ terör örgütünün arkasında…
Ve AKP, işte bu ABD’nin isteğine uyarak Suriye ile çatışma anlamına gelen İdlip politikasını ısrarla sürdürüyor. Üstelik bu konudaki ısrarın, sonuç olarak Türkiye’nin Rusya ve İran ile olan dostluğunu ve işbirliğini bozacağını bile bile…
Böyle bir gelişmenin kaçınılmaz sonucu Suriye’nin kuzeyinde PKK devletçiğinin kurulması olacaktır.
Bütün bunlardan hareketle kullanılan el kim olursa olsun, “Yusuf Nazik Bombası”nı imal edenin de ABD olduğunu söyleyebiliriz.
Suriye’ye dostluk elini kimse engelleyemez!
Türkiye komşularıyla çatışarak ancak ABD’nin, Türkiye ve bölgedeki emellerine hizmet eder. İki kere ikinin dört ettiği gibi bir gerçektir bu.
Amaç Türkiye’yi komşularıyla çatıştırmak ve bölmek; PKK eliyle İkinci İsrail’i kurmaktır.
Türkiye, Rusya’yla yaşanan uçak krizi ile birlikte bu gerçeği gördü ve ondan sonra milli çıkarlarının gerektirdiği politikaları izlemeye başladı.
Devletiyle, ordusuyla, emekçisinden sermayedarına bütün toplumsal sınıflarıyla ve bütün milli güçleriyle Türkiye’nin dinamiklerinin rol aldığı yeni bir süreç yaşandı.
Buna Türkiye’nin millet ve devlet olarak mecburiyetlerinin hükmünü yürütmesi diyoruz.
Bundan sonra hiçbir senaryo, hiçbir komplo, hiçbir Parti veya dar grup hesabı veya hiçbir emperyalistin çabası; Türkiye’yi içine girdiği bu yönelimden döndüremeyecektir.
AKP iktidarının son günlerdeki bocalamaları ve gelgitleri, sadece ve sadece bu Parti’nin ülke olarak içinde olduğumuz fırtınalı dönemde Türkiye’yi yönetme ehliyetine sahip olmadığını gösterir.
İdlib’de ABD’nin kuyruğuna takılarak Suriye ile çatışan ve Rusya, İran gibi komşularımızla yolunu ayıracak bir iktidarı Türkiye sırtında taşımayacaktır.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın…
AKP’nin aklını başına alarak en başta kendisine ve elbette Türkiye’ye de pahalıya patlayacak bu yanlışta ısrar etmeyeceğini umarız.
Türkiye bir bedel öder ama çıkış yolunu bulur. Ama böyle bir vahim yanlışta ısrar eden iktidar için gelecek yoktur.
13 Eylül 2018